14. Hukuk Dairesi 2012/13987 E. , 2013/643 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 07.12.2010 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 12.07.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalı ..., dava konusu 3 numaralı bağımsız bölümü tapudan 06.11.2009 tarihinde satın aldığını iyi niyetli kayıt maliki olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem,
kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Davacı, dava konusu 33 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki 3 numaralı bağımsız bölümün dava dışı babası ... adına kayıtlı iken babasının borçları nedeniyle ihaleyle satışa çıkarıldığını, dava dışı amcası ...ile aralarında 05.10.2008 tarihli inanç sözleşmesi yaptıklarını, buna göre taşınmazın bedelini kendisinin ödediğini, taşınmazın amcası ...adına alındığını, daha sonra kredi çekme amacıyla aralarında 05.11.2008 tarihli ... düzenlediklerini taşınmazın dava dışı ... ..."a devredildiğini, ... ... da kredi çekemediği için taşınmazın davalı ..."a ... devri hususunda 20.11.2008 tarihli ... düzenlediklerini ve taşınmazın davalı ..."ye devredildiğini, borcun bir kısımını davalı ..."a ödediğini ancak davalı ..."ın muvazaalı olarak taşınmazı yeğeni davalı ..."e satış yoluyla temlik ettiğini belirterek, tapu kaydının iptali ile 3 numaralı bağımsız bölümün adına tescilini istemiştir.
Dosya içerisinde bulunan dava konusu 3 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydı incelendiğinde taşınmazın davacının babası ..."in adına kayıtlı iken 03.11.2008 tarihinde dava dışı davacının amcası Baki Tanrısever"in satın aldığı, 07.11.2008 tarihinde dava dışı ... ..."a devrettiği,
bu şahsın da 24.11.2008 tarihinde davalı ..."ye devrettiği, en son olarak da 06.11.2009 tarihinde davalı ..."nin taşınmazı yeğeni diğer davalı ... "e devrettiği görülmektedir.
Davacı ile dava dışı ...arasında düzenlenen “...” isimli 05.10.2008 tarihli sözleşme daha sonra davacı ile dava dışı ... ... ve ... arasında düzenlenen “...” isimli 05.11.2008 ve 20.11.2008 tarihli sözleşmeler ve davacı ile davalı ... arasında düzenlenen tarihsiz “...” isimli sözleşme ve tapudan yapılan temlikler ile inanç ilişkisi kanıtlanmıştır.
Davalı ..., diğer davalı ..."nin yiğeni olup, Türk Medeni Kanununun 1024. maddesi uyarınca vaka ve karinelerden dolayı kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacak durumdadır. 14.02.1951 tarih ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı"nın gerekçesinde açıklandığı gibi halin icabına göre kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacak durumda olan kişilerin kötüniyetinin diğer tarafça ayrıca ispat ettirilmesine gerek bulunmamaktadır.
Ayrıca davacı, davalı ..."ye olan borcu nedeniyle davalıya 36 adet bono verdiğini, bunlardan 19 adedini borcunu ödeyerek aldığını, geriye 17 adet bono kaldığını belirtmiştir.
Bu durumda mahkemece, davacının davalı ..."ye yaptığı ödemelere ilişkin delilleri toplanmalı, ödenmeyen kısım varsa tespit edilerek, davalı ..."ye ödenmek üzere davacıya depo ettirilmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Değinilen bu yönlerin gözardı edilmesi doğru olmadığından, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana geri verimesine 18.01.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.