14. Hukuk Dairesi 2013/9 E. , 2013/5496 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 04.04.2007 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 07.06.2012 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili ile duruşmasız olarak davalılar vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 02.04.2013 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı asil ve vekili Av. ... ile karşı taraftan davalılar vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A R
Davacı, davalıların murisi ... vekili... ile ... 5.Noterliği’nde 17.10.1991 günü düzenledikleri satış vaadi sözleşmesi uyarınca satmayı vaat edene murisi Süreyya’dan intikal eden taşınmazların satışının vaat edildiğini, edimini yerine getirdiği halde mülkiyetin devredilmediğini ileri sürerek taşınmazların adına tescilini istemiştir.
Davalı ..., satış vaadi sözleşmesiyle aynı gün düzenlenen adi yazılı sözleşme uyarınca satış vaadinin geçerliliğini yitirdiğini, davalı ... ise zamanaşımı süresinin geçtiğini, satış vaadi sözleşmesinin murisin iradesine uygun olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, sözleşmeye konu taşınmazların farklı bedelde olmasına rağmen sözleşmede hepsinin aynı değerden belirlenmesinin sözleşmenin teminat amaçlı olarak düzenlendiğini gösterdiğini ve 6098 sayılı TBK’nun 19. maddesi uyarınca muvazaa nedeniyle geçerli bulunmayan sözleşmeye dayanarak tescil kararı verilmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili ile davalılar vekili temyiz etmiştir.
Dava, taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Kaynağını Borçlar Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesi ile Türk Medeni Kanununun
706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.
1086 sayılı HUMK’nun 290. maddesinde, senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def’i olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte olan hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilemeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca 1086 sayılı HUMK’nun “İmzası ikrar veya mahkemece onun olduğuna hükmolunan gayriresmi senet tarihi imza eden ile mirasçıları hakkında muteber olup üçüncü kimseler haklarında hüküm ifade etmez” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, davacı 17.10.1991 günlü satış vaadi sözleşmesine dayanarak çekişme konusu taşınmazların tapu kaydının iptali ve adına tescilini istemiştir. Davalılar, aynı tarihli adi yazılı sözleşme ile satış vaadi sözleşmesinin geçerliliğini yitirdiğini savunmuşlardır. Davalıların dayandığı 17.10.1991 günlü adi yazılı sözleşme davacı tarafından kabul edilmediği gibi davacının ismi mevcut olmasına rağmen imzası bulunmadığından 1086 sayılı HUMK’nun 299/1 madde uyarınca davacı yönünden bir bağlayıcılığı yoktur. Davacı ile davalıların murisinin vekili arasında düzenlenen satış vaadi sözleşmesi yasanın aradığı koşullara uygun olarak düzenlenmiş olup, hüküm ve sonuç meydana getirme kabiliyeti bulunduğundan geçerli bir sözleşmedir. Bu nedenle, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken taraflar arasında adi yazılı olarak düzenlenen sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçerli olmadığından söz edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozmanın niteliğine göre davalılar vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 990TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, peşin harcın istek halinde iadesine 09.04.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.