9. Hukuk Dairesi 2011/53867 E. , 2014/3131 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ANKARA 4. İŞ MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/01/2011
NUMARASI : 2008/643-2011/4
DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret alacağı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, asgari geçim indirimi alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili; müvekkilinin, davalı iş yerinde 01.10.2002-18.04.2008 tarihleri arasında evrak memuru olarak çalıştığını, iş akdinin haksız olarak feshedildiğini, ücretinin net 700,00 TL olmasına rağmen asgari ücret üzerinden sigorta primlerinin yatırıldığını, haftanın beş günü 8:30-20:00, cumartesi günleri ise 8:30-18:00 saatleri arasında çalıştığını, fazla çalışma ve izin ücretleri ile son aya ait ücret alacağının ödenmediğini ileri sürerek; kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret, yıllık izin ve fazla mesai ücretleri ile asgari geçim indirimi alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B)Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili; davacının asgari ücretle çalıştığını ve istifa ederek iş akdini sonlandırdığını, yıllık ücretli izinlerini kullandığını, fazla çalışma yapmasının söz konusu olmadığını ve herhangi bir alacağının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
C)Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ç)Temyiz:
Karar süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.
D)Gerekçe:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.).
Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda; davacı aylık ücretinin net 700 TL olduğunu iddia etmiş, davalı ise davacının asgari ücret ile çalıştığını savunmuştur. Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı tanıklarının iddiayı doğruladığı gerekçesi ile davacının aylık ücretinin net 700 TL olduğunun kabulü ile hesaplama yapılmıştır.
Davacının ücreti çekişmeli olduğundan, yerel mahkemece, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda davacı işçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş ve davalı iş yerinin özellikleri bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek davacı işçinin ücretinin tespit edilmesi gerekirken yazılı şekilde sonuca gidilmesi hatalıdır.
3- Kıdem ve ihbar tazminatının giydirilmiş ücretten, diğer işçilik alacaklarının ise çıplak ücretten hesaplanması gerekir. İşçiye ücreti dışında ödenen asgari geçim indirimi yasa ile getirilmiş olup, bireyin veya ailenin asgari geçim düzeyini sağlayacak bölümünün toplam gelirden düşülerek vergi dışı bırakılmasıdır. Bu nedenle ücretin eki değildir. Ücret olarak nitelendirilemez ve tazminat ve işçilik alacaklarının hesaplanmasına esas ücrete dahil edilemez.
Hükme esas bilirkişi raporunda davacının kıdem ve ihbar tazminatlarının asgari geçim indirimi de dahil edilmiş olan ücretten hesaplanması hatalıdır. Davacının kıdem ve ihbar tazminatı asgari geçim indirimi dikkate alınmadan hesaplanıp belirlenmelidir.
4- Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir.
Somut olayda; davacı fazla mesai yaptığını ve ücretinin ödenmediğini ileri sürmüş; davalı ise davacının fazla mesai yapmadığını savunmuştur. Yerel mahkemece, davacı tanıklarının beyanları dikkate alınarak hesaplama yapılan bilirkişi raporuna itibar edilmiş ve alacak hüküm altına alınmıştır.
Davacı tanıkları, davacı ile akraba olup davalı iş yerinde de çalışmayan kimselerdir. Dolayısı ile bu tanıkların davacının çalışma sürelerini ve şeklini bilmeleri mümkün olmayıp ifadelerine dayanılarak alacağın hüküm altına alınması da doğru değildir. Yerel mahkemece, davacının fazla çalışma yaptığı yönündeki iddiasını ispatlayamadığı gözetilmeksizin alacağın reddi gerekirken kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:
Açıklanan sebepler ile temyiz edilen kararın BOZULMASINA peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 04/02/2014 gününde oybirliği ile karar verildi.