Abaküs Yazılım
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/3123
Karar No: 2021/1727
Karar Tarihi: 07.10.2021

BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/3123 Esas 2021/1727 Karar Sayılı İlamı

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/3123 Esas
KARAR NO: 2021/1727 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/05/2018
NUMARASI: 2017/294 E., 2018/184 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Fikir Ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 07/10/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili müvekkili şirketin, ... şirketinin dünya çapında tanınmış ve bir çok ülkede tescillenmiş markası olan “...” ürünlerinin Türkiye distribütörlüğünü yaptığını; davalı firmanın “...” markasının ... şirketine ait olduğunu bildiği halde kötü niyetli olarak 02.01.2009 tarihinde TPE nezdinde kendi adına tescil ettirdiğini; kötü niyetli bu tescilin hükümsüz kılınması amacı ile İstanbul Anadolu FSHH Mahkemesi’nin 2010/104 E. sayılı dosyası ile dava açıldığını; söz konusu davanın 08.11.2012 tarih ve 2012/297 K. sayılı gerekçeli kararında davalının ülkemizde tescilli olmayan “...”, “... ” ve “S...” markalarının birleştirilmesi ile “...” markasını oluşturduğunun açıkça anlaşıldığını; davacının markalarını dünyanın bir çok ülkesinde tescil ettirdiğinin dosyaya sunulan belgelerden anlaşıldığını; bu durumun davacının markasının tanınmış marka olduğu konusunda ciddi bir karine teşkil ettiğini; davacının markalarının en azından sektörde tanınmış markalardan olduğunun belirgin olduğu halde aynı ticari faaliyet alanında çalışan davalının davacının markalarından haberdar olmadığını iddia etmesinin de basiretli tacirden beklenen bir davranış biçimi olmadığını ve sonucu itibarı ile dürüstlük kuralının ihlal edilmiş olduğu sonucuna varılacağı; kötü niyetin kabulü halinde ise ülkesellik ilkesinin gözetilemeyeceğinin genel hukuk prensiplerinden olduğu; bu markaların tesadüfi olarak benzer olduklarını dahi ileri sürmenin hayatın olağan akışına aykırı olacağını; somut olayda markaların okunuşları ve kulakta kalan tınısının aynı olduğu gibi, yazılış ve genel görünüşlerinin aynı olduğunu, halk tarafından istenilen mal ve hizmet yerine karıştırılarak başka mal ve hizmetin alınması tehlikesinin olması ve markalar arasında bağlantı olmadığı halde bağlantı olduğunun zannedilmesi durumlarında iltibasın var olduğu kabul edildiğinden, markalar karşılaştırıldığında tüketici bakımından yeterli özgünlüğe sahip olmadıklarından iltibasın var olduğu sonucuna varıldığını, nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin müstakar uygulamalarının ve benzer nitelikte kararlarının da bu doğrultuda olduğunu, tarafların aynı sektörde faaliyet gösterdikleri ve TTK.nun 20/11 maddesi kapsamında tacirlerin basiretli davranmak zorunluluğu olduğu; bu kapsamda davalı firmanın markasını ve ticaret unvanını seçerken aynı sektörde faaliyet gösterenler ile iltibas teşkil etmeyecek bir markayı tescil ettirmesi gerektiğini;davalının “...” ibaresini marka olarak tescil ettirmede haklı bir neden göstermediği de nazara alınarak davalı firmanın bir tacirden beklenen dikkat ve özeni göstermediğini; davacının markasının sektörde tanınmış marka olması karşısında davalının bu seçiminin iyi niyetli olmadığı sonucuna varılarak davalı tescilinin kötü niyetli olduğundan markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verildiğini; davalının bu kötü niyetli tescilini öncelikle müvekkili şirket bayilerinden ...