
Esas No: 2021/817
Karar No: 2021/2878
Karar Tarihi: 15.09.2021
Danıştay 13. Daire 2021/817 Esas 2021/2878 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2021/817
Karar No:2021/2878
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Mimarlık Müşavirlik İnşaat Turizm Ticaret Ltd. Şti.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Genel Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı şirket tarafından, T.C. Devlet Demir Yolları İşletmesi Genel Müdürlüğü TCDD 3. Bölge Müdürlüğü'nce … tarihinde gerçekleştirilen … ihale kayıt no'lu "TCDD 3. Bölge Müdürlüğü Mıntıkasında İstasyon Yürüyüş Yollarında Kullanılmak Üzere Mıcır Temin Edilmesi İşi" ihalesinin iptali kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesi'nce verilen kararda; dava konusu ihalenin iptal edildiğinin davacı şirkete hitaben yazılan … tarih ve … sayılı yazıyla bildirildiği, yapılan bildirim üzerine 21/09/2020 tarihinde kayda giren dilekçeyle ihalenin iptaline ilişkin karara itiraz edildiği, anılan itirazın … tarih ve … sayılı işlemle reddi üzerine 09/10/2020 tarihli dilekçeyle yeniden itirazda bulunulduğu, söz konusu itirazın da … tarih ve ... sayılı işlemle reddi üzerine bakılan davanın açıldığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20/A maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi uyarınca ivedi yargılama usulüne ilişkin uyuşmazlıklarda 11. madde hükümlerinin uygulanamayacağı, dolayısıyla ihalenin iptaline ilişkin olarak davalı idarece tesis edilen işleme karşı davacı şirket tarafından yapılan itirazların dava açma süresini durdurmayacağı, bu doğrultuda, ihalenin iptali kararının … tarih ve … sayılı yazıyla bildirimi üzerine davacı şirket tarafından verilen ve 21/09/2020 tarihinde kayda giren dilekçeyle ihalenin iptaline ilişkin karardan haberdar olunduğunun kabulü gerektiğinden dava konusu ihalenin iptaline ilişkin işleme karşı 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde belirtilen 30 günlük dava açma süresinin, 22/09/2020 tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, dava konusu ihalenin iptaline ilişkin işlemin iptali istemiyle 21/09/2020 tarihini izleyen günden itibaren 30 gün içinde ve en geç 21/10/2020 tarihine kadar dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 23/11/2020 tarihinde açılan işbu davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine hukuken imkân bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, ihaleye ilişkin tüm şartlar yerine getirilerek ihalenin kazanıldığı, istenilen bilgi ve belgelerin idareye teslim edilmesine rağmen ihalenin iptal edilmesinin hukuka aykırı olduğu, ihalenin iptaline yönelik karara karşı itiraz hakkı doğduğu, davalı idarenin hukuka aykırı ve kötü niyetli olarak verdiği karara karşı ikinci kez itiraz edilme zarureti doğduğu, dolayısıyla cevap sürecinin süreklilik arz ettiği, dava açma süresinin idarenin verdiği son ret kararından itibaren başladığı ve davanın süresi içinde açıldığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, verilen kararın hukuka uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
T.C. Devlet Demir Yolları İşletmesi Genel Müdürlüğü TCDD 3. Bölge Müdürlüğü tarafından 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 3/g kapsamında açık ihale usulü ile … tarihinde gerçekleştirilen … ihale kayıt no'lu "TCDD 3. Bölge Müdürlüğü Mıntıkasında İstasyon Yürüyüş Yollarında Kullanılmak Üzere Mıcır Temin Edilmesi İşi" ihalesine davacı şirket tarafından 1 sıra numarası ile teklif verilmiştir.
İhaleyi gerçekleştiren idarece, … tarih ve … sayılı yazı ile ihalenin sonuçlandırılabilmesi için davacı şirketten "üretim yaptığını açıkça belirten" belgelerin 28/08/2020 tarihine kadar gönderilmesi hususunda bildirimde bulunulmuştur. Davacı şirket tarafından 26/08/2020 tarihli yazı ile istenen bilgi ve belgeleri göndermesi üzerine, davalı idare … tarih ve … sayılı yazı ile ihalenin iptal edildiğini davacı şirkete bildirmiştir.
