
Esas No: 2019/1296
Karar No: 2021/1312
Karar Tarihi: 04.11.2021
BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1296 Esas 2021/1312 Karar Sayılı İlamı
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1296
KARAR NO: 2021/1312
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/03/2018
NUMARASI: 2014/334 E. - 2018/315 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin 31.03.2007 tarihi itibariyle İzmir acentesi ... Ltd. Şti.'nden 1.036.309,84 TL alacağının bulunduğunu, İstanbul ... İcra Müdürlüğünün ... Esas sayılı dosyası ile 27.07.2007 tarihinde acentelik sözleşmelerinden doğan borç nedeniyle alacağın 60.000,00 TL kadar gayrimenkul ipoteği veren Cumhur Bölge ve Asiye Bölge aleyhine, yine alacağın 60.000,00 TL için ...aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatıldığını, borçluların haksız itirazı sonucu takibin durduğunu, acentelik sözleşmesinin 29. maddesi uyarınca müvekkilinin ticari defter ve belgelerinin münhasır delil olduğunu, müvekkilinin ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılacak inceleme sonucunda alacağın belirleneceğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, borçluların takibe yönelik itirazlarının iptali ile takibin devamına, alacağın %40'ından az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen taşınmazların Selçuk ilçesinde bulunması nedeniyle yetkili mahkemenin Selçuk Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, ödeme emrinin usulsüz tebliğine ilişkin yapılan şikayet bulunması nedeniyle itirazın iptali davasına devam edilemeyeceğini, takip konusu borcun davacı ile borçlulardan ... Ltd. Şti. arasındaki sigorta acenteliği sözleşmesinden kaynaklandığını, ipoteğin bu borç için tesis edilen teminat ipoteği olduğunu, davacı ile acente arasında cari hesap ve kredi ilişkisi bulunmaması nedeniyle alacağını ilamla tespit ettirmeden ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe başlayamayacağını, ipotek borçluları arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmamasına rağmen her birine yönelik ayrı ayrı takip başlatılması gerekirken daha önce verilen icra mahkemesi kararlarına aykırı olarak birlikte takip başlatılmasının usulsüz olduğunu, toplam borcun 400.000 TL olmadığını, davacı tarafından icra dosyasına sunulan belgede borcun 220.000 TL olduğunun belirtildiğini, buna rağmen fazla miktar üzerinden dava açılmasının usulsüz olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; "...Dava; itirazın iptali istemine ilişkindir. Yapılan yargılama ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı sigorta şirketinin acentesi konumundaki dava dışı ... Şti'nin acentelik sözleşmesinden doğabilecek borçlarından dolayı Cumhur ve Asiye Bölge'nin 60.000,00 TL limitli, diğer davalı ...'in de yine 60.000,00 TL limitli gayrımenkul ipotek rehni verdikleri sabittir. Takip konusu borcun kaynağına yönelik olarak ek bilirkişi raporu dahilinde yapılan tespitte de değinildiği üzere dava dışı acente tarafından düzenlenen sigorta poliçelerinden dolayı sigortalılardan tahsil edilmiş prim alacakları yönünden banka sigorta muamele vergisini takip eden ay ilgili vergi dairesine ödemekle yükümlü olduğundan tahsil etmemiş olduğu sigorta primlerinden dolayı da vergi dairesine herhangi bir ödeme yapmaması gereklidir. Bu minvalde yapılan tespit nazarında sigorta acentesinin kendi borcunda gözüken sigorta prim borcuna ait acentelik komisyonu almış olması ve düzenlenen poliçeler kapsamında banka sigorta muamele vergisi ile acenteliğe ait serbest meslek kazanç vergisini de ödemiş olması sebebiyle borcun varlığı kabul edilmiştir. Kaldı ki acenta konumundaki dava dışı şirketin icra takibine herhangi bir itirazı da söz konusu olmayıp alacak muaccel hale gelmiştir. Bunun yanında Beşiktaş ... Noterliği'nin ... yevmiye sayılı ihtarnamesi ile muacceliyet ihtarlarının davalılara