- ...’ya karşı kullanarak 05.12.2011 tarihinde Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na arama ve el koyma talepli şikayet dilekçesi verdiğini; ...’nın işyerinde yapılan arama sonucu 177 adet ürüne el konulduğunu;davalmın bu başvurusundan sonra müvekkiline ulaşacak şekilde e-mail göndererek müvekkilinden para istediğini; e-mailde "... senin isteğin üzerine ve iyi niyetimizi göstermek için ürünlere el koymayı geçici olarak durdurdum ama ...’ye fazla zaman tanımayacağım, .... ... en geç yarına kadar kabul edip parasını ödemek zorunda, böylece biz de malına el koyup onu dava etmekten vazgeçeceğiz, şimdilik 500 doları kabul ediyoruz ama yarından sonra bunu da kabul etmeyecek ve daha fazlasını isteyeceğim.... Söyle ona yaptığı her girişimde ücreti 100 dolar daha artacak ve daha azını da kabul etmeyeceğim.... ” şeklinde müvekkilini zarar uğratacağı yönünde beyanlarda bulunduğunu; bu beyanlara boyun eğmeyince de davalının kötü niyetli tescilini müvekkili firmaya karşı da kullanarak müvekkili hakkında şikayet dilekçesi vererek arama ve el koyma kararı verilerek gümrüklerdeki mallara el konulmasını, müvekkilinin web sitesinde müvekkilinin marka hakkı sahibi olduğu ürünlerin kaldırılmasına yönelik ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ettiğini; bu talep üzerine müvekkilinin işyerinde polis marifeti ile arama yapıldığını ve müvekkilinin ticari itibarının sarsıldığını; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2011/181151 S. numaralı dosyada kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini; davalının bu tür eylemlerini bir çok firmaya karşı da yaptığını, yurt dışında tanınmış markaları tespit ederek Türkiye’de kendi adına tescil ettirdiğini; bu şekilde kazanç sağlamaya çalıştığını, ... şirketinin de davalı şirkete karşı İst.Anadolu FSHH Mahkemesi’nin 2009/163 E. sayılı dosyası üzerinden hükümsüzlük davası açtığını; davalının kötü niyetli eylemleri neticesinde müvekkilinin satışlarının durduğunu; elinde bulunan ürünleri değerinin çok altında satmak durumunda kaldığını; ...’e her daim satış yaptığı halde davalının eylemleri neticesinde satış yapamadığını ve geri iade faturaları dahi aldığını; 01.05.2012-30.11.2012 tarihleri arasında bu firmaya 6 aylık toplam satış miktarının 33.284,50 TL. olmasına rağmen davalı şirketin haksız eylemleri neticesinde 2012 yılında 6 ay süre ile satış yapamadığını ve bu süre zarfında 33.200,- TL. maddi zarara uğradıklarını; 2011 yılında ürün dağıtılan satıcıların ürünleri satamadıkları için geri iade etmeleri sonucu 7.201,11 TL. zarar ettiğini; ... Şirketine satılan ürünlerden 09.12.2011 tarih ve ... numaralı fatura ile 130.435,92 TL. Tutarındaki bedelin gerçek fiyatının 176.500,08 TL. olması gerektiğinden 46.064,16 TL. zarar ettiğini, ... şirketine satılan ürünlerden 13.12.2011 tarih ve ... numaralı fatura ile 300.663,36 TL tutarındaki bedelin gerçek fiyatının 415.709,28 TL olması gerektiğinden 115.045,92 TL. zarar ettiğini, ... şirketine satılan ürünlerden 09.12.2011 tarih ... numaralı fatura ile 157.714,56 TL tutarındaki bedelin gerçek fiyatının 218.029,10 TL. olması gerektiğinden 60.314,54 TL. zarar ettiğini, davalının aynı zamanda bir çok firma ile görüşerek “...” markasının hak sahibi olduğunu söylediğini ve müvekkilinden ürün almalarını engellemeye çalıştığını, davalı tarafından müvekkili şirketin “....Com” sitesinden yazışmalar ile “...” ürünlerini kaldırttığını, 6098 sayılı TBK 58. maddesinin “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar göre, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir” şeklinde olduğunu, davalının eylemleri neticesinde müvekkili şirketin kişilik haklarının ve ticari itibarının zedelendiğini belirterek davalının kötü niyetli marka tescili ve kötü niyetli kullanım şeklinde tezahür eden haksız ve hukuka aykırı eylemleri nedeni ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 8.000.