17. Hukuk Dairesi 2014/16907 E. , 2015/11946 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, 16.01.2010 tarihinde davalılardan ...’a ait, sürücü ... idaresindeki ... plakalı araç ile tedbirsizlik ve dikkatsizliğiyle müvekkil idaresindeki motosiklete çarptığı, meydana gelen trafik kazasında müvekkilinin kaşında iz kalacak şekilde yaralandığını, aracın hasarlandığını belirterek, araç hasarı için 1.500,00-TL maddi, 5.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemini ilişkindir.
Dava konusu olaya ilişkin görülen ceza davasında, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, kazanın meydana gelmesinde davacı sürücü ... idaresindeki motosikleti ile olay mahalline geldiğinde önünde kendisiyle aynı istikamette seyreden aracı geçmek amacıyla karşı yönden gelen trafiği kontrol etmeden hatalı sollama yaptığı, karşı istikametten gelmekte olan sürücü ...’ın seyir şeridine kontrolsüzce girmesi neticesinde meydana gelen ve kendi yaralanması ile sonuçlanan kazada; dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı davranışlarından dolayı asli ve tamamen kusurlu olduğu, davalı sürücü ... idaresindeki minibüsü ile seyri sırasında olay mahalline geldiğinde, davacı sürücü ..."ın kendi istikamet şeridini kapatacak şekilde kontrolsüzce önüne manevra yapması neticesi karıştığı kazada, olayı önleme imkanı bulunmadığı anlaşılmakla olayda atfı kabil kusuru olmadığı belirtilmiş, sanığın bereatina karar verilmiş, karar Yargıtay 12. Ceza Dairesi"nin kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmünü içermektedir.
Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hâkimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa bu kararın hukuk hâkimini bağlayacağı, beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hâkimini de bağlayacağı, bundan başka kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hâkimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, s. 844).
Bu durumda, ceza mahkemesi kararının kusurun varlığı ve zarar miktarının belirlenmesi konusunda hukuk hakimini bağlamayacağı kuşkusuzdur (HGK, 10.12.1975 gün ve 19975/11, 406 E., K; 25.11.1983 gün ve 1983/4-261, 1220 E., K. sayılı ilamları).
Böylece, kural olarak hukuk hâkimi ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hâkiminin kararıyla bağlı tutulmamış; BK’nun 53. maddesi ile bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir (Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Hukuku, 1996, s. 437 vd.).
Ne var ki, hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir.
Hukuk hâkiminin kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı olmadığı ancak aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgularla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusunda tamamen bağlı olacağı gerek öğreti gerekse de yargısal uygulamada istikrarla kabul edilmektedir.
Hal böyle olunca, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (HGK, 10.01.975 gün ve 1971/406 E., 1975/1 K.; HGK, 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 E., 1985/21 K. sayılı ilamları).
Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır (HGK, 16.09.1981 gün ve 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı ilamı, ..., Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s. 22 vd.-HGK. 06.02.2002 gün 2002 gün 2002/19-16, 2002/47 sayılı ilamı).
Bu ilkeler ışığında mahkemece, dosya ve ceza dosyasındaki tüm deliller, özellik ceza dosyasında alınan önceki kusur bilirkişi raporları ve 13.11.2013 tarihinde dinlenen tanığın soruşturma ve mahkeme beyanlar birlikte değerlendirilip kusur durumunun tespiti için İTÜ ya da Karayolları Fen Heyeti gibi kuruluşlardan seçilecek bilirkişi kurulundan ayrıntılı, gerekçeli, denetime açık rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 11/11/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.