9. Hukuk Dairesi 2011/16210 E. , 2013/16818 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret alacağı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti ile asgari geçim indirimi ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalı işyerinde 16/06/2008-10/10/2009 tarihleri arasında çalıştığını, iş akdine haksız olarak son verildiğini, ücretinin aylık 1350,00TL net olduğunu, Eylül ve Ekim ayından maaş alacağının olduğunu, çalıştığı süre boyunca asgari geçim indirimi ücretini alamadığını, fazla mesai yaptığı halde ücretlerini alamadığını, tüm bayramlarda çalıştığını iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı ile ücret, yıllık izin, asgari geçim indirimi ve fazla çalışma alacaklarını istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı,davacının iş akdinin iş yerinde verilen görevleri yerine getirmemesi, amirlerine ve arkadaşlarına saygısızca davranması nedeniyle fesih edildiğini iddialarının yersiz ve gerçek dışı olduğunu, fazla mesai yapılmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının, davalı turizm şirketinde 16/06/2008-10/10/2009 tarihleri arasında “kültür ve turizm müdürü”olarak çalıştığı, son ücretinin yaptığı görev, hizmet süresi, asgari ücretten çalıştığına dair davalı savunmasının hayatın olağan akışına uygun olmaması ve iddiayı doğrulayan tanık anlatımları ile ispatlandığı kanaatine varıldığından aylık net 1,350,00 TL olduğu, davalı işveren, hizmet akdinin, işveren hakkında gerçeğe aykırı, şeref ve haysiyet kırıcı, asılsız isnatlarda bulunması, yapmakla sorumluğu olduğu görevler kendisine hatırlatılmasına rağmen yapmamakta ısrar etmesi nedeniyle, 4857 Sayılı Yasanın 25/II-b maddesi kapsamında haklı nedenle fesih edildiğini savunmuş ise de savunmanın ispatı yönünden ibraz edilen 08/10/2008 tarihli e-mail içeriğindeki ifadelerin profesyonel bir yöneticinin, hatalı yapıldığını düşündüğü tasarruflar hakkındaki düşüncelerinin ifadesinden ibaret olduğu, nezaket sınırlarını zorladığı düşünülse bile iş yeri için iyi olmayacağını düşünmesi nedeniyle hoşgörülebilir veya en azından ihtar ya da uyarı ile cezalandırılmak suretiyle yetinilebilecek bir üslup olarak değerlendirilmesi gerekirken ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil edecek şekilde hizmet akdinin haklı nedenle sonlandırılmasına imkan verecek bir durum olarak kabul etmek mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davalı temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.).
Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda, davacı 1350,00 TL net ücretle çalıştığını iddia etmiş, davalı ise davacının 720,00 TL brüt ücret ile çalıştığını savunmuştur. Mahkemece davacı tanığının anlatımları uyarınca davacının 1350,00 TL net ücretle çalıştığı kabul edilerek hüküm kurulmuşsa da emsal ücret araştırması yapılmadan hüküm kurulması hatalıdır.
2-Yine, dosya içerisinde yer alan 05.11.2009 tarihli banka ödeme dekontu ile yapılan ödemenin ücret alacağından düşülmemesi isabetsizdir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 03.06.2013 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.