- TL. maddi ve 2.000.- TL. manevi olmak üzere toplam 10.000.- TL. nın davalı taraftan haksız fiil tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili, sunmuş olduğu ıslah dilekçesiyle 168.724,38 TL maddi 2.000,00 TL manevi olmak üzere 8.000,00 TL'sinin haksız fiil tarihinden 160.724,38 TL'nin ise ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle tahsilini istemiş ve tahsil harcını 16/10/2017 tarihinde yatırdığı görülmüştür. Davalı vekili müvekkili firmanın “...” markası için 11.12.2006 tarihinde TPE’ne tescil başvurusunda bulunduğunu ve markayı 2006/61275 tescil no.su ile tescil ettirdiğini; markanın başvuru ve tescili sürecinde davacının TPE nezdinde itirazda bulunmadığını ;marka tescili sırasında sadece ...-... tarafından 12.08.2008 tarihinde TPE nezdinde itiraz edildiğini; itirazın yeterli belge ve bilgiye rastlanmadığı gerekçesi ile reddedildiğini ve müvekkiline ait marka tescilinin kesinleştiğini;müvekkilinin dava konusu markayı 6 yıldan daha uzun bir süredir kullandığını ve ürünlerin ticaretini, pazarlamasını ve tanıtımını yaptığını, müvekkilinin tescille hak sahibi olduğu gibi markaya ayırt edici nitelik kazandıran ve tanınmışlık düzeyine ulaştıran kişi olması sıfatı ile de KHK’nin 8/3 anlamında gerçek hak sahibi olduğunu;dava dilekçesinde yer alan Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan şikayetin, arama ve el koyma kararının, mail ve ihtarname gönderme yolu ile markalı ürünlerin satışının durdurulmasını talep etme fiillerinin markanın haksız kullanımı nedeni ile hukuken tanınan haklar kapsamında gerçekleştiğini, müvekkilinin yasal olarak tanınan bu hakları kullanması nedeni ile davacı şirkette oluşan zarardan sorumlu tutulmaması gerektiğini, KHK’nin 61.maddesinde 9. maddenin ihlalinin markaya tecavüz halini oluşturduğu belirtilerek 62.maddeye göre markaya tecavüz halinde marka sahibinin marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulması, tecavüz fiilleri gereği tazminat isteminde bulunma, markaya tecavüz konusu ürünler üzerinde el koyma talebinde bulunabilme haklarına sahip olduğu hükmünün getirildiğini, davacı şirketin bu hakların kullanılmasına bağlı olarak müvekkili şirketten tazminat talep etmesinin hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin davacıya ve bayilerine karşı tescilli markasını korumak amaçlı görüşmeler yaptığını, Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduğunu, arama, el koyma kararı alınmasını sağladığını,ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ettiğini, müvekkili şirketin markaya bağlı haklarını “...” markalı ürünleri ithal eden ... şirketinden de talep ettiğini, ...’ın ithalatı sonlandırdığım,Kartal FSHH Mahkemesi’nin 2010/104 E. 2012/297 K. ve 08.11.2012 tarihli olup markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini ile ilgili bulunan kararının kesinleşmemiş olduğunu, işbu kararın davacının markasının Paris Sözleşmesinde yer alan kriterlere göre tanınmamış olduğu, gerçek hak sahipliği açısından müvekkilinin marka tescilinin hukuka uygun olduğu, markanın kötü niyetle tescil edilmesinin kabul edilmemesi gerektiği yönünden temyiz edildiğini, markanın hükümsüzlüğünün kesinleşmemiş olmasına rağmen hükümsüzlüğe dayandırılarak açılan davanın geçersiz olduğunu, tescilin mahkeme kararı ile hükümsüz sayılmasının koruma süresi içinde yapılan işlemleri geçersiz ve hukuka aykırı kılmayacağını, buna bağlı olarak KHK’nin 44. maddesi ile tescilli marka hakkında verilen geçmişe