14. Hukuk Dairesi Esas No: 2013/10607 Karar No: 2013/15236 Karar Tarihi: 05.11.2013
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2013/10607 Esas 2013/15236 Karar Sayılı İlamı
14. Hukuk Dairesi 2013/10607 E. , 2013/15236 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 29.11.2010 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın husumetten reddine dair verilen 18.12.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı köy vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ..., ..., ... ve ... mezralarından çıkan su kaynaklarından 1989 tarihli anlaşma senedine tüm köy halkının yararlandığını, davalıların dava konusu suyu diğer köy halkının kullanmasına engel olduğunu, ayrıca suyun daha ekonomik kullanılması için boru içerisine alınması işlemine de karşı çıktıklarını belirterek muarazanın giderilmesini istemiştir. Davalılar vekili, dava konusu suyun özel su olduğunu, bu suya köyün ihtiyacı olmadığını, anlaşma senedinde imzası olmayan davalılara karşı dava açıldığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı köy vekili temyiz etmiştir. Türk Medeni Kanununun 756. maddesine göre; kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyetinin ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabileceği belirtilmiştir. Gerçek kaynağın suyu bir akiferden gelir. Su çıkışı bir noktadan veya bir alandan olabilir. Bu alana kaynak alanı denir. Kaynak, yeraltı suyunun doğal olarak yeryüzüne çıkması halidir. Kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular yararlanabilir. Uygulamada kaynak; “yeraltı suyunun üst düzeyinin yer yüzeyini kestiği yer” olarak tanımlanmaktadır. Yeraltı suyu doğal yoldan yeryüzüne çıkmamış, drenaj vs. yollarla çıkarılmış ise, kaynak olarak değil, drenaj veya kuyu vs. isimlerle anılır. Bu şekilde insan eliyle çıkarılan sular, yeraltı suyu olarak kabul edilir. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz (TMK.md.756/3). Arazisinde faydalı ihtiyaçları için yeter miktarda su bulunmayan veya bu suyu elde etmesi fahiş masrafı icabettiren bir kimsenin, komşu arazideki yeraltı suyundan istifade şartları 20. maddede sözü geçen tüzükte belirtilir (167 Sayılı Yeraltı Suları Kanunu 1-6. madde). Suya vaki müdahalenin meni davaları, haksız eylemden doğduğundan, husumetin suya elatana yöneltilmesi gerekir. Somut olayda; mahkemece dava konusu suyun kullanımına ilişkin 1989 tarihli anlaşma senedinde davalı olarak gösterilen şahısların bazılarının imzaları bulunmadığı gerekçesiyle davanın husumetten reddine karar verilmiştir. Davacı köy ise davalıların dava konusu suyu diğer köy halkının kullanmasına engel olduklarını ayrıca suyun boru içerisine alınmasına karşı çıktıklarını belirterek husumeti davalılara yöneltmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere suya vaki elatmanın önlenmesi davaları suya müdahale edene karşı açılması gerektiğinden davacının bu davasını dava konusu suya elattığını iddia ettiği davalılara karşı açmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Mahkemece, tarafların delilleri değerlendirilerek davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, bozma nedeni göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olamadığına, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 05.11.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.