
Esas No: 2020/3096
Karar No: 2021/1534
Karar Tarihi: 01.04.2021
Danıştay 10. Daire 2020/3096 Esas 2021/1534 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2020/3096
Karar No : 2021/1534
DAVACI : … Sendikaları Konfederasyonu (…)
DAVALI : … Bakanlığı
VEKİLİ : Huk. Müş. Av. …
DAVANIN KONUSU : 27/09/2008 tarih ve 27010 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin 3., 4., 9., 10., 11., 12. ve 13. maddelerinin iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından, Sözleşme hürriyetinin düzenleyici işlemle kısıtlanmasının Anayasa'ya aykırı olduğu, muvazaa tespitinin iş müfettişlerince yapılmasının yargı yetkisinin gaspı niteliğinde bulunduğu, Yönetmelik'in dayanak maddesinde yalnızca İş Kanunu'nun 3. maddesinin gösterilmesine rağmen, anılan Kanun'un 2. maddesine yönelik düzenlemeler getirilmesinin hukuka aykırı olduğu; "asıl iş", "yardımcı iş" ve "muvazaa" tanımları ile muvazaanın tespiti için esas alınacak kriterlere yönelik belirlemelerin dayanağı Kanun hükmünün aşılması suretiyle yapıldığı ve Yönetmelik'in 13. maddesinde, dayanağı Kanun maddesinde değişiklik yapılmasına rağmen herhangi bir değişiklik yapılmadığı, ilgili maddelerin iptali gerektiği ileri sürülmektedir.
DAVALININ SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Anayasa'nın 49. maddesiyle Devlete yüklenen ödev çerçevesinde, çalışanların haklarının korunması amacıyla çıkarılan dava konusu Yönetmelik'in dayanağı Kanun hükmüne uygun olduğu, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde ucuz işçiliğin temini ile iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan yasal ve akdi yükümlülüklerin yerine getirilmesinden kaçınmak amacıyla kurulan muvazaalı alt işverenlik ilişkisinin sonlandırılmasına yönelik kamu yararı gözetilerek getirilen kurallarda hukuka aykırılık bulunmadığı, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bozma kararına uyularak, davalı idare lehine vekâlet ücreti hükmedilmesi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI : …
DÜŞÜNCESİ : Dava; 27.9.2008 tarih ve 27010 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Alt İşverenlik Yönetmeliği"nin, 3., 4., 9., 10., 11., 12. ve 13. maddelerinin iptali istemiyle açılmıştır.
Davacının Anayasaya aykırılık iddiası ciddi görülmeyerek işin esasına geçildi.
Anayasanın 49. maddesinde, Devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri almakla yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır.
Mülga 1475 sayılı İş Kanunu'nun 1. maddesinin son fıkrasında, alt işverenlik kurumu, "Bir işverenden belirli bir işin bir bölümünde veya eklentilerinde iş alan ve işçilerini münhasıran o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran diğer bir işverenin kendi işçilerine karşı o işyeri ile ilgili ve bu kanundan veya hizmet akdinden doğan yüklemlerinden asıl işveren de birlikte sorumludur." şeklinde düzenlenmiş; ancak alt işverenlik ilişkisinin koşul ve unsurları ile Yasanın amacını aşan alt işverenlik ilişkisinin mevcudiyeti halinde uygulanacak yaptırımın belirlenmemesi nedeniyle, oluşan bu yasal boşluğun uygulamada hakkın kötüye kullanılmasına yol açtığının, asıl işverenin, iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçınmasına imkan sağladığının tespiti üzerine yeni yasal düzenleme ihtiyacı doğmuş; böylelikle 22.5.2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununda alt işverenlik hakkında ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Nitekim, aktarılan yasal düzenleme ihtiyacı, 4857 sayılı Yasaya ilişkin teklifin 2. maddesinin gerekçesinde, "1980'li yıllardan sonra ekonomik şartların etkisiyle de olsa alt işverenlere işlerin verilmesinde sayısal artışlar olmuş ve bunun sonucu işçilerin bireysel ve kollektif haklarının sınırlandırılması, kullanılamaz hale getirilmesinin yaygın örneklerinin bulunduğu yargıya intikal eden uyuşmazlıklarla da doğrulanmıştır. Yargıtayın tespitlerinde muvazaalı işlemlerin belirli ölçütlerle açıkça ortaya konulması ve hukuki sonuçları, önemli bir fren oluşturmuşsa da; yüksek mahkemenin görüşleri de dikkate alınarak asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kötüye kullanılmasına fırsat yaratmamak üzere konunun madde hükümleri arasına alınarak düzenlenmesi uygun görülmüştür." şeklinde ifade edilmiştir.