İhalenin iptal edilmesi üzerine davacı şirket tarafından, 21/09/2020 tarihli dilekçe ile ihalenin iptaline karşı itirazda bulunulmuştur. İtirazın idarenin 06/10/2020 tarihli yazısı ile reddedilmesi üzerine davacı şirket tarafından, 09/10/2020 tarihli dilekçe ile yeniden itirazda bulunulmuştur. İdarenin … tarih ve … sayılı yazısı ile ikinci kez yapılan itirazın da reddine karar verilmiştir.
Bunun üzerine davacı tarafından 23/11/2020 tarihinde kayda giren dilekçeyle anılan işlemin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesine, 03/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun'un 16. maddesiyle eklenen 2. fıkrasında, "Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu; 125. maddesinin üçüncü fıkrasında ise idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kurala bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa'nın 40. maddesine eklenen 2. fıkranın gerekçesinde, bu değişikliğin, bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden; Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idarî makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa'nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.
Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi'nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel kanun ya da yürürlükteki kanunlarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 40. maddesinin 2. fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08/12/2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun'da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa'nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her kanunda özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa'nın 40. maddesinin 2. fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu düzenleyen Anayasa'nın 40. maddesinin 2. fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idarî mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmeleri zorunludur.
Bu kapsamda, Anayasa'nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 40. maddesinin 2. fıkrasının birbirleriyle olan ilişkisine de değinmek gerekmektedir.
Anayasa'da yer alan düzenlemeler, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa'nın 125. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş ise de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idarî işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idarî işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan bildirim, Anayasa'nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa'nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresini başlatmayacaktır.
Bu itibarla, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa'nın 40. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemeye rağmen, davalı idarenin ihalenin iptal edildiğini davacıya bildirdiği … tarih ve … sayılı yazısında ve davacı şirketin ihalenin iptaline ilişkin itirazının reddine yönelik … tarih ve … sayılı işlem ve ikinci kez yapılan itirazın da reddine dair … tarih ve … sayılı işlemlinde, davacı şirketin hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceği ve dava açma süresi belirtilmediğinden, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlâl edilmiş olması karşısında, dava konusu işlemin tebliğ edildiği tarihte dava açma süresinin işlemeye başlamadığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca .. İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme'ye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 15/09/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Anayasa'nın 40/2. maddesi hükmü ile bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Anayasa'nın 125. maddesinde de, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin "yazılı bildirim" tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde, idare mahkemelerinde idari işlemlere karşı dava açma süresinin "altmış gün" olduğu, dava açma süresinin idarî uyuşmazlıklarda, yazılı bildirimin yapıldığı günden itibaren başlayacağı; 20/A maddesinde ise ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin "otuz gün" olduğu kurala bağlanmıştır.
İdarenin Anayasa'dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte, belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idari işlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip, ihmâl edilmesi sonucunu da doğurmamalıdır. Anayasa'nın 125. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin "yazılı bildirim" tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda açıkça belirtilen dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.
Olayda, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 3. maddesinin (g) fıkrası kapsamında yapılan dava konusu ihalenin sonuçlandırılabilmesi için davacı şirketten 21/08/2020 tarihli yazı ile belge istendiği, davacı şirket tarafından 26/08/2020 tarihli yazı ile istenilen belgelerin sunulması üzerine idarece 15/09/2020 tarihli yazı ile ihalenin iptal edildiğinin davacı şirkete bildirildiği, davacı şirket tarafından 21/09/2020 tarihli dilekçeyle ihalenin iptaline yönelik davalı idareye itirazda bulunulduğu, yapılan itirazın davalı idare tarafından 06/10/2020 tarihli yazı ile reddedildiği, itirazın reddi üzerine davacı şirket tarafından 09/10/2020 tarihli yazı ile yeniden itirazda bulunulduğu ve bu itirazın da 20/10/2020 tarihli yazı ile reddedilmesi üzerine ikinci kez yapılan itirazın reddine dair … tarih ve … sayılı işlemin iptali istemiyle 23/11/2020 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, İdare Mahkemesince ihalenin davalı idare tarafından iptaline ilişkin işleme karşı ivedi yargılama usulünde geçerli olan 30 gün içinde dava açılmadığı belirtilmiş ise de, kendisine Anayasa'nın 40/2. maddesine uygun şekilde başvuru yolu ve süresinin gösterildiği yazılı bildirim yapılmayan davacının, ihalenin iptaline yönelik yapılan itirazın reddine yönelik işlemin iptali istemiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde belirtilen altmış günlük genel dava açma süresi içinde dava açması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 23/11/2020 tarihinde açtığı davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesinin mümkün olmadığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararının belirtilen gerekçeyle onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
