9. Hukuk Dairesi 2014/24185 E. , 2015/35123 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 4. İŞ MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/06/2014
NUMARASI : 2011/564-2014/241
Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fesih tazminatı ile izin ücreti, bakiye ücret alacağı, ücret farkları alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı işçi, davalı şirketin 05.11.2008 tarihli yönetim kurulu kararı ile genel müdür olarak işe başladığını, şirket ile aralarında yapılan 06.11.2008 tarihli hizmet sözleşmesinin 5.maddesine göre aylık net ücretinin 5.500 TL olduğunu, ancak çalıştığı süre boyunca şirketteki para sıkıntısı dolayısıyla her ay 5.000 TL ödendiğini ve gerisinin şirketçe tarafına borçlanıldığını, sözleşmesinin 06.11.2012 yılına kadar süresi varken 15.03.2011 tarihinde hiçbir sebep gösterilmeden feshedildiğini ve sözleşme hükmüne göre hiç bir zaruri ve kanuni sebep yokken bunun yapıldığını, fesih yazısından da bunun açıkça belli olduğunu ileri sürerek, kıdem, ihbar tazminatları, yıllık izin ücreti, ücret, ücret farkı alacakları ve sözleşmenin 11. maddesine göre ödenmesi gereken tazminat alacağının davalıdan tahsilini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı şirket, davacının sözleşmesinin haksız feshedildiği iddiasının dayanaksız olduğunu, hizmet sözleşmesinin haklı neden ile feshedildiğini, davacının görev süresince görevini gereği gibi yerine getirmediğini, tüm hakları ödenmek suretiyle davacının iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini, davacının davalı şirketten hiç bir alacağı olmadığını, taraflar arasında düzenlenmiş olan hizmet sözleşmesinde aylık ücret 5.500 TL olarak belirlenmiş ise de daha sonra tarafların mutabakatları sonucu ücretin 5.000 TL olarak belirlendiğini ve ödendiğini, tazminat hesaplamasında tavan ücretin dikkate alınması gerektiğini, davacı tarafın iş akdi haklı nedenle feshedildiğinden davacının sözleşmenin 11.maddesine dayalı olan fesih tazminatı talebinde haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalı fesih yazısı dikkate alındığında davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu, davacının kıdem ve ihbar tazminatı hakkının doğduğu, yıllık izinlerin kullandırıldığı veya ücretinin ödendiğinin ispat edilemediği, davacının ücret alacaklarının bulunduğu, taraflar arasında sözleşme birden fazla yenilendiğinden sözleşmenin belirsiz süreli iş sözleşmesi niteliğinde olduğu, belirsiz süreli iş sözleşmesinde bakiye süre ücretinin, fesih tazminatı olarak istenemeyeceğinden davacının erken fesih tazminatı talebinin yerinde olmadığı gerekçeleriyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-İş sözleşmesinde kararlaştırılan cezai şartın koşullarının oluşup oluşmadığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Cezai şart öğretide, mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası halinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ayrı bir edim olarak tanımlanmıştır (Tunçomağ, Kenan: Türk Hukukunda Cezai Şart, İstanbul 1963).
Cezai şart Borçlar Kanunun 158 – 161 inci maddeleri arasında düzenlenmiş olup, İş Kanunlarında konuya dair bir hükme yer verilmemiştir. İş hukuku açısından Borçlar Kanunun sözü edilen hükümlerini uygulamakla birlikte, Dairemizce bazı yönlerden İş hukukuna özgü çözümler üretilmiştir. İş hukukunda “İşçi Yararına Yorum İlkesi”nin bir sonucu olarak sadece işçi aleyhine yükümlülük öngören cezai şart hükümleri geçersiz sayılmış ve bu yönde yerleşmiş içtihatlar öğretide de benimsenmiştir. Hizmet sözleşmeleri açısından cezai şartla ilgili olarak 818 sayılı Yasada açık bir hüküm bulunmaz iken, Dairemizin uygulamasına paralel olarak; 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 420 nci maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmünü getirmiştir. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.
Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte, işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve halleri aşamaz.
İşçiye verilen eğitim karşılığı belli bir süre çalışması koşuluna bağlı olarak kararlaştırılan cezai şart tek taraflı olarak değerlendirilemez. İşçiye verilen eğitim bedeli kadar cezai şartın karşılığı bulunmakla eğitim karşılığı cezai şart hükmü belirtilen ölçüler içinde geçerlidir.
Gerek belirli gerekse belirsiz iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir. Ancak, sözleşmenin süresinden önce feshi koşuluna bağlı cezai şartın geçerli olabilmesi için, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin belirli süreli olması zorunludur. Asgari süreli iş sözleşmelerine de aynı şekilde hükümler konulması mümkündür.