Aktarılan gerekçelere istinaden 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinde, "Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez." hükmüne yer verilmiştir.
Bununla birlikte, 4857 sayılı Yasanın aktarılan hükmüyle, alt işverenlik ilişkisinin tespiti ve yasal koşulları taşıyıp taşımadığının denetimi sağlanamadığından, 4857 sayılı Yasanın 3. maddesinde, 5763 sayılı Yasanın 1. maddesiyle yapılan değişiklikle, "Bu Kanunun 2 nci maddesinin altıncı fıkrasına göre iş alan alt işveren; kendi işyerinin tescili için asıl işverenden aldığı yazılı alt işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte, birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla yükümlüdür. Bölge müdürlüğünce tescili yapılan bu işyerine ait belgeler gerektiğinde iş müfettişlerince incelenir. İnceleme sonucunda muvazaalı işlemin tespiti halinde, bu tespite ilişkin gerekçeli müfettiş raporu işverenlere tebliğ edilir. Bu rapora karşı tebliğ tarihinden itibaren altı işgünü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. Rapora altı iş günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkeme muvazaalı işlemin tespitini onamış ise tescil işlemi iptal edilir ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.
Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulması, bildirimi ve işyerinin tescili ile yapılacak sözleşmede bulunması gerekli diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir." kuralı getirilmiş; 98. maddesinde yapılan değişiklikle de, Yasanın 3. maddesinin 2. fıkrası hilafına işyerini muvazaalı olarak bildiren asıl işveren ile alt işveren veya vekillerine ayrı ayrı idari para cezası verileceği düzenlenmiştir.
Öte yandan, işlem tarihinde yürürlükte bulunan 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2. ve 9. maddelerinde, çalışma hayatını ve işçi-işveren ilişkilerini düzenlemek, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatı uygulamak ve uygulamayı denetlemek, çalışma barışını ve çalışanları koruyucu, çalışmayı destekleyici tedbirler almak, davalı Bakanlığın görevleri arasında sayılmıştır.
4857 sayılı Yasanın 3. maddesine dayanılarak, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulma şartlarını, alt işverene ait işyerinin bildirimini, tescilini, alt işverenlik sözleşmesinde bulunması gereken hususları düzenlemek amacıyla çıkarılan ve 27.9.2008 tarihli, 27010 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan dava konusu Alt İşverenlik Yönetmeliği'nin 3. maddesinde, "Alt işveren", bir işverenden, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan, bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran gerçek veya tüzel kişiyi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluş; "Muvazaa", 1) İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde uzmanlık gerektirmeyen işlerin alt işverene verilmesini, 2) Daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile kurulan alt işverenlik ilişkisini, 3) Asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak hakları kısıtlanmak suretiyle çalıştırılmaya devam ettirilmesini, 4) Kamusal yükümlülüklerden kaçınmak veya işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut çalışma mevzuatından kaynaklanan haklarını kısıtlamak ya da ortadan kaldırmak gibi tarafların gerçek iradelerini gizlemeye yönelik işlemleri, ihtiva eden sözleşme; "Yardımcı iş" İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin olmakla beraber doğrudan üretim organizasyonu içerisinde yer almayan, üretimin zorunlu bir unsuru olmayan ancak asıl iş devam ettikçe devam eden ve asıl işe bağımlı olan iş olarak tanımlanmış; 4. maddesinde, alt işveren-asıl işveren ilişkisinin kurulabilmesi için gereken şartlar arasında, asil işverenin işyerinde mal veya hizmet üretimi işlerinde çalışan kendi işçilerinin de bulunması; alt işverene verilen işin yardımcı iş olması, asıl işin bir bölümünün verilmesi halinde ise mutlaka verilen