9. Hukuk Dairesi 2012/25058 E. , 2013/8125 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
Davacı vekili tarafından verilen 10.05.2012 havale tarihli dilekçede, Dairemizin 02.04.2012 tarih, 2010/ 503 E ve 2012/ 10808 K sayılı bozma kararının maddi hataya dayalı olarak verildiği ileri sürülerek kararın bir bölümünün ortadan kaldırılması talep olunmuştur.
Dairemizce verilen bozma kararında dava dilekçesinde talebin 31.12.2004 tarihi ile sınırlı olduğu açıklamasına yer verilerek hesaplamanın dava tarihine kadar yapılmasının hatalı olduğu belirtilmişse de, dava dilekçesinde davacının işyerinde çalışmaya devam ettiği açıklanmış ve talep açıkça 31.12.2004 tarihiyle sınırlandırılmamıştır. Yine cevaba cevap dilekçesinde 31.12.2004 sonrası yeni toplu iş sözleşmesi yapılmadığı belirtilerek ard etkiye dayalı olarak isteklerde bulunduğu açıklamıştır. Dairemizce, talebin 31.12.2004 ile sınırlandırıldığının kabulünün maddi hataya dayandığı görülmekle bozma kararının bu yönüyle maddi hataya dayandığı anlaşılmakla, Dairemiz bozma kararının sonuç kısmından önceki son cümlesinin ORTADAN KALDIRILMASINA karar verilerek dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı fark ücret, akti ve yasal ikramiye isteklerinde bulunmuştur.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı davanın reddini savunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece istek gibi hüküm kurulmuştur.
D) Temyiz:
Kararı yasal süresi içinde davalı temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir.
Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler.
İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemesi, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit edilmelidir. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur.
Aynı yasanın 37. inci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.09.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.).
Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur.
Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8. inci ve 37. inci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir.
Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmemesi ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemesi, işçinin ücret, sigorta primi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır.
Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenip, düzenlenmediğinin de araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir.
Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır.
İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda; davacı işyerinde 15.04.1999 tarihinde çalışmaya başlamıştır. Davalı Bakanlığın zaman zaman davalı durumundaki işçilerin işe giriş ücretlerini müktesep hak sayılmamak kaydıyla belirlediği anlaşılmaktadır. Aynı olay nedeniyle HGK nun 11.11.2009 gün ve 2009/9-438 Esas, 2009/500 sayılı kararında da belirtildiği gibi davalı Bakanlığın belirlediği bu ücret miktarları nazara alınmadan öncelikle TİS Ek/1-b deki cetvele göre davacının sendika üyeliğinin işverene bildirildiği tarihteki giriş ücretinin belirlenmesi, sonra
yürürlükte olan TİS in 40. Maddesinde belirtilen tarihlere göre TİS ücret zamlarının bu ücrete uygulanarak eksik ödenen ücret varsa tespiti ve farkın da nereden kaynaklandığının raporda açıklanması gerekmektedir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise davacının işe giriş ücreti 4.000 TL olarak tespit edilmiş ancak bu ücretin nasıl belirlendiği denetlemeye elverişli olacak şekilde yazılmamıştır.
F)Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 07.03.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.