4857 sayılı İş Kanununun 21 inci maddesinde, kesinleşen işe iade kararı üzerine işçinin başvurusuna rağmen bir ay içinde işe başlatılmaması durumunda, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödeneceği öngörülmüştür. Aynı maddenin son fıkrasında ise, sözü edilen düzenlemenin mutlak emredici olduğu ve sözleşmelerle hiçbir şekilde değiştirilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu itibarla iş güvencesine tabi işçiler yönünden toplu iş sözleşmesinin iş güvencesi sağlayan hükümlerinin, Yasanın bu düzenlemesi karşılığında bir değeri kalmamıştır.
Borçlar Kanununun 161 inci maddesine göre, taraflar cezanın miktarını seçmekte serbesttirler. Buna göre belirli süreli iş sözleşmesinin kalan süresine ait ücretlerinin ya da bunun katlarının ödenmesi gerektiği yönünde ceza miktarı belirlenmesi mümkündür. Böyle bir cezai şart hükmü, Borçlar Kanunun 325 inci maddesine göre talep konusu yapılabilecek olan sözleşmenin kalan süresine ait ücret isteğinden farklıdır. Bu durum, konuya dair yasal düzenlemenin tekrarı mahiyetinde de değildir. Gerçekten tarafların iradesi özel biçimde cezai şart düzenlemesi yönünde ortaya çıkmış olmakla, iradeye değer verilmeli ve cezai şart hükümlerine göre çözüme gidilmelidir. İşçinin bakiye süre ücreti ölçüt alınarak kararlaştırılmış olan cezai şarttan başka, sözleşmenin kalan süresine ait ücretlerin de Borçlar Kanununun 325 inci maddesine göre talep edilip edilemeyeceği sorununa değinmek gerekir ki, koşulların varlığı halinde sözleşmenin kalan süresine ait ücretlerin ayrıca talep edilebileceği kabul edilmelidir. Gerçekten, Borçlar Kanununun 158/II maddesine göre, borcun belli zaman ve yerde ifa edilmemesi hali için cezai şart kararlaştırılmışsa, alacaklı hem ifa hem de cezai şartı talep edebilecektir.
Borçlar Kanunun 161/son maddesinde ise, fahiş cezai şartın hâkim tarafından tenkis edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. İş hukuku uygulamasında işçi aleyhine cezai şart düzenlemeleri bakımından konunun önemi bir kat daha artmaktadır. Şart ve ceza arasındaki ilişki gözetilerek, işçinin iktisadi açıdan mahvına neden olmayacak çözümlere gidilmelidir. İşçinin belli bir süre çalışması şartına bağlanan cezalardan, sözleşme kapsamında çalışılan ve çalışması gereken sürelere göre oran kurularak indirime gidilmelidir.
Somut olayda, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 3. maddesi, “…İş bu hizmet sözleşmesi 06.11.2008 tarihinde başlamak üzere iki yıl süre ile geçerli olacaktır. Sözleşmenin bitim tarihinden en az 30 gün önce taraflardan herhangi birisi yazılı olarak fesih ihbarında bulunmadıkça sözleşme aynı şartlarda iki yıl daha uzamış sayılacaktır…” ve 11. maddesi, “…Sözleşme iş kanunun öngördüğü zaruri ve kanuni sebepler dışında şirketçe süresi dolmadan feshedilmesi halinde sözleşme süresinin geri kalan bölümüne ait ücretlerin toplamı ilgiliye fesih tazminatı olarak defaten ödenir. Bu ödeme kıdem ve ihbar tazminatı hakkını ortadan kaldırmayacağından sözleşme yenilenmediği veya iş akdi feshedildiği takdirde ilgilinin şirketteki daha önceki hizmet sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanacak ihbar ve kıdem tazminatı defaten ödenir…” şeklinde düzenlemeler içermektedir. Sözleşmenin 3. ve 11. maddeleri yukarıdaki açıklamalar ile birlikte değerlendirildiğinde, 11.maddede “fesih tazminatı” olarak adlandırılan tazminatın bakiye süre ücreti olmayıp davacı işçi lehine konulan ve geçerli olan bir cezai şart tazminatı olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davacının ikinci dönemdeki 2 yıllık çalışma süresinden o dönemde çalıştığı süre düşülerek kalan süre için hesaplama yapılıp, fesih tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunun 161/son maddesi (TBK 182/3) uyarınca takdiri indirim hususu da düşünülerek geçerli olan cezai şartın hüküm altına alınması gerekirken, yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi hatalıdır.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 10.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.