işin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olması gerektiği; 9. maddesinde, alt işverenlik sözleşmesinin yazılı şekilde yapılacağı; 10. maddesinde, alt işverenlik sözleşmesinde yer alması gereken hususlar düzenlenmiş; 11. maddesinde, asıl işin bölünerek alt işverene verilebilmesi için, bölünen kısım bakımından "işletmenin ve işin gereği" ile "teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmesi" şartlarının birlikte gerçekleşmesinin zorunlu olduğu kurala bağlanmış; 12. maddesinde, muvazaanın incelenmesi aşamasında iş müfettişlerince esas alınacak kriterler belirlenmiş; bunlar arasında, alt işverene verilen işin, yardımcı iş veya işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren iş olup olmadığı; alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kişi olup olmadığı; alt işverenin işe uygun ekipman ile nitelikli işçiye ve yeterli tecrübeye sahip olup olmadığı; alt işverene verilen işte asıl işveren adına koordinasyon ve denetimle görevlendirilenlerden başka asıl işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığı; yapılan alt işverenlik sözleşmesinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı veya işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi, mevzuattan kaynaklanan bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmayı amaçlayıp amaçlamadığı hususlarının irdeleneceği öngörülmüş; 13. madddesinde de, iş müfettişlerince yapılan incelenme sonucunda muvazaanın tespit edilmesi halinde, düzenlenen gerekçeli raporun işverenlere tebliğ edileceği, tebliğ tarihinden itibaren 6 işgünü içinde işverenlerce iş mahkemesine itiraz edilebileceği, itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğu; rapora 6 işgünü içinde itiraz edilmemesi veya mahkemece muvazaanın tespitinin onanması halinde alt işverene ait işyerinin tescili işleminin iptal edilerek alt işverenin işçilerinin başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılacağı, ayrıca asıl işveren ve alt işveren veya vekillerine idari para cezası verileceği kuralına yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, Mülga 1475 sayılı Yasada, alt işverenlik ilişkisinin sınır ve çerçevesinin yeterince düzenlenmemesi, diğer bir deyişle yasal boşluk, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde asıl işverenin iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçınmasına olanak sağlamış, bunun üzerine yasa koyucu tarafından Devletin çalışanı koruma ödevi gözetilerek yeni yasal düzenleme yapılması yoluna gidilmiş; bu suretle alt işverenlik ilişkisinin kapsamı, hangi işlerin alt işverene verilebileceği, alt işverenlik ilişkisinin muvazaalı sayılacağı durumlar, muvazaanın denetim ve tespitine yönelik esaslar ve tespiti halinde uygulanacak yaptırımlar 4857 İş Kanununda açıkça hükme bağlanmış; alt işveren ilişkisinin kurulması, bildirimi ve işyerinin tescili ile alt işverenlik sözleşmesinde aranacak hususlar hakkında düzenleme yapma yetkisinin davalı Bakanlığa verilmesi üzerine de dava konusu Yönetmelik yürürlüğe konulmuştur.
4857 sayılı Yasa hükümlerinin ve bu düzenlemelerin temel amacının birlikte değerlendirilmesinden; dava konusu Yönetmelikte öngörülen kuralların, Anayasanın 124. maddesine uygun olarak, davalı idareye verilen yetki sınırları dahilinde getirildiği sonucuna varılmakta olup; Yönetmeliğin dayanak maddesinde İş Kanununun yalnızca 3. maddesinin gösterilmiş olması, aynı Yasanın 2. maddesinde yer alan alt işverenliğe ilişkin kuralların dava konusu Yönetmelikte -yasal çerçevenin aşılmaması ve idareye tanınan düzenleme yetkisi kapsamında kalınması kaydıyla- yeniden düzenlenip ele alınmasına engel teşkil etmemektedir. Başka bir deyişle, Yönetmelik metninin dayanak maddesinde gösterilmeyen 4857 sayılı Yasanın 2. maddesi kapsamında düzenleme getirmesi, 4857 sayılı Yasanın 3. maddesinde verilen düzenleme yetkisi kapsamını aşmadığından, dava konusu Yönetmeliği yetki yönünden hukuka aykırı kılmamaktadır.
