
Esas No: 2019/1326
Karar No: 2021/1193
Karar Tarihi: 07.10.2021
BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1326 Esas 2021/1193 Karar Sayılı İlamı
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1326
KARAR NO: 2021/1193
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/11/2017
NUMARASI: 2012/66 E. - 2017/733 K.
DAVANIN KONUSU:Tazminat (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılardan ...'un müvekkili şirketin tüpgaz bayiliğini yaptığını, taraflar arasında düzenlenen 10.07.2008 tarihli bayilik sözleşmesinin süresinin 10.07.2013 tarihinde dolacağını, ancak davalı bayi tarafından keşide edilen 09.01.2012 tarihli ihtarla, 2005 yılında imzalandığı iddia edilen sözleşmenin 2010 yılında sona erdiği belirterek feshedildiğini, davalının gerçeğe aykırı ihtarına müvekkilince Körfez ... Noterliğinin 24.01.2012 tarihli ihtarıyla cevap verilerek 10.07.2008 başlangıç tarihli sözleşmenin 10.07.2013 tarihine kadar geçerli olması nedeniyle daha öncesinde feshedilemeyeceğinin bildirildiğini, davalı bayi tarafından keşide edilen Kadıköy ... Noterliğinin 30.01.2012 tarihli ihtarıyla sözleşmenin 2010 yılında sona erdiği, müvekkili şirketçe sözleşmenin sonradan faklı şekilde doldurulduğunun iddia edildiğini, sözleşmenin müvekkilince sonradan doldurulmadığını ve 10.07.2008 başlangıç tarihli olduğunu, matbu olan sözleşmenin bazı kısımlarının bayiden bayiye farklılık göstermesi nedeniyle boş bırakıldığını, boş bırakılan kısımlarının sözleşmenin imzalanması sırasında bayi ile birlikte doldurulduğunu, yazılan kısımlara bayinin imza veya parafının alındığını, kaldı ki davalının 2012 yılı Ocak ayına kadar müvekkilinden gaz almaya devam ettiğini, davalının haksız şekilde sözleşme süresinin sona erdiğini belirterek başka bir şirketin bayiliğini almaya çalıştığını, sözleşme uyarınca davalının münhasıran müvekkilinin emtiasını satması gerektiğini, sözleşme süresince bayinin başka bir markaya ait ürünleri satamayacağını, taraflar arasında düzenlenen 10.07.2008 tarihli ek protokolün 1. maddesinde de bayinin sözleşme süresince başka markalara ait tüpleri satamayacağının kabul edildiğini, davalının sözleşmeye aykırı olarak başka bir firma ile sözleşme yaptığını ve işyerinde başka bir firmaya ait malların satışını gerçekleştirdiğini, sözleşmenin 23. maddesi gereğince haksız fesih halinde müvekkilinin mahrum kalacağı kâr ve zararların tazmini gerektiğini, sözleşmenin 24. maddesi gereğince de haksız fesih halinde cezai şartın düzenlendiğini, ek protokolün 12. maddesinde kefillerin, bayilik sözleşmesi ve ek protokolden kaynaklanan borçlarına kefil olduklarını, sözleşme veya protokolün bayi tarafından ihlal edilmesi halinde kefilin de bayi gibi sorumlu olacağının düzenlendiğini, bu nedenle kefil olarak sözleşmede imzası bulunan diğer davalının da bayi ile birlikte sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, kar mahrumiyeti yönünden 50.000,00 TL ile sözleşmenin 24. maddesinde belirtilen cezai şart yönünden şimdilik 50.000,00 TL'nin sözleşmenin fesih tarihinden itibaren işleyecek sözleşmenin 14/g maddesi gereğince aylık %10 faiziyle, bunu kabul edilmemesi halinde ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında düzenlenen sözleşmede boş bırakılan yetkili mahkemeye ilişkin kısmın sonradan doldurulması nedeniyle davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, taraflar arasındaki sözleşmenin 2010 yılında sona erdiğini, sözleşmenin süreye ilişkin kısımlarının sonrada davacı tarafından müvekkilinin iradesi dışında doldurulduğunu, bu tarihten sonra bayilik ilişkisi bulunmadığını, mal alım satımına ilişkin ticari ilişki bulunması nedeniyle sözleşmeden kaynaklanan cezai şart ve kâr mahrumiyetinin talep edilemeyeceğini, müvekkilinin 1999 yılında bayiliğe başladığını, 2005 yılında yeniden sözleşme düzenlendiğini ve bu tarihten sonra başka bir sözleşme