gönderildiği de sabit niteliktedir. Tesis olunan ipotekler üst sınır ipotekleri olup dava dışı acente şirketinin kesinleşmiş borcuna karşılık davalı borçluların tesis olunan ipotek limiti ile sorumlu tutulmaları gerektiği anlaşılmış bu minvalde icra dosyasına vaki itirazın, takipte adı geçen davalı borçluların limit miktarıyla sınırlandırılmak üzere borçlu tutuldukları görülmekle iptaline karar verilmesi gerekmiş bunun yanında alacak likit ve belirlenebilir olduğundan ayrıca icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğinin takdiriyle neticeden aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir..." gerekçesiyle, davanın kabulü ile davalıların İstanbul ... İcra Müdüdürlüğünün ... E sayılı dosyasına vaki itirazlarının iptali ile takibin her bir davalının ipotek limiti dahilinde sorumlu tutulmak üzere ve alacağa talep gereği faiz yürütülmemek şartıyla davalılar Cumhur Bölge ve Asiye Bölge için 60.000,00 TL, davalı ... için 60.000,00 TL bedelle sınırlı olmak üzere kaldığı yerden devamına, alacağın %20'si oranında 24.000,00 TL icra inkar tazminatının davalılar Cumhur Bölge ve Asiye Bölge'den, 24.000,00 TL icra inkar tazminatının ...'den tahsili ile davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece alınan bilirkişi kurulu ek raporunda “düzenlenen ek rapor dâhilinde yapılan tespitte de değinildiği üzere, dava dışı acente tarafından düzenlenen sigorta poliçesinden dolayı sigortalılardan tahsil edilmiş prim alacakları yönünden banka muamele vergisini takip eden ay ilgili vergi dairesine ödemekle yükümlü olduğundan, tahsil etmemiş olduğu sigorta primlerinden dolayı da vergi dairesine herhangi bir ödeme yapmaması gerekirdi. Bu minvalde yapılan tespit nazarında sigorta acentesinin kendi borcunda gözüken sigorta prim borcuna ait acentelik komisyonu almış olması ve düzenlenen poliçeler kapsamında banka muamele vergisi ile acenteliğe ait serbest meslek vergisini de ödemiş olması sebebiyle borcun varlığı kabul edilmiştir. Kaldı ki acente konumundaki dava dışı şirketinin icra takibine herhangi bir itirazı söz konusu olmayıp alacak muaccel hale gelmiştir.” tespiti yapıldığını, raporun süresinde itiraz edilmesine rağmen mahkemece itirazın değerlendirilmediğini, bilirkişi kök ve ek raporunda dava dışı acentenin kendi borcunda gözüken sigorta prim borcuna ait acentelik komisyonu aldığını, düzenlenen poliçeler kapsamında banka muamele vergisi ile acenteliğe ait serbest meslek vergisini de ödediğine dair herhangi bir makbuz, herhangi bir bedel tespiti, hesap dökümü bulunmadığını, yapılan dökümlerde ise dava dışı acentenin borcunun tespit edildiğini, ödenen banka muamele vergisi ya da acente serbest meslek vergisinin söz konusu olmadığını, bilirkişi heyetinin dayanağı olmaksızın bu yönde görüş bildirmiş olması ve mahkemenin de dayanağı olmayan bu bilgi ile karar vermesinin hatalı olduğunu; acentenin düzenlediği her poliçenin piriminden sorumlu tutulmasının acentelik sözleşmesi ve mevzuata aykırı olduğunu, Yargıtay 11. HD’nin 22.01.2007 tarih ve 2005/13826 E- 2007/623 K sayılı emsal kararında açıkça belirtildiği üzere, acentenin ancak bizzat tahsil ettiği miktardaki primden sorumlu olduğunu, ayrıca sigorta poliçe primlerinin tahsilatıyla ilgili olarak acentenin davacı şirkete garanti vermediğini, sigortacıya karşı gerçek borçluların sigorta ettirenler olduğunu, acentenin sadece kendisinin tahsil ettiği primleri sigortacıya ödemek dışında borcu bulunmadığını, sigorta şirketinin primlerin tahsili için kendi sigortalılarına müracaat etmesi gerektiğini, buna rağmen bilirkişi kurulunun hatalı olarak acentenin düzenlemiş olduğu sigorta poliçeleri nedeniyle sigorta şirketince poliçe prim tutarının acenteye borç kaydedilir şeklinde değerlendirme yaptığını, bilirkişi kurulunun Yargıtay kararlarında belirlenen kıstasları hiçe sayarak düzenlediği