Davacı tarafından, Yönetmeliğin dava konusu maddelerinde belirlenen muvazaa tanımı ve kapsamının, Borçlar Kanunundaki tanıma aykırı olduğu gibi, İş Kanunundaki kapsamı da aştığı ileri sürülmektedir. Ancak, alt işverenlik ilişkisi ve bu ilişkinin muvazaa suretiyle kurulmasına yönelik (dolayısıyla alt işverenlik alanına özgü) düzenleme getiren İş Kanununun; bütün özel hukuk ilişkilerinde meydana gelen muvazaayı düzenleyen Borçlar Kanunu hükümlerine nazaran özel yasa niteliğinde olması karşısında, muvazaanın kapsam ve tanımı bakımından esas alınacak yasal düzenlemenin İş Kanunu olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, Yönetmelikte yapılan muvazaa tanımının, İş Kanunundaki düzenlemelere ve düzenlemelerin amacına uygun olduğu sonucuna varıldığından, davacının bu yöndeki iddiaları yerinde görülmemektedir.
Davacının bir diğer iddiası, dava konusu Yönetmelikle, alt işverene asıl işin bir bölümünün verilebilmesi için, işin "işletmenin ve işin gereği" ile "teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren" bir iş olması koşullarının birlikte aranmasına yönelik düzenleme getirilmesinin, dayanağı Yasaya aykırı olduğudur. Bununla birlikte, 4857 sayılı Yasanın 2. maddesinin 6. ve 7. fıkralarında bu konu, Yönetmelik hükmündeki gibi iki koşulun "ile" bağlacıyla bağlanması, dolayısıyla iki koşulun varlığının birlikte aranması suretiyle düzenlenmiş; yasa teklifinin 2. maddesinin gerekçesinde de açıkça, "alt işverenin asıl işverenden iş alabilmesi işyeri gereklerine 've' teknolojik nedenlere bağlanmıştır." şeklinde yer verilmek suretiyle koşulların birlikteliği aranmıştır. Kaldı ki, yasa gerekçesinde belirtildiği üzere, muvazaaya ilişkin yeni kurallar, Yargıtay içtihatlarından hareketle getirilmiş olup; Yargıtayın içtihatlarında da iki koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde alt işverenlik ilişkisinin kurulabileceği tespitlerine yer verildiği görülmektedir.
Öte yandan, muvazaa tespitinin yargı mercilerinin görevi olduğu, iş müfettişlerince inceleme yapılmasının yargı yetkisinin gaspı niteliğinde olduğu yolundaki davacı iddiasına, söz konusu hususun Yasada da açıkça öngörülmesi ve iş müfettişlerince düzenlenen rapora karşı iş mahkemesi nezdinde itiraz edilebilmesi karşısında, itibar edilmemiştir.
Bu durumda, davalı idarece, düzenleme yetkisi sınırları çerçevesinde, dayanağı Yasa hükümlerine uygun olarak yürürlüğe konulan dava konusu Yönetmelikte hukuka aykırılık görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, yasal dayanağı bulunmayan DAVANIN REDDİNE, karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince; Daire'mizin, 27/09/2008 tarih ve 27010 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin 3., 4., 9., 10., 11. ve 12. maddelerinin iptali istemi yönünden davanın reddi, 13. maddesinin iptali yolunda verilen 04/03/2016 tarih ve E:2014/920, K:2016/1102 sayılı kararının redde ilişkin kısmının açıklamalı onanması, davalı idare lehine vekâlet ücreti hükmedilmemesi yönünden bozulmasına yönelik Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 28/11/2018 tarih ve E:2016/4648, K:2018/5231 sayılı kararının bozmaya ilişkin kısmına uyularak, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten sonra vekâlet ücreti yönünden gereği görüşüldü:
MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
Dava, 27/09/2008 tarih ve 27010 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin 3., 4., 9., 10., 11., 12. ve 13. maddelerinin iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay Onuncu Dairesinin 04/03/2016 tarih ve E:2014/920, K:2016/1102 sayılı kararı ile Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin 3., 4., 9., 10., 11. ve 12. maddelerinin iptali istemi yönünden davanın reddine, 13. maddesinin ise iptaline, kararın verildiği tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 3.000,00 TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı idare lehine ise vekâlet ücreti hükmedilmemiştir.
