
Esas No: 2018/3288
Karar No: 2021/3683
Karar Tarihi: 07.06.2021
Danıştay 9. Daire 2018/3288 Esas 2021/3683 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
DOKUZUNCU DAİRE
Esas No : 2018/3288
Karar No : 2021/3683
TEMYİZ EDENLER : 1- (DAVACI) … Telekomünikasyon A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
2- (DAVALI) … Vergi Dairesi Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, taraflarca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Davacı tarafından, yargı kararı ile iadesine hükmedilen damga vergisi ve noter harcı için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 112/4. maddesi uyarınca faiz hesaplanması talebiyle yapılan başvurunun zımnen reddine dair işlemin iptali ile 120.000-TL faiz ödenmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında 31/05/2012 tarihinde kabul edilen 6322 sayılı Kanunun 14. maddesiyle yeniden düzenlenen 4. fıkrası 2012 yılında yürürlüğe girmiş bulunmakla birlikte mükellefler lehine düzenlemeler içeren usul hükümlerinin derhal uygulanacağı ilkesi gereğince hükmün yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla henüz ret ve iadesi yapılmamış olan yersiz tahsilatlara da uygulanacağının açık olduğu, bu itibarla, yersiz tahsilatların yapıldığı tarihten iadenin yapıldığı tarihe kadar tecil faizi oranında hesaplanacak faizin davacıya ödenmesi gerektiği, bu durumda, davacı şirket ile … A.Ş. arasında 11/10/1999 tarihinde akdedildiği anlaşılan sözleşmeye istinaden 10/11/1999 tarihinde ödenen ve daha sonra Mahkeme kararıyla haksız alındığı gerekçesiyle iadesine karar verilen damga vergisi ve noter harcı için, tahsil edildiği 10/11/1999 tarihinden düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği/edileceği tarihe kadar işleyecek tecil faizi ile birlikte davacıya iadesi gerektiği sonucuna varıldığından başvurunun zımnen reddine dair işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu işlemin iptali ile 120.000.-TL'yi aşmamak üzere hesaplanacak tecil faizi tutarının davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu Vergi Mahkemesi Kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve taraflarca ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği ve herhangi bir usul kuralıyla bağlı olmadığı halde, nihai karar verilinceye kadar davasını ıslah etmediği tartışmasız bulunan davacının, mahkemece kendilerine ıslah hakkı tanınmadığı yolundaki iddiasında hukuka uyarlık görülmediği gibi, istinaf aşamasındaki ıslah talebinin karşılanmasına da yasal olanak bulunmadığı belirtilerek, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, tarafların istinaf başvurularının reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI:
DAVACININ İDDİALARI: Davanın, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112/4. maddesi uyarınca faiz ödenmesi talebi ile tam yargı davası olarak ikame edildiği, mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılarak alacak/tazminat tutarının belirlenmeden doğrudan nihai karar verilmesinin usule aykırı olduğu, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 16. maddesinin 4. fıkrasına 6459 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle taraflara ıslah hakkı tanındığı, ancak bu düzenlemenin işbu davada doğru uygulanmadığı iddialarıyla kararın 120.000,00 TL'yi aşmamak üzere kurulan hükmün bozulması istenilmektedir.
DAVALI İDARENİN İDDİALARI: Yargıya intikal eden vergilendirme işlemlerinde, idarece kanuni gecikme faizinin ödenebilmesinin ancak kararın idareye tebliğinden itibaren infazın gecikmesi durumunda söz konusu olduğu, yargı kararlarına göre iade edilmesi gereken tutarlar için, idare tarafından faiz ödenmesini gerektirecek bir kanun hükmü söz konusu olmadığı iddialarıyla kararın bozulması istenilmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI: Taraflarca savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK …'İN DÜŞÜNCESİ: Anayasa Mahkemesinin 10/2/2011 tarihli ve E.:2008/58, K.: 2011/37 sayılı iptal kararı üzerine, 15/06/2012 tarihli, 28324 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak, aynı tarihte yürürlüğe giren 6322 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la yeniden düzenlenen 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin 4. fıkrasında "fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin, fazla veya yersiz tahsilatın, mükelleften kaynaklanması halinde düzeltmeye dair müracaat tarihi, diğer hallerde verginin tahsili tarihinden düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte, 120. madde hükümlerine göre mükellefe red ve iade edileceği belirtilmiş, yine aynı Kanunla eklenen geçici 29. maddesinde ise bu Kanunun 112. maddesinin 4. fıkrasının, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde uygulanacağı öngörülmüştür.