etkili hükümsüzlük ve sicilden terkin kararının kural olarak, hükümsüzlük kararı tarihinden önceki dönemlerde, markaya tecavüz sebebi ile hukuken kesinleşmiş, uygulanmış kararları ve hukuki işlemleri, markalı ürünlerle ilgili yapılan satım ve lisans işlemlerini etkilemeyeceğine ilişkin hüküm getirildiğini, bu doğrultuda müvekkili şirketin marka tesciline bağlı olarak yaptığı hukuki işlemlerin, marka hükümsüzlük kararının kesinleşme tarihine kadar geçerli olacağının açık olduğunu, Yargıtay 11. HD.nin 2003/6316 E. 2004/1183 K.12.02.2004 tarihli kararında ve Yargıtay’ın 13.06.2012 tarih ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. Sayılı kararında benzer ihtilaflar ile ilgili kararların bulunduğunu, tescilli markaya tecavüz nedeni ile maddi manevi tazminat talebinde bulunulabilmesinin BK.nun haksız fiil hükümlerine dayanan taleplerde aranan kusur şartına bağlı olarak marka tescilinin hükümsüzlüğü ile ilgili mahkeme tarafından verilen kararın kesinleşmesine ek olarak, kararda markanın tescilinin tescil eden tarafından kötü niyetle yapılmış olmasının, yani tescil sahibinin hükümsüz kılınan tescil işleminde kötüniyetli ve kusurlu olmasının gerektiğini, marka sahibinin kötü niyetli olduğunun ispatlanamadığı durumlarda marka tescil sahibinin geçmişe yönelik marka kullanımı nedeni ile tazminat istenemeyeceğini, davacının dava dilekçesinde yer alan iddiaların müvekkilinin kötü niyetli ve kusurlu olduğunu kanıtlayıcı nitelikte olmadığını, davacının zararlarının tüketiciye sundukları fiyatların yüksek olması ve davacı şirketin ürün satışının azalması nedeni ile sonradan fiyat düşürmek zorunda kalmalarından kaynaklandığını, “...” markasının Türkçe “...” ve “...” kelimelerinin birleşmesinden meydana geldiğini, bu nedenle spor ürünleri satan şirketler tarafından düşünülebilecek ve tescil edilebilecek bir isim olduğunu, müvekkili şirketin marka isminin seçiminde ve tescilinde kötü niyetli olmadığını, davacının BK.58 maddesine dayanarak manevi tazminat talebinde bulunduğunu, ancak manevi tazminat talebinde dayandırdığı somut olguları dilekçesinde belirtmediğini, manevi tazminat talebinde bulunulabilmesi için durumun haksız rekabet ihlali seviyesinde de olması gerektiğini, müvekkilinin yasal haklarını kullanması durumu ile davacı şirketin itibarının zedelenmesi arasında nedensellik bağının bulunmadığını, davacının distribütörlük anlaşmasına dayanarak müvekkili adına tescilli ürünlerin satılmasını engellemesi yönündeki fiillerinin hukuka aykırı olduğunu, kaldı ki tek satıcılık tipi tekel hakkı tanıyan sözleşmelerin marka hakkının tüketilmesi ilkesine göre, 3. kişilerin menşe ülkelerden ithal ettikleri markalı ürünlerin ticari işlemlere konu olmasını engelleme hakkını vermediğini, ayrıca davacı şirketin müvekkilinin tescilli hak sahipliğine rağmen “gittigidiyor” internet sitesinde müvekkilinin tescilli ürünlerinin satışının iptal edilmesine neden olduğunu, davacının bu eylemleri ve talepleri nedeni ile tazminat talep hakkını saklı tuttuklarını, davacı tarafın, müvekkilinin yurt dışında tanınmış markaları haksız olarak ve kötü niyetle tescil ettirerek kazanç sağlamaya çalıştığı iddiasında olduğunu, örnek olarak “...” markasının tescilini gösterdiğini, müvekkilinin “...” ibaresinin kısaltması olarak “...” markasını tescil ettirdiğini, marka nedeni ile ... şirketi tarafından müvekkili şirkete Kartal FSHH Mahkemesi’nin 2009/163 E. Sayılı dosyası ile açılan davanın yapılan görüşmeler sonucu firmanın Türkiye Distribütörü olması konusunda anlaşılması ile sona erdiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; davacının bu davayı açma