imzalanmadığını, ancak davacının bu sözleşmedeki boşlukları sonradan müvekkilinin aleyhine doldurduğunu, matbu olarak düzenlenen sözleşmelerin sonradan bayinin çıkarlarına aykırı şekilde tek yanlı doldurulmasının dürüstlük ilkesine aykırı olduğunu, sözleşmenin sona ermediği kabul edilse dahi kâr kaybı ve cezai şart alacağı koşullarının oluşmadığını, sözleşme uyarınca bayinin akde aykırı davranması ve sözleşmenin ... tarafından feshi koşullarının bir arada bulunması gerektiğini, oysa sözleşme süresinin dolması nedeniyle müvekkilince feshedildiğini, talep edilen cezai şart ve kâr mahrumiyetinin fahiş olduğunu, esnaf olan müvekkilinin mahvına sebep olan tazminatların tenkisi gerektiğini, davacının feshedilen sözleşme yerine basiretli bir tacir gibi davranarak kısa süre içinde başka bir bayilik vererek zararını azaltması gerektiğini, istenen faiz oranının fahiş olduğunu, taraflar arasındaki ek protokolde geçerli bir kefaletin bulunmadığını, kefilin sorumlu olduğu limitin belirlenmemesi nedeniyle geçerli bir kefalet sözleşmesinin kurulmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; "...Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasındaki aktin 09/01/2012 tarihinde aktin sona ermesinden 18 ay önce davalı ... tarafından tek taraflı ve haksız olarak feshedildiği, davalı ...' un sözleşmede kefil olduğu, davacının, sözleşmenin davalı tarafından erken ve haksız olarak feshedilmesi nedeniyle kar mahrumiyeti talebinin yerinde olduğu, yeni bir bayilik için kurulum süresinin en fazla 1 aylık sürede olacağına ilişkin bilirkişi raporu da nazara alındığında davacının talep edebileceği kar kaybının 8.155,69 TL olarak hesaplandığı, davalının sözleşmeyi 18 ay önce feshetmesinden dolayı cezai şart miktarının 142.500,00 TL ( Davacı talebinin ise 50.000,00TL ) olduğu ancak cezai şart miktarının davalının mahvına sebep olacağı anlaşılmakla cezai şart talebinin reddine karar verilerek, reddine karar verilen cezai şart miktarı yönünden davalı lehine vekalet ücreti verilmeyerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..." gerekçesiyle, kâr mahrumiyetine ilişkin davanın kısmen kabulü ile 8.155,69 TL kâr mahrumiyeti tazminatının, dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi ile birlikte, davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, cezai şart alacağına ilişkin davanın reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece usul ve yasaya, yargısal içtihatlara aykırı olarak sözleşmede belirtilen ve bilirkişilerce hesaplanan cezai şart bedelinin tümden reddine karar verildiğini, kararda taraflar arasındaki ekonomik menfaatler arasında aşırı orantısızlık olması halinde öncelikle makul seviyede cezai şartta indirime gitmesi gerekirken tamamen davalılar lehine cezai şartın kaldırılmasının yasaya, sözleşmeye ve hakkaniyete aykırı olduğunu, hakimin adalet ve hakkaniyet esaslarına uyarak, cezai şartın aşırı olup olmadığına, aşırı ise tenkisine karar verebileceğini, TTK'nın 20/2. maddesi gereğince tacire daha fazla sorumluluk yüklendiğini, ceza koşulunun fahiş olup olmadığının tarafların ekonomik durumu, özel olarak borçlunun ödeme kabiliyeti ile beraber borcunu yerine getirmemiş olması nedeniyle sağladığı menfaat, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı ölçü alınarak belirlenmesi gerektiğini, belirtilen şartlar gözetilmeden cezanın tamamen kaldırılmasının usulsüz olduğunu;
Mahkemece yeterli araştırma yapılmadan gerekçesiz bilirkişi raporuna dayalı olarak kar yoksunluğunun bir ay ile sınırlı tutulmasının kabul edilemeyeceğini, tüp bayiliklerinin neredeyse yok olduğu ve zorlaştığı günümüz şartlarında yeni bir bayilik kurmak için bir aylık sürenin makul olmadığını, müvekkili şirketin davalının haksız feshinden sonra bu güne kadar aynı yerde başka bir bayilik kurmadığını, doğal gazın yaygınlaşması sonucu tüp piyasanın daralması ve artan rekabet dolayısıyla yeni bir bayilik kurmanın oldukça zorlaştığını, bu nedenle bir ay gibi bir sürede yeni bir bayilik ilişkisi kurulabileceğinin kabul edilemeyeceğini, sürenin bu denli kısaltılmasının diğer taraf açısından avantaj sağladığını ve bayinin az bir bedelle sözleşmeye uymamaya teşvik edildiğini,
Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, bayilik sözleşmesinin süresinden önce davalı tarafından feshi nedeniyle cezai şart ve mahrum kalınan kârın tahsili istemli eda davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kısmen kabul- kısmen reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK'nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı ile davalı bayi ... arasında düzenlenen 10.07.2008 tarihli "Sıvılaştırılmış Petrol Gazları Tüplü Bayilik Sözleşmesi"ne diğer davalı kefil olarak imza atmıştır. Her ne kadar davalılar sözleşmenin 2005 yılında imzalandığını, bu tarihten sonra sözleşme imzalanmadığını savunmuş iseler de buna ilişkin herhangi bir kanıt sunulmadığından taraflar arasındaki sözleşmenin 10.07.2008 tarihinde düzenlendiği ve sözleşmenin 26. maddesine göre 10.07.2013 tarihine kadar geçerli olduğu sonucuna varılması mümkün görülmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmenin 23. maddesinde, ...'ın sözleşmenin ihlali sebebiyle anlaşmayı feshetmesi halinde bayiden, maruz kalacağı zarar, ziyan ve anlaşma süresinin sonuna kadar hesap edilmek üzere mahrum kalacağı kâr karşılığı tazminat talep edebileceğini bayi kabul ve peşinen taahhüt eder hükmü bulunmaktadır. Davacı anılan hükme dayanarak sözleşmenin davalı tarafından Kadıköy ... Noterliğinin 09.01.2012 tarihli ihtarıyla süresinden önce haksız şekilde feshedilmesinden kaynaklı kar kaybı alacağını talep etmiş; bu kapsamda sözleşmenin bakiye süresi için kar kaybının şimdilik 50.000 TL'sini talep etmiştir. Sözleşmenin 24. maddesinde bayinin akde muhalefeti dolayısıyla akdin feshine sebebiyet vermesi halinde 23. maddeden ayrı olarak bayinin son bir yıl içinde ...'dan aldığı LPG'nin en yüksek aya ait ton miktarının iki katı kadar miktarı fesih tarihindeki 12 Kg'lık Lpg tüpünün perakende satış fiyatı baz alınarak bulunacak miktar kadar cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt eder düzenlemesi bulunmaktadır. Davacı anılan madde gereğince sözleşmenin haksız feshi nedeniyle cezai şart alacağı bulunduğunu ileri sürerek şimdilik 50.000 TL'sini talep etmiştir. Taraflar arasında düzenlenen 10.07.2008 tarihli ek protokolü davalı ... kefil olarak imzalamıştır. Sözleşmenin 12. maddesi gereğince kefilin bayilik sözleşmesi ve ek protokolden doğan tüm borçlara kefil olduğu, sözleşmenin veya protokolün ihlali halinde kefilin de bayi gibi sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Ancak sözleşme ve protokolde kefilin sorumlu olduğu her hangi bir miktar belirlenmemiştir. İlk derece mahkemesince tarafların ticari defterlerinde inceleme yapılarak cezai şart ve kâr kaybı alacağı belirlenmiş, davalı ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu, tacir olan bayinin 2009 ve sonraki yıllarda 27.087,52 TL kâr yaptığı ödenmiş sermayesinin 125.001,00 TL olduğu belirlenerek kâr mahrumiyeti ile birlikte 142.500 TL cezai şartın davalının ekonomik mahvına sebebiyet olabileceği değerlendirilmiştir. Bilirkişi raporlarında kâr kaybı 146.802 TL olarak belirlenmiş, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle 142.500 TL cezai şart alacağı bulunduğu belirlenmiştir. Bilirkişi raporunda ayrıca sözleşme maddesinde, davalının sözleşmenin sona ermesine sebebiyet vermesi halinde ödeneceği, somut olayda davalının sözleşmenin sona ermesine sebebiyet vermediği, ancak sona ermesine sebebiyet verdiği görüşü ortaya konulmuştur. 