Davacı tarafından, anılan kararın redde ilişkin kısımlarının hukuka aykırı olduğu; davalı idare tarafından ise reddedilen kısımlar nedeniyle lehine vekâlet ücreti hükmedilmesi gerektiği ileri sürülerek kararın ilgili kısımlarının temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 28/11/2018 tarih ve E:2016/4648, K:2018/5231 sayılı kararı ile davacının temyiz isteminin reddi ile Daire kararının davanın reddine ilişkin kısmının açıklamalı olarak onanmasına, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile anılan kararın vekâlet ücreti yönünden bozulmasına karar verilmiştir.
Davacı tarafından, Kurul kararının düzeltilmesi istemiyle yapılan başvuru ise Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 27/12/2019 tarih ve E:2019/1009, K:2019/7084 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
Bunun üzerine, dosya yeniden Daire'mizin esasına kaydedilmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 38. maddesinde, İdari Dava Dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararların İdari Dava Daireleri Kurulunca temyizen inceleneceği; 2577 sayılı Kanun'un Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen 46. maddesi, 1. fıkrasında, Danıştay dava daireleri kararlarına karşı Danıştay'da temyiz yoluna başvurulabileceği, 49. maddesi, 6. fıkrasında ise Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davaların temyizen incelenmesinde de bu maddenin 4. fıkrası hariç diğer fıkralarının kıyasen uygulanacağı belirtilmiş, böylece Danıştay dava dairelerine, ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararların temyizen bozulması hâlinde ısrar imkânı tanınmamıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin yargılama giderleri konusunda yollama yaptığı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 323. maddesinde, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmış; 326. maddesinde ise yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği hüküm altına alınmıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun "Avukatlık Ücreti" başlıklı 164. maddesinde, avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği; 168. maddesinin son fıkrasında ise avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı kurala bağlanmıştır.
02/11/2011 tarih ve 28103 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 6. maddesi ile idareleri idari yargı mercilerinde temsil etme yetkisi, hukuk birimi amirlerine, muhakemat müdürlerine, hukuk müşavirlerine ve avukatlara tanınmış; aynı Kanun Hükmünde Kararname'nin 14. maddesinde ise "Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekâlet ücreti takdir edilir." hükmüne yer verilmiştir.
Alıntısı yapılan mevzuat hükümleri uyarınca, hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri veya avukatlar tarafından takip edilip idareler lehine sonuçlanan davalarda, ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekâlet ücreti takdir edilmesi zorunlu olup "ilgili mevzuat" ifadesinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin anlaşılması gerektiği de açıktır. Bu itibarla, 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin yürürlüğünden sonra verilen kararlarda, dava 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin yürürlüğünden önce açılmış olsa dahi, yukarıda belirtilen esaslara göre vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay Onuncu Dairesinin 04/03/2016 tarih ve E:2014/920, K:2016/1102 sayılı kararının verildiği tarihte, 02/11/2011 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlükte olduğu hâlde davalı idare lehine vekâlet ücreti hükmedilmediği anlaşılmaktadır.
Danıştay Onuncu Dairesince, davanın esası hakkında verilen kısmen iptal, kısmen ret kararı kesinleştiğinden; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bozma kararı doğrultusunda "vekâlet ücreti" ile sınırlı olarak yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. 21/12/2015 tarih ve 29569 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan ve kararın verildiği 04/03/2016 tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca Danıştay'da ilk derecede görülen duruşmalı davalar için belirlenen … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen ve davacı tarafından temyiz aşamasında yapılan toplam … TL ve karar düzeltme aşamasında yapılan toplam … TL yargılama giderinin davacının üzerinde bırakılmasına, yine ayrınıtısı aşağıda gösterilen ve davalı idare tarafından temyiz aşamasında yapılan toplam …TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, taraflarca yatırılan posta gideri avansından artan kısmın karar kesinleştikten sonra taraflara iadesine,
3. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 01/04/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