yönünden sıfatının ve husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığının incelendiği, dosya içerisinde bulunan Kartal Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin 2010/104 E - 2012/297 K sayılı dosyasında Ontario Hükümet Hizmetleri Bakanlığı tarafından düzenlenen , 01/01/2012 tarihinden geçerli olduğu beyan edilen belgeden ve tercümesinden ; ... Ltd., ... Ltd., ... Ltd. Ve ... Ltd. Şti.nin 16.12.2011 tarihinde birleştikleri, dolayısı ile "..." esas unsurlu marka üzerinde hak sahibi olduğu tespit edilen ... İle davacıya esas unsuru ... olan markalı ürünleri Türkiye'de satma hususunda tek yetkili dağıtım hakkı veren dava dışı ... arasındaki hukuki bağın varlığının kanıtlandığı gerekçesiyle davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu kanaatine varıldığı, Davacı markalarının Türkiye'de tescilli olmadığı, ancak davacı markalarının dosya içerisinde bulunan tescil belgelerinden Dünyanın birçok ülkesinde tescilli olduğu,Türkiye'nin de taraf olduğu Paris Sözleşmesinin mükerrer 6. Maddesinde üye ülkelerde tescil zorunluluğunun bulunmadığı, ve mükerrer 6. Madde 3. Bendinde de kötüniyetli tescil bulunmasının ülkesellik prensibinin istisnalarından sayıldığı,Kartal Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin 2010/104 E - 2012/297 K sayılı dosyasında davacı markasının sektörde tanınmış bir marka olduğu ve davalı tarafından kötüniyetle tescil edildiği tespit edilmekle, davalının markayı kullanmak suretiyle davacıya verdiği zarardan sorumlu olduğu kanaatine varıldığı, KHK 44/2 maddesinde marka sahibinin kötüniyetli olması halinde , zararın giderilmesinin istenebileceği düzenlenmekle ve benzer bir düzenlemenin 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 27/3 maddesinde de "Marka sahibinin ağır ihmali veya kötüniyetli olarak hareket etmesi nedeniyle zarar görenlerin tazminat talepleri saklı kalmak üzere " yer alması nedeniyle davacının zararlarının giderilmesini talep edebileceği kanaatine varıldığı, Muhasip bilirkişi incelemesi ile davacının , davalının eylemleri nedeniyle satışlarının etkilendiği, indirim yapılmak zorunda kalındığı, satışlarının azaldığı, Davacının müşterileri ..., ...-... ve ...- ... adına 2011 yılı 12. Ayda düzenlenen faturalarda birim fiyatlarda indirim yapılmak zorunda kalınarak uğradığı zararın 168.724,38 TL olduğunun tespit edildiği, ıslah suretiyle arttırılan davanın kabulüne, dava dilekçesinde talep edilen 8.000,00 TL maddi tazminat ve 2.000 TL manevi tazminatın 16/12/2011 tarihinden, 160.724,38 TL maddi tazminatın 16/10/2017 ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verildiği görülmüştür. Kararı davalı yan istinaf etmiş ve dilekçesinde özetle "...Hükme esas alınan 09.11.2016 tarihli bilirkişi raporu ve 14.08.2017 tarihli ek bilirkişi raporunda yer alan davacının talep edebileceği tazminat miktarı hususundaki dayanaksız kanaatin kabulü mümkün değildir. Zira bu değerlendirme, dosya kapsamındaki delillerle bağdaşmamakla birlikte salt davacı tarafın talepleri doğrultusunda, somut verilere dayanmadan yapılmış olup hükme esas alınması mümkün değildir. Öncelikle asla kabul anlamına gelmemekle birlikte her ne kadar Kartal FSHHM’nin 08.11.2012 Tarih ve 2010/104 Esas, 2012/297 Karar sayılı kararında davalı müvekkilin marka tescilinde iyiniyetli olmadığının tespit edildiği belirtilmişse de söz konusu karar incelendiğinde, kök bilirkişi raporu ile de sabit olduğu üzere; ilgili davada marka üzerinde hak sahibi olduğu tespit edilen ... ile huzurdaki davada davacıya esas unsuru ... olan markalı ürünleri Türkiye’de satma hususunda tek yetkili dağıtım hakkı verdiği