Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı mirasçıları vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı lehtarın kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlattığı takipte keşideci borçlu şirket, keşideci imzasının şirket yetkililerine ait olmadığını bildirerek icra mahkemesine itirazda bulunmuştur.
Dosya içerisinde mevcut imza incelemesine yönelik ve birbirini doğrulayan bilirkişi raporları ile, itiraz edilen imzanın borçlu şirket yetkilisinin imzasının taşıma yoluyla sahte olarak senede dercedildiği doğrulanmış bulunduğundan mahkemenin imzaya itirazın reddine dair kararı, Hukuk Genel Kurulu"nun 02/05/2007 tarih ve 2007/12-234 Esas, 2007/232 Karar sayılı ilamına uygun olarak Dairemizin 13/10/2009 tarihli kararında belirtilen gerekçe ile bozulmuştur.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 02/02/2009 tarihli iddianamesiyle resmi belgede sahtecilik suçundan Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, daha sonra anılan mahkemece görevsizlik kararı verilerek dosyanın Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği anlaşılmaktadır.
Bu aşamada HUMK"nun 317. maddesi gereğince, HGK"nun 06/02/2008 tarih ve 2008/12-77 E., 2008/90 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere anılan husus, bekletici mesele yapılıp hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, işin esası hakkında hüküm tesisi doğru görülmemiştir. Bu nedenle Dairemizin bozma kararına uyularak karar verilmiş olması kazanılmış hak teşkil etmeyeceğinden mahkeme kararının yeniden bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Alacaklı mirasçıları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 25/10/2010 gününde oyçokluğuyla karar verildi. Üye N.Ş."in karşı oy yazısı: Resmi veya hususi bir senedin sahteliği hakkındaki itirazın HUMK.nun 314 - 316 ve 317.maddeleri hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekir. Anılan maddeler gereğince usulüne uygun olarak açılmış bir sahtecilik davası sırasında, senedin bilirkişi marifetiyle incelenmesine ve olaydan haberdar olanların dinlenmelerine karar verildiği takdirde, senet o dava sonucunda verilecek hükme kadar, hiç bir işleme tabi tutulamaz. Ancak, bizatihi ceza davasının açılmış olması yeterli olmayıp, kişisel hak bakımından davaya müdahil olunarak bu mahkeme nezdindeki yargılamada senedin iptali istenmedikçe, hukuk davasına ve icra takibine davanın açılmış olması doğrudan doğruya etkili değildir.
Somut olayda Ankara 17.Asliye Ceza Mahkemesinde sahtecilikten dava açıldığı ve tensiple duruşmasının da 17.6.2009 tarihine bırakıldığı anlaşıldığına göre, 19/03/2009 kesin karar tarihinde ceza davasında henüz kişisel hak bakımından davaya müdahil olunmadığı ve yine ceza davalarında bilirkişi incelemesi aşamasına gelinmediği belirlenebilmektedir. İcra mahkemesi dosyası içerisinde mevcut bilirkişi raporları ile senedin sahteliği anlaşılabildiğine göre bu aşamada artık ceza davasının sonucunun beklenmeden takibin iptali yönünde karar verilmesinde yasaya uymayan bir yön bulunmamaktadır. Zira HUMK"nun 317. maddesi ile sahte olma ihtimali olan senetle takibe devam edilmesi engellenmek istenmiş olup, icra mahkemesi kararı ile bu amaç gerçekleşmiş durumdadır. Bundan sonra ceza mahkemesinde mahkumiyet kararı verilmesi aynı sonucu doğuracağından neticeye etkili olmayacaktır. Beraat kararı verilmesi ihtimali nazara alındığında ise, icra mahkemesi bu kararla bağlı olmadığından yaptığı incelemeye göre hüküm oluşturmasında yine bir usulsüzlük bulunmamaktadır. (HUMK"nun 314., 315. maddeleri)
Hangi mahkemede tahkikat daha ileri aşamada ise, diğerinin onu beklemesinin uygun olduğu düşünülmelidir. (Baki Kuru, 2. cilt, sayfa 2174)
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda mahkemenin bozma ilamına uyarak takibin iptali yönünde oluşturduğu hükmün onanması görüşünde olduğumdan çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum. Muhalif Üye N.Ş.