31.05.2016 tarihli raporda borçlunun mahvına sebep olabilecek cezai şartın indirilebileceği değerlendirilmiştir. İlk derece mahkemesince her hangi bir gerekçe gösterilmeden soyut olarak cezai şartın davalı bayinin mahvına sebep olabileceği değerlendirilerek talebin tümden reddine karar verilmiştir. TBK'nın 182. maddesi gereğince, taraflar cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler. Hakim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirebilir. TTK'nın 22. maddesinde ise tacirin aşırı ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme cezasının indirilmesinin mahkemeden istemeyeceği düzenlenmiştir. Ancak, ilmi öe kazai içtihatlarla tacirin ekonomik olarak mahvına sebep olabilecek ceza koşulunun indirilebileceği değerlendirilmektedir. Bu nedenle mahkemece tarafların ekonomik ve sosyal durumları, cezanın borçlunun ekonomik olarak mahvına sebep olup olmayacağı değerlendirilerek hakkaniyete uygun bir miktar indirilebileceği açıktır. Belirtilen yasal düzenlemelerde cezanın tamamen ortadan kaldırılabileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesince de buna ilişkin gerekçe gösterilmediği gibi herhangi mevzuata atıf yapılmayarak gerekçesiz hüküm kurulmuştur. Diğer yandan hükme esas alınan bilirkişi raporlarından 146.000 TL ceza ile birlikte 142.500 TL cezai şartın ödenmesi halinde davalı tacirin ekonomik olarak mahvolacağı değerlendirilmiş olup, ilk derece mahkemesince sözleşmenin sonuna kadarki dönem için kâr mahrumiyetine hükmedilmeyerek bir aylık makul süre için belirlenen 8.155,69 TL kâr mahrumiyetine hükmedilmiştir. Bu durumda da mahkemece hükmü esas alınan delillerin değerlendirilmediği ve deliller ile gerekçenin çeliştiği ve buna ilişkin bir gerekçenin bulunmadığı görülmektedir. Diğer yandan davalının istinafı bulunmamakla birlikte HMK'nın 355.maddesi gereğince kefalete ilişkin şartlar kamu düzeninden olmakla Dairemizce değerlendirilmiştir. Sözleşme tarihinde yürürlükte olan BK'nın 484. maddesinde, kefaletin sıhhati tahriri şekle riayet etmeye ve kefilin mesul olacağı muayyen bir miktar iraesine mütevaffıktır, düzenlemesi bulunmaktadır. Bu durumda ilk derece mahkemesince kefaletin geçerli olup olmadığının da değerlendirilerek buna ilişkin gerekçe oluşturulması gerekirken buna ilişkin her hangi bir gerekçe oluşturulmaması yerinde görülmemiştir. Anayasa'nın 141/3.maddesi, ''Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır'' hükmünü içermektedir. HMK'nun 297/c maddesinde ise mahkeme kararlarında her iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutma nedenleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonucu ve hukuki sebeplerin açıkça gösterilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Ne var ki ilk derece mahkemesi kararında uyuşmazlık konusu olgular tam olarak belirlenmeden ve tarafların her bir iddia ve savunması değerlendirilmeden, cezai şartın tenkisine ilişkin koşullar değerlendirilmeden, bilirkişi raporunda belirlenen tazminata hükmedilmemesine rağmen, hangi gerekçeyle ve hangi kanun hükmüne dayanarak cezanın tamamen kaldırıldığına ilişkin bir gerekçe oluşturulmadan ve kamu düzenine ilişkin olmasına rağmen resen dikkate alınması gereken kefaletin geçerlilik şartlarının gerekçeli kararda değerlendirilmeden yetersiz ve delillerle örtüşmeyen gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması yerinde bulunmadığından ortada istinaf incelenmesinde denetlenebilecek nitelikte bir hüküm bulunmamaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK'nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK'nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinaf konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf peşin harcının, talep halinde kendisine iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince esas hükümle birlikte, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına dair; HMK'nın 353/1a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.07.10.2021
KANUN YOLU: HMK'nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