iddia edilen dava dışı ... ve ... arasında hiçbir hukuki bağ bulunmamaktadır. Davacı taraf, ancak kök bilirkişi raporunun hazırlanmasından ve HMK’ya göre delil sunma süresi geçtikten sonra sunduğu 09.12.2016 tarihli dilekçesinde; ... ve ... ile ... arasında hukuki bağın olduğuna ilişkin belgelerin Kartal FSHHM 2010/104 Esas sayılı dosyasında mevcut olduğunu belirtmiştir. Ancak davacının yargılamanın geldiği aşama itibariyle, Kartal FSHHM 2010/104 E. sayılı dosyasının içerisinde yer alan başkaca belgelere dayanıp yeniden delil göstermesine karşı cevaplarımızı sunmamıza rağmen sayın bilirkişi bunları hiçbir şekilde dikkate almadan, tamamen hatalı ve eksik şekilde 14.08.2017 tarihli ek raporu tanzim etmiştir. Zira söz konusu yeni deliller iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına aykırı şekilde incelenmiş ve bu halde dahi hatalı değerlendirme yapılmıştır. Bu konudaki yeni delillere kesinlikle muvafakatimiz olmadığını beyan etsek dahi Sayın Mahkeme bu hususu göz ardı etmiştir. Zira davacının 13.03.2013 tarihli dava dilekçesine bakıldığında görüleceği üzere; davacı hukuki deliller kısmına açıkça “Kartal FSHHM 2010/104 E. 2012/297 K.ve 08.11.2012 tarihli Kararı” diyerek yalnızca ilgili mahkeme kararına delil olarak dayanmış ve bu kararı da dava dilekçesine ek olarak sunmuş olup, Hiçbir surette ilgili mahkeme dosyasının içeriğinde yer alan diğer ekleri ve belgeleri ayrıca delil olarak göstermemiştir. Diğer yandan hiçbir surette kabul anlamına gelmemek üzere; davacı lehine tazminata hükmedilebilmesi için davacının zararlarının gerçek ve kabul edilebilir olması, hangi hesaplama yöntemini seçtiğini belirtmesi ve bunun akabinde değerlendirme yapılması gerekmektedir. Her ne kadar davacı tarafın 556 sayılı KHK m.66/a maddesinde belirtilen hesaplama yöntemini seçtiğinin anlaşıldığı ifade edilse de davacı tarafından tek tek sayılan zarar kalemleri ispat edilememiştir. Bu ahvalde davacının kendi inisiyatifi ile gerçekleştirdiği işlemlerden tek taraflı düzenlediği faturalardan kaynaklanan indirim bedellerinin zarar olarak değerlendirilmesi, hakkaniyet ve dürüstlük kuralları ile bağdaşmamaktadır. .Ayrıca davacı, ek olarak, yoksun kalınan kazanç ile fiil arasındaki nedensellik bağı bulunduğunu da ispat yükü altındadır. oysa ki huzurdaki davada, davacı tarafından hiçbir hukuki dayanağı olmadan talep edilen zararların, müvekkil firmanın fiillerinden kaynaklandığını gösterir bir delil bulunmamakta olup aradaki illiyet bağı ispatlanamadığından söz konusu tazminat taleplerinin reddi gerekmektedir. Ayrıca davacı vekili, ... Şirketine, ... Şirketine ve ... Şirketine satılan ürünlerin gerçek fiyatları ile satılamadığından bahisle zarar ettiğini beyan etmekle birlikte, bu hususta dosyaya gerçek fiyatları gösterir herhangi bir belge sunmamıştır. Ayrıca hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda yapılan hesaplamalar ve tespit edilen birim fiyatları tamamen davacının kendi inisiyatifi ile tek taraflı düzenlediği faturalara dayandırılmış olmakla, söz konusu ürünlerin piyasadaki rayiçleri ve değerleri dikkate alınmaksızın, emsalleri araştırılmaksızın yapılan hesaplamaların hükme esas teşkil etmesi açıkça hukuka aykırıdır. Zira davacının faturaları tek taraflı düzenlediği, bu hususta müşterilerine her daim dilediği gibi iskonto uygulayabileceği ve bedelleri düşük yazabileceği dikkate alındığında, sırf bu fatura içeriklerine dayanılarak kazanç kaybı hesaplanması, açıkça hakkaniyete aykırı olacağından, yapılan hesaplamaların dikkate alınması mümkün değildir. Üstelik söz konusu fatura bedellerinin banka kanalı ile ödenip ödenmediği