Bu kapsamda, 213 sayılı Kanun ile daha önce fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerden, sadece vergi hatalarından kaynaklananların iadesinde tecil faiziyle geri ödenmesi öngörülmüş iken, yukarıda metni verilen madde hükümleri ile diğer tüm hallerde, yargı kararıyla tespit edilmiş olanlar dahil olmak üzere, 15/06/2012 tarihinden sonra fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin tecil faiziyle birlikte mükellefe iadesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığa konu vergilerin, davacıdan 2000 ve 2001 yıllarında, yani anılan düzenlemeden önce tahsil edildiği konusunda ihtilaf bulunmadığından, bu husustaki genel kuralları içeren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanun'da öngörülen yasal faiz oranı uygulanması gerektiğinden, Vergi Mahkemesince, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112/4.maddesinin yürürlüğe girdiği 15/06/2012 tarihinden itibaren düzeltme fişinin davacıya tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için tecil faizi oranında hesaplanan faiz tutarının davacıya ödenmesine karar verilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı düşünülmektedir.
Nitekim, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun 10/03/2021 tarih ve E:2021/1, K:2021/3 sayılı Bölge İdare Mahkemesi Kararları Arasındaki Aykırılığın Giderilmesi İstemi Hakkındaki Kararında da 213 sayılı Kanun'un 6322 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen 112/4. maddesi ve yine aynı Kanunla eklenen geçici 29. maddesiyle birlikte 15/06/2012 tarihinden sonra tahsil edilen ve yargı kararı uyarınca iadesi gereken vergilerin 6183 sayılı Kanun'a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte iade edilmesi mümkün hale geldiği belirtilmiştir.
Diğer yandan, 2577 sayılı Kanun'da bu yönde açık bir düzenleme bulunmasa da hak kayıplarının önlenmesi amacıyla, tam yargı davalarında mahkemelerce esas hakkında karar verilmeden önce bilirkişi incelemesi yaptırılmış ise bilirkişi raporunun veya yoksun kalınan parasal hak davalı idareye hesaplatılmışsa idarenin hesaplamaya ilişkin cevabının tebliğ edilmek suretiyle ya da bunların hiçbirine başvurulmamış ise ara karar ile dosyanın esas hakkında karar verilebilecek durumda olduğunun veya dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre karar verileceğinin davacıya bildirilerek, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca talep miktarını artırmak isteyenlere ıslah hakkı imkanı tanınması hakkaniyet gereğidir. Nitekim, davacı dava dilekçesinde "fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla" ifadesini kullanarak miktar arttırımında bulunabileceği ihtimalini de ortaya koymuş ve talep edilen faiz tutarının mahkemece yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile tespit edilmesi gerektiğini de belirtmiştir.
Bu kapsamda, tarafların temyiz istemlerinin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY: Davacı tarafından, yargı kararı ile iadesine hükmedilen damga vergisi ve noter harcı için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 112/4. maddesi uyarınca faiz hesaplanması talebiyle yapılan başvurunun zımnen reddine dair işlemin iptali ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 120.000-TL faiz ödenmesi istenilmektedir.
