14. Hukuk Dairesi 2013/7208 E. , 2013/8842 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 20.04.2011 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve mera olarak sınırlandırılması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 07.03.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Hazine, kadastro çalışmaları sırasında davalılar adına tespit ve tescil edilen 156 ada 68 parsel sayılı taşınmazın kadim mera olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile mera olarak sınırlandırılmasını istemiştir.
Davalılar, dava konusu taşınmazı satın aldıkları 1950 yılından beri kullandıklarını, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece dava konusu olan taşınmazın öteden beri tarım arazisi vasfı ile kullanıldığı, davalının eklemeli zilyetliğinin uzun yılladan beri devam ettiği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “...tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar
üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Dava konusu taşınmazın tarım arazisi olarak kullanıldığı, davalının eklemeli zilyetliğinin uzun yıllardan beri devam ettiği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş ise de mahkemece yapılan araştırma ve incelemeler hüküm kurmaya yeterli değildir.
Dava konusu 156 ada 68 parsel sayılı taşınmaz kadastro çalışmaları sırasında 06.07.1992 tarihli ve 249 sayılı tapu kaydı esas alınarak davalıların murisi adına tespit ve tescil edilmiştir. Yine komşu taşınmazlardan 97 parsel sayılı taşınmaz da 6.7.1992 tarihli ve 248 sayılı tapu kaydına ve 65 parsel sayılı
taşınmaz da vergi kaydına dayalı olarak tespit ve tescil edilmiştir. Davalı adına yapılan tespit ve tescilin yerinde olup olmadığının tam olarak denetlenebilmesi için mahallinde yeniden keşif yapılmalı, dava konusu taşınmaz ve komşu taşınmazlara ait kadastro tutanakları ve dayanak belgeleleri yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile zemine uygulanmalı, dayanak kayıtların dava konusu yeri ne şekilde okuduğu saptanmalı, dava konusu taşınmazın toprak yapısı ile komşu taşınmazların toprak yapısı kıyaslanarak ziraatçi bilirkişisi vasıtasıyla niteliği belirlenmeli, tüm deliller değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 12.06.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.