veya karşılığının olup olmadığı ispatlanamadığı halde, doğrudan incelemeye esas teşkil etmesi bilirkişilerin, bilimsellikten uzak ve tek taraflı subjektif görüşle rapor hazırladıklarını açıkça belirtmektedir. Davacı taraf 11.10.2017 tarihinde vermiş olduğu ıslah dilekçesinde faiz türünü de ıslah ettiğini, bu kapsamda 8,000 TL maddi tazminatın ve ıslah edilen 160.724,38 TL tazminat miktarının dava tarihinden itibaren yasal faizi yerine ticari faizi ile birlikte ödenmesini istemişse de davacının kısmi ıslah dilekçesi ile faiz türünü değiştirmesi mümkün değildir. Zira faiz türü dava dilekçesinde yasal faiz olarak belirtilmiş olup işbu faiz türünün değiştirilmesi taleple bağlılık ilkesine aykırılık teşkil edeceğinden ancak ve ancak tam ıslah sonucu yeni dava dilekçesi verilerek değiştirilebilecektir. Dolayısıyla herhangi bir şekilde kabul etmemek kaydıyla, Sayın Mahkemece bir an için tazminata hükmedilecekse bu tazminat miktarına dava ve ıslah tarihinden itibaren ayrı ayrı taleplerindeki gibi yasal faiz yürütülebilecektir. Bu husustaki itirazlarımız da göz ardı edilerek, taleple bağlılık ilkesine ve usule aykırı şekilde, fahiş şekilde faize hükmedildiğinden, yerel mahkeme kararının faiz yönünden de kaldırılması gerekmektedir. .." denilerek kararın kaldırılması talep ve istinaf edilmiştir. Davalıya ait “...” ibareli ... tescil numaralı markanın 11/12/2006 tarihinden itibaren 10 yıl süreyle 29.sınıfta tescil edildiği görülmüştür. Kartal FSHHM'nin 2010/104 Esas 2012/297 Karar sayılı ilamının incelenmesinde; davacının ... tarafından davalı aleyhine davalıya ait “...” markasının hükümsüzlüğü talepli dava açıldığı, yargılama sonunda davanın kabulü ile davalı adına kayıtlı ... tescil numaralı “...” markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine 08/11/2012 tarihinde karar verildiği, kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 28/11/2013 günlü ilamıyla onandığı, karar düzeltme talebinin ise 10/04/2014 tarihinde aynı dairece reddedildiği, karar arkasındaki kesinleşme şerhinden anlaşılmıştır. Yargılama sırasında alınan 09/11/2016 tarihli 3 kişilik bilirkişi heyet raporunda Kartal FSHHM'nin 2010/104 Esas 2012/297 Karar sayılı ilamında; davalının marka tescilinde iyi niyetli olmadığının tespit edildiği, kötü niyetli olarak tescil edilen bir markanın hükümsüzlüğüne ilişkin kararın geçmişe etkili olacağı, kötü niyetle tescil durumunda markanın tescilli olduğu dönem bakımından da tazminat istenebileceği, Kartal FSHHM'nin 104 E.sayılı dosyasında “..." esas unsurlu marka üzerinde hak sahibi olduğu tespit edilen ... ile davacıya esas unsuru “..." olan markalı ürünleri Türkiye'de satma hususunda tek yetkili dağıtım hakkı veren dava dışı ... arasındaki hukuki bağın dosya kapsamında tespit edilemediği davacı tarafın beyanları doğrultusunda davalının rekabeti olmasaydı davacının markanın kullanması ile elde edebileceği muhtemel gelirin 261.825,73 TL olduğunun hesaplandığı, bununla birlikte davacının bu zararlarını destekleyecek yeterli veri dosyaya sunulmadığından maddi tazminat tutarının BK'nun 51.maddesine göre belirlenmesi gerektiği, tahkikatın genişletilip genişletilmemesi ile manevi tazminat hususunun mahkemenin takdirinde olduğu yolunda görüş ve kanaat bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 14/08/2017 tarihli ek bilirkişi raporunda ise, davacı vekilince Kartal FSHHM'nin 2010/104 sayılı dosyasına 07/02/2012 tarihli dilekçe ekinde sunulan şirket birleşme mukavelesinin Türkçe tercümesinden ... ile ... LTD., ... LTD., ... LTD.ve ... LTD. ŞTİ'nin 16/12/2011 tarihinde birleştikleri dolayısıyla “..." esas unsurlu marka üzerinde hak sahibi olduğu tespit edilen ... ile davacıya esas unsuru “..." olan markalı ürünleri Türkiyede satma hususunda tek yetkili dağıtım hakkı veren dava dışı ... ve ... arasındaki hukuki bağın varlığının kanıtlandığı, davalının haksız rekabet nedeniyle davacının fiili zararının tespit edilemediği ancak ..., ... - ... ve ...