İLGİLİ MEVZUAT: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. maddesinde, "İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır." düzenlemesine yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nu, 6459 sayılı Kanun ile değiştirilen "Tebligat ve cevap verme" başlıklı 16. maddesinin 4. Fıkrasında da ; "Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/4 md.) Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir." hükmüne yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bölge İdare Mahkemesi kararının, dava konusu işlemin iptali ile 120.000.-TL'yi aşmamak üzere hesaplanacak tecil faizi tutarının davacıya ödenmesine ilişkin hüküm fıkrası usul ve hukuka uygun olup, davalı idare tarafından ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Davacının, Bölge İdare Mahkemesi kararının ödenecek faiz tutarının 120.000.-TL'yi aşmamasına ilişkin kısmına yönelik temyiz istemine gelince;
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi, mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir.
Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını ya da kişinin bizatihi mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hale getiren sınırlamalar ve özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilmektedir.
Diğer taraftan hukuki eylem, işlem ve kuralların sürekli dava tehdidi altında bulunması hukuk devletinin unsurları olan hukuki istikrar ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaşmaz. Bu nedenle hak arama özgürlüğü ile hukuki istikrar ve hukuki güvenlik gerekleri arasında makul bir denge gözetilmelidir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, kararlarında, hakkın niteliği gereği, mahkemeye erişim konusunda devletlerin bir takım sınırlama ve düzenlemeler yapmasının kaçınılmaz olduğunu ve bu nedenle sözleşmeci devletlerin bu konuda bir takdir alanına sahip olduklarını kabul etmekte olup, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gerektiğini vurgulamaktadır (bkz. Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, par.57; García Manibardo/İspanya, B.No: 38695/97, 15/2/2000, par.36; Sabri Güneş/Türkiye, B. No: 27396/06, 24/5/2011, par. 56).
Dava açılması konusundaki kısıtlamalar, kural olarak mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil etmektedir. Bu kısıtlamalar, süre ve benzeri bir takım usuli şartlar öngörülerek doğrudan doğruya olabileceği gibi, mahkeme önünde devam eden bir davanın taraflarının, dava konusu hak veya menfaate yönelik tasarruflarının sınırlandırılması şeklinde de tezahür edebilmektedir. Bir tazminat veya tam yargı davasına konu olan alacağa ilişkin talep miktarının, yargılama safahatı kapsamında arttırılamaması nedeniyle, alacağın belirli bir kısmına erişilememiş olması da, gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerekse de Anayasa Mahkemesi tarafından, belirtilen anlamda dava açılması ile ilgili bir kısıtlama olarak, mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilmektedir.
İdari yargılamada, ıslah imkanının bulunmaması nedeniyle, gerçek zararın dava aşamasında tespit edilemeyip de sonradan dava devam ederken tespitinin söz konusu olduğu durumlarda ciddi hak kayıpları söz konusu olmaktaydı. Gerçek zararın sonradan belirlenmesi durumunda gerçek zararı önceden bilemeyen kişilerin davalı idare karşısında yargısal korunması eksik kalmakta, bu durum da yukarıda belirtildiği üzere mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olmaktaydı. Bu kapsamda, tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak ihlallerini önlemek amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 4. maddesi ile yukarıda yer verilen düzenleme eklenmiştir.
Anılan düzenlemenin gerekçesinde de ''AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.'' ifadesine yer verilmiştir.
Anılan düzenlemeyle, idari yargılamada mahkemeye erişim hakkı bakımından önemli husus olan ıslah imkanı getirilmiş olması önemli bir gelişme olmakla birlikte, bu imkanın kullanılmasını sağlayan koşulların değerlendirilmesi bakımından mahkemelere de önemli bir görev düşmektedir.
Mahkemeler, ıslah hakkının kullanılması bakımından, diğer usul kuralları bakımından da geçerli olduğu üzere, bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalı, bireyin hakları ile hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması arasında makul bir denge gözetmelidirler.
Tam yargı davalarında, idari eylem ve işlemlerden dolayı uğranılan zararın miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgu olması itibarıyla hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün olmadığından ve ıslah imkanının kanun yolu aşamasında mümkün olmadığı da dikkate alınarak, özellikle miktara ilişkin olarak davacının hesaplamayı öngöremediği ve bu hususa ilişkin olarak dava dilekçesinde miktarın tam olarak belirlenmesi yolunda mahkemeden talebi bulunduğu durumlarda, mahkemelerce esas hakkında karar verilmeden önce bilirkişi incelemesi yaptırılmış ise bilirkişi raporunun veya yoksun kalınan parasal hak davalı idareye hesaplatılmışsa idarenin hesaplamaya ilişkin cevabının tebliğ edilmek suretiyle ya da bunların hiçbirine başvurulmamış ise ara karar ile mahkemece dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre yapılan tespitin davacıya bildirilerek talep miktarını artırmak isteyenlere ıslah hakkı imkanı tanınması, mahkemeye erişim hakkının sağlanması bakımından önem taşımaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, davacıdan 1999 yılında tahsil edilen ve yargı kararı ile iadesine hükmedilen damga vergisi ve noter harcı alacakları için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 112/4. maddesi uyarınca faiz hesaplanması talebiyle yapılan başvurunun zımnen reddine dair işlemin iptali ile 120.000-TL (fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla) faiz ödenmesi istemiyle dava açıldığı, dava dilekçesinde, faiz miktarının, her bir iade kaleminin tahsil tarihi tespit edilip, bu tarihlerden itibaren tecil faizi oranında bilirkişi marifetiyle hesaplanması isteminde bulunulduğu, bu itibarla da talep miktarı belirtilirken fazlaya ilişkin hakların saklı olduğuna vurgu yapıldığı görülmektedir.
Bu durumda, 1999 yılında, birden fazla kalemden oluşan ve yargı kararıyla haksız olarak davacıdan tahsil edildiği tespit edilen damga vergisi ve noter harcı alacağına ilişkin faiz tutarının belirlenebilir olmadığı, davacının bu kapsamda bilirkişi incelemesi isteminde bulunmuş olduğu dikkate alındığında, Vergi Mahkemesince, gerek bilirkişi incelemesi gerekse idareye hesaplama yaptırılarak ya da mahkemece bir hesaplama yapılarak elde edilen sonucun davacıya bildirilerek ıslah hakkı imkanı tanınması gerekirken, davacının dava dilekeçesinde belirtmiş olduğu miktarla sınırlı olarak hüküm kurulması ve Bölge İdare Mahkemesinin, davacının vergi mahkemesi kararının ödenecek tutarın 120.000.-TL'yi aşmamasına ilişkin hüküm fıkrasına yönelik istinaf başvurusunun reddine dair kısmında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Nitekim, davacının, 2000-2001 yıllarında tahsil edilen ve ve yargı kararı ile iadesine hükmedilen damga vergisi ve noter harcı alacakları için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 112/4. maddesi uyarınca faiz hesaplanması talebiyle yapılan başvurunun zımnen reddine dair işlemin iptali ile 120.000-TL faiz ödenmesi istemiyle açmış olduğu davada, davalı idareye faiz istemine yönelik hesaplama yaptırılmış ve yapılan hesaplamanın davacıya bildirilmesi üzerine davacı tarafından ıslah talebinde bulunulmuş ve ... Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla ıslah edilen talep gözetilerek davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiş ve bu karara ilişkin Bölge İdare Mahkemesi kararı da Dairemizin 07/06/2021 tarih ve E:2019/4785, K:2021/3685 sayılı kararıyla onanmıştır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine, davacının temyiz isteminin kabulüne,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle kabulüne ilişkin Vergi Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurularının reddi yolundaki … Bölge İdare Mahkemesi ... Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının …-TL'yi aşmamasına ilişkin kısmının BOZULMASINA, diğer kısmının ONANMASINA,
3. Bozulan kısım üzerinden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi ... Vergi Dava Dairesine gönderilmesine, 07/06/2021 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