raporun esas alınamayacağını, poliçenin ister sigorta şirketince düzenlensin isterse acente tarafından düzenlensin, prim borcunun sigorta ettirenin borcu olduğu gibi prim alacağın da sigorta şirketinin alacağı olması nedeniyle acenteyle ait olmayan bir borçtan acentenin sorumlu tutulmasının hatalı olduğunu; acentenin düzenlediği poliçeden komisyonunu almış olmasının tüm primlerin tahsil edildiği anlamına gelmediğini, buna rağmen bilirkişi kurulu raporunda "Dava dışı sigorta acentesinin kendi borcunda gözüken sigorta prim borcuna ait acentelik komisyonu almış, düzenlemiş olduğu poliçelere ait banka sigorta muamele vergisi ile acenteliğe ait serbest meslek kazanç vergisini de ilgili vergi dairesine ödemiştir" denilerek acentenin borçlu olduğu sonucuna varıldığını, ancak anılan Yargıtay ilamında da belirtildiği üzere, prim alacağının sigorta şirketine ait olduğunu, acentenin tahsil etmediği prim nedeniyle sigorta şirketine borçlu olarak kabul edilemeyeceğini, acentenin poliçeyi düzenlemekle komisyona hak kazandığını, acente tarafından tahsil edilen ilk primden acentelik komisyonu ve vergilerin alınacağını, bu nedenle poliçenin düzenlenmesi ve bu işleme binaen komisyon ve vergilerin ödenmiş olmasının daha sonra tahakkuk edecek primlerin acente tarafından tahsil edildiğini ya da tahsil garantisi verildiği anlamına gelmeyeceğini, sözleşme ve mevzuatta acenteye böyle bir yükümlülük yüklenmediğini, sigorta şirketinin, acente tarafından düzenlenen poliçelerdeki primleri tahsil edip etmediğine bakılmaksızın tüm primlerin borç olarak yazıldığını, prim tahsil yetkisinin prim tahsil yükümlülüğü ile karıştırılarak sonuca varıldığını; asıl borçlunun borca itiraz etmemesi nedeniyle dava açılmadığının beyan edildiğini, oysa borçlu ile ipotek borçluları arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan davanın usulden reddi gerektiğini, mahkemece acentenin davaya dahil edilmesine 21.10.2014 günlü celsenin 2 no’lu ara kararıyla karar verildiğini, ancak takibin kesinleştiğinden bahisle bu ara karardan 07.05.2015 günlü 3 no’lu ara kararla dönüldüğünü; icra takibinin İstanbul 10. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/247 Esas 2011/1511 Karar sayılı ve 28.12.2011 tarihli kararı ile iptalinden sonra yeniden takip talebinde bulunulmadığını, davanın da takibin kısmen iptalinden bu tarihten önce 25.02.2009 tarihinde açıldığını, iptal kararından sonra davacının iptal edilen takibin yeni değeri üzerinden yeniden talepte bulunmaması nedeniyle davanın usulden reddi gerektiğini, mahkemece yargılamanın her aşamasında borcun azalıp azalmadığının kontrol edilmesi gerektiğini, davacı tarafından inkar edilmeyen belgeye göre davacı alacağının 220.000 TL olmasına rağmen icra takibinin 400.000 TL üzerinden yapıldığını, takip konusu bazı taşınmazların satılmasına rağmen güncel borcun denetiminin yapılmadan karar verilmesinin yasaya aykırı olduğunu, müvekkillerinin acentelik ilişkisinin tarafı olmaması ve borcun varlığı ve miktarından haberdar olmamaları nedeniyle alacağın likit olmadığını ve icra inkar tazminatı koşullarının oluşmadığını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacı ile dava dışı acente arasındaki acentelik sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe yönelik itirazın İİK'nın 67.maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalılar vekilince, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK'nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İstanbul ... İcra Müdürlüğünün ... Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı şirket tarafından asıl borçlu ve ipotek verenler aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla 400.000 TL'lik alacağın tahsili amacıyla 13.05.2008 tarihinde takip başlatıldığı, takipte ... için 60.000 TL, Cumhur Bölge ve Asiye Bölge için 60.000 TL belirli limit ipoteği yönünden takip yapıldığı, diğer borçlular yönünden ise toplam 205.000 TL'lik ipotek takibi yapıldığı anlaşılmıştır. Ödeme emrinin tebliği üzerine Asiye Bölge ve Cumhur Bölge vekili ve ... vekilince borç ve ferilerine itiraz üzerine takibin bu borçlular yönünden durduğu, asıl borçlunun itiraz etmemesi üzerine bu borçlu yönünden takibin kesinleştiği anlaşılmıştır. İpotek veren davalılar asıl borçlunun acentelik sözleşmesinden kaynaklanan borcu için üst sınır ipoteği tesis etmekle bağımsız bir borç üstlenmişlerdir. Bu nedenle, asıl borçlu acente ile itiraz eden ipotek veren borçlular arasında zorunlu takip arkadaşlığı bulunmakla birlikte, asıl borçlu şirketin takibe itiraz etmemiş olması nedeniyle, itirazın iptali davasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı gibi ayrı ayrı ipotek veren kişilerin acentenin borçları nedeniyle aynı takip içerisinde takip edilmelerinde usul hukukuna aykırı bir yön bulunmamaktadır. Diğer yandan, İstanbul 10. İcra Mahkemesinin 28.12.2011 tarihli 2011/247-1511 E.K. sayılı ilamında takibin ipotek verenler yönünden ipotek limiti üzerinde kalan kısmının iptaline karar verilmiş olup, borçlular ipotek limitiyle sorumlu olduklarından yeniden takip talebi düzenlenmesine gerek bulunmadığından bu yönlere ilişkin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalılar ipotek veren konumunda olup, asıl borçlu ile davacı arasındaki borcun acentelik sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle bilinebilir veya hesaplanabilir olması karşısında, alacağın likit olduğu anlaşıldığından, ilk derece mahkemesince icra inkar tazminatına hükmedilmesinde de bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı ile dava dışı acente arasında 24.06.2004 tarihli acentelik sözleşmesi düzenlenmiştir. Sözleşmenin 24. maddesine göre acentenin sözleşme yapma ve prim tahsil etme yetkisi bulunmaktadır. Sözleşmenin 7. maddesine göre acentenin kural olar primleri peşin ve nakden tahsil edeceği, ancak gerekli durumlarda primin % 25'ini peşin alarak kalanı beş taksitle ödenmek üzere poliçe düzenleyebileceği kabul edilmiştir. Sözleşmenin 8. maddesine göre tahsil edilen primlerden komisyon ve ilgili vergiler düştükten sonra kalan kısmın takip eden haftanın son iş gününe kadar ödeneceği belirlenmiştir. Sözleşmenin 19. maddesinde taraflar arasındaki ihtilaflarda davacının ticari defterlerinin münhasır delil olacağı kabul edilmiştir. Acentenin tahsil ettiği primlerin ödenmemesi üzerine davacı tarafından keşide edilen Beşiktaş ... Noterliğinin 14.05.2007 tarihli ihtarıyla 1.036.309,84 TL'nin ödenmesi, aksi halde alacağın tahsili ve ipoteğin paraya çevrilmeleri yoluyla takip başlatılacağı ihtar edilmiştir. Dosyada bulunan ipotek akit tablosunun incelenmesinde; 12.02.2004 tarihinde davalılar Cumhur Bölge ve Asiye Bölge'ye ait İzmir ili, Selçuk ilçesi, ... Mahallesi, ... parselde kayıtlı taşınmaz üzerine 60.000 TL bedelle üçüncü dereceden üst sınır ipoteği tesis edildiği, aynı şekilde ...'e ait İzmir iliş Konak ilçesi, ... ada, .. parselde kayıtlı ... nolu taşınmaz üzerine acentenin sözleşmeden doğmuş ve doğacak borçları karşılığı 60.000 TL bedelli üst sınır ipoteği tesis edildiği anlaşılmıştır. Davalılar tarafından tesis edilen ipoteklerin üst sınır ipoteği olması nedeniyle alacağın yargılama sonucu belirleneceği, ipoteğin borcun teminatı olduğu, bu nedenle öncelikle bir mahkeme ilamıyla borcun belirlendikten sonra ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılmasına gerek bulunmadığı, doğrudan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılabileceği anlaşılmakla, davalılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusu da yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemesince davacı kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen 06.07.2013 tarihli raporda; davacının ticari defterlerinin usulüne uygun düzenlendiği, davacının toplam 1.059.657,00 TL alacaklı olduğu belirlenmiştir. İlk derece mahkemesince davalı acentenin ticari defter ve belgelerinin incelenmesi için bulunduğu yer mahkemesine talimat yazılmış ise de acentenin ticaret sicilinden terkin edilmesi nedeniyle ticari defterlerinin ibraz edilmediği, bu nedenle asıl borçlunun defterlerinden borcun miktarının tespit edilemediği anlaşılmıştır. Acentelik sözleşmesi uyarınca davacının ticari defterlerinin münhasır delil olması ve davacı defterlerine göre tahsil edilip acente uhdesinde tutulan prim miktarının tereddütsüz belirlenmesi nedeniyle bu borçtan davalıların ipotek limitiyle sorumlu tutulması yerindedir. Her ne kadar davalılar vekili acentenin prim tahsil görevi bulunmadığını savunmuşsa da denetime elverişli bilirkişi raporlarında belirlendiği üzere acentenin prim tahsil ettiği, komisyonun ve yasal vergilerin primlerden tahsil edildiği, bu nedenle acentenin primleri tahsil ettiğinin kabulünde bir isabetsizlik bulunmaktadır. Davalılar, acente tarafından primlerin tahsil edilmediği veya tahsil edilen primlerin davacı şirkete aktarıldığına ilişkin her hangi bir delil sunmamışlardır. Asıl borçlu şirketin faaliyetine son vererek terkin edilmesi ve ticari defter ve belgelerinin ibraz edilmemesi nedeniyle davalı iddialarını doğrular her hangi bir kanıt elde edilmemiştir. Bu durumda, davacı ile acente arasındaki sözleşme hükümleri, dosya kapsamındaki deliller ve davacının ticari kayıtları dikkate alındığında, ilk derece mahkemesince tespit edilen dava dışı acentenin borcunun varlığı ve miktarına ilişkin istinaf başvuru nedenleri yerinde değildir.İlk derece mahkemesince, sözleşme hükümlerine göre davacının ticari defterleri incelenmiş, acentenin ticari defterlerin ise ibraz edilmemesi nedeniyle incelenmediği anlaşılmıştır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, taraflar arasındaki borç ve alacak hesabının sözleşme hükümlerine uygun şekilde yapıldığı, davalılar vekilinin rapora yönelik itirazının hukuki nitelikte olduğu anlaşılmıştır. Davalılar tarafından verilen üst sınır ipoteklerinin borcun teminatı olması nedeniyle, en fazla acentenin borçları miktarınca geçerli olduğu açıktır. Bu nedenle, yargılama sırasında acente borcunda bir azalma bulunması halinde bu miktarın dikkate alınması gerekir. Bilirkişi kurulunca yapılan tespitte acentenin borcunun 1.059.657,00 TL olduğu belirlenmiştir. Davacı tarafından tüm borç için takip yapılmamış, ipotek borçlularının borcu yönünden takip yapılmıştır. İstinafa ekli 15.11.2008 tarihli yazıda acentenin toplam borcundan söz edilmemiş dört adet ipotekten kaynaklı 220.000 TL borcun bulunduğu belirtilmiştir. Bu nedenle, belirtilen yazı borcun 220.000 TL olduğuna ilişkin bir ikrar niteliğinde olmayıp takip konusu dört adet ipotekten kaynaklı alacağın 220.000 TL olduğuna ilişkin açıklayıcı bir beyan olduğu sonucuna varılmıştır. Belirtilen ipotekler kapsamında ipotek limitleri de dikkate alınarak Dairemizce yapılan değerlendirmede, bu miktarların acente borcundan mahsubu sonrası ipotek limitinin üzerinde alacak bulunduğu anlaşılmıştır. Davalılar vekili itiraz ve istinaf başvurusunda soyut olarak yapılan tahsilatların değerlendirilmediğini belirtmiş ise de yapılan tahsilatlara ilişkin bilgi ve belge sunulmadığı, yapılmış olan tahsilatlar yönünden yukarıdaki tespitten ayrılmayı gerektiren bir durumun dosyada bulunmaması nedeniyle davalılar vekilinin tüm istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK'nın 355. Maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Bakiye 6.147,20 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 4-Davalılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 04.11.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK'nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