- ... adına 12/2011 ayında düzenlenen faturalarda birim fiyatlarda indirim yapmak yoluyla 168.724,38 TL zarara uğradığı, davacının ... - ... ile 2011 yılı öncesinden ticari ilişkisi olduğu halde 03/07/2012 tarihi itibariyle bu ticari ilişkinin sona erdiği, ancak davacının ... - ...'e satabileceği halde satamadığını belirttiği KDV hariç 30.818,98 TL tutarındaki ürünler ve KDV hariç 6.667,69 TL tutarında ürün iadesinin haksız rekabete dayalı olduğu hususunda dosyada somut bir verinin bulunmadığı yolunda görüş ve kanaat bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, kötü niyetli marka tescili ve kötü niyetli marka kullanımına dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir. Davacı taraf, davalının eylemleri nedeniyle zarara uğradığını iddia etmiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Davacı tarafından davalı şirket aleyhine Kartal FSHHM'nin 2010/104 Esas sayılı dosyasında kötü niyetli tescil iddiasıyla hükümsüzlük ve terkin talepli dava açıldığı, yargılama sonunda davacı markasının sektöründe tanınmış markalardan olduğu, davalının davacı markasından haberdar olmadığını ileri süremeyeceği, tarafların aynı sektörde faaliyette bulundukları, davalının basiretli tacir gibi davranmak zorunda bulunduğu, buna göre dava konusu markanın tescilinde davalının iyi niyetli olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ve kararın 10/04/2014 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. 556 Sayılı KHK'nun 44/1 maddesi uyarınca markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi durumunda kararın sonuçları geçmişe etkilidir. Davacı markasının dünyanın birçok ülkesinde tescilli olduğu, Türkiye'nin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi'nin mükerrer 6.maddesi gereğince üye ülkelerde tescil zorunluluğunun bulunmadığı, kötü niyetli tescilin ülkesellik prensibinin istisnalarından olduğu, davalının tescilinde kötü niyetli olduğunun kesinleşmiş mahkeme kararıyla sübuta erdiği, buna göre davalının dava konusu markayı kullanmakla davacının uğradığı zarardan sorumlu olduğu anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılamada bilirkişi raporları alınarak sonuca gidilmiş olup, alınan raporlar ayrıntılı incelemeyi içerdiği gibi istinaf denetimine de elverişlidir. Bu açıdan hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Öte yandan davalı taraf faizin türüne yönelik istinaf sebebi ileri sürmüşse de, mahkemece ticari faize hükmedildiği, ticari faiz adı altında bir faiz türü bulunmadığından bu faizin yasal faiz olarak anlaşılması gerektiğinden bu yöne ilişkin istinaf talebinin de yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davalı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Davalı vekilinin istinaf isteminin 6100 sayılı HMK.'nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 11.662,18 TL harçtan peşin alınan 2.915,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8.746,28 TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3- İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf aşaması için ayrıca avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde talepleri halinde ilk derece mahkemesince yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 07/10/2021

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi