
Esas No: 2019/6798
Karar No: 2021/4638
Karar Tarihi: 07.10.2021
Danıştay 10. Daire 2019/6798 Esas 2021/4638 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6798
Karar No : 2021/4638
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : Kendi adlarına asaleten, müşterek çocukları … adına velayeten … , …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Üniversitesi Rektörlüğü
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, vücudunda bulunan 2. ve 3. derece yanıkların tedavisi amacıyla Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 20/02/2012 tarihinde gerçekleştirilen 3. ameliyattan sonrasında gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi nedeniyle ...'un %100 oranında fonksiyon kaybına uğramasına neden olunduğu iddiasıyla, zararlarına karşılık her bir davacı için 5.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere, toplam 15.000,00 maddi, 300.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince; meydana gelen olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. Adli Tıp İhtisas Kurulundan alınan raporda özetle, davacı küçükte gelişen tablonun komplikasyon niteliğinde olduğu ve küçüğün tedavisinde görev alan sağlık çalışanlarına atfı kabil kusur tespit edilmediği yönünde görüş belirtildiği, anılan raporun, 20/02/2012 tarihinde yapılan ameliyat sonrasında hastanın bacağındaki kanamanın geç fark edilmesi nedeniyle kalbin ve solunumun durduğu ve bunun sonucunda da hastanın özürlü duruma düştüğü iddiası yönünden yeterince kanaat belirtir olmadığından, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulu'ndan rapor alındığı, bu raporda da özetle, küçükte doku grefti yapılan bölgede sızıntı tarzında kanama tespit edildiği, kanamanın tespit zamanı ve niteliği dikkate alındığında, küçükte oluşan klinik tabloya etkisinin bulunmadığı yönünde görüş belirtildiği, bu nedenle, davacılar tarafından oluştuğu ileri sürülen zarara, davalı idarece sebebiyet verildiğini kanıtlayacak nitelikte hukuken geçerli bir bilgi ve belgenin mevcut olmadığı, söz konusu zarar ile davalı idare arasında tazmin sorumluluğu doğuracak nitelikte bir illiyet bağının bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle davacıların maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, meydana gelen zararın davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı belirtilerek, İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, İdare Mahkemesi kararının usule ve hukuka uygun olduğu belirtilerek, davacıların temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davacıların temyiz isteminin reddi ile hukuka uygun olan Mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dosyanın incelenmesinden;
1) Davacıların evinde 16/01/2012 tarihinde meydana gelen yangında, … 'un alt ekstremite, sırt ve sağ kol olmak üzere toplamda vücudunun % 35 oranında 2. ve 3. derece yanıklar oluştuğu, ilk müdahalenin Bursa Karacabey Devlet Hastanesinde yapıldığı ve aynı gün Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildiği, Plastik, Rekonstriktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalında tedavisine başlanıldığı, bu serviste bir dizi ameliyat gerçekleştirildikten sonra 28/04/2012 tarihinde anılan servisten taburcu edilerek Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Servisine devredildiği, Bursa Dörtçelik Çocuk Hastalıkları Hastanesinin 31/05/2012 tarihli ve 3 yıl geçerlilik süresi olan özürlü sağlık kurulu raporuna göre bilişsel gelişimde gecikme, serebral palsi, epilepsi, yanık olmak üzere tüm vücut fonksiyon kaybı oranının %100 olarak belirlendiği, Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 23/02/2015 tarihli sağlık kurulu raporunda da tetraparezik serebral palsi tanısının konulduğu, meydana gelen zararın Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Plastik, Rekonstriktif ve Estetik Cerrahi Servisinde gerçekleştirilen 20/02/2012 tarihli ameliyattan sonra bacağındaki kanamanın geç fark edilmesi nedeniyle aşırı kan kaybına bağlı olarak kalbinin durmasından kaynaklandığı ve davalı idarenin hizmet kusuru sonucunda beyninde hasar meydana geldiği için özürlü kaldığı iddiasıyla bakılmakta olan davanın açıldığı,
2) Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 20/02/2012 tarihinde gerçekleştirilen ameliyat notu ve epikriz raporlarında, % 35 oranında 2. ve 3. derece alev yanığı olan hastanın yanık debridmanı ve deri grefti ile onarım amaçlı saat 09:00’da operasyona alındığı, sağ uyluk ve sağ cruris anteroposteriorunda bulunan sirküler yanık alanları ve sol uyluk posteriorunda bulunan yanık alanlarının debride edildiği, oluşan defekt sol uyluk ve crurisin ve saçlı derinin sağlam alanlarından alınan 20x20 cm²'lik STSG ile onarıldığı, pansuman yapıldığı, alçı atele alındığı ve saat 12:00’da operasyonun tamamlandığı, ameliyat sonrası hastanın anestezi ekibi eşliğinde yatağına alındığı ve monitörize edildiği, hasta yatağına alındıktan 5 dakika sonra oksijen satürasyonunun düşmeye başladığı, anestezi ekibine haber verilerek hastanın ambu ile havalandırılmaya başlandığı, oksijen satürasyonu yükselen hastanın monitörize halde takip edilmeye devam edildiği, saat 14:40’da hastada kardiopulmoner arrest geliştiği, kardiopulmoner resüsitasyona başlandığı ve 14:47’de resüsitasyona yanıt alındığı, hastada 14:52’de yeniden kardiopulmoner arrest geliştiği, hastaya tekrar kardiopulmoner resüsitasyona başlandığı, saat 15:00'da resüsitasyona yanıt alındığı, sonrasında hastanın anestezi ekibi tarafından entübe edilerek mekanik ventilatöre bağlandığı ve monitörize halde takibe alınarak tedavisinin düzenlendiği, aynı gün ilerleyen saatlerde hastanın sağ alt ekstremitesindeki pansumanında sızıntı olduğunun görüldüğü, pansumanı değiştirilerek baskılı pansuman yapıldığı, kan tahlillerine bakılarak sonuçlarına göre gerekli eritrosit süspansiyonu ve TDP verildiği, pansumandan yaklaşık olarak 1 saat sonra hastanın pansumanından kan sızıntısının devam ettiğinin görüldüğü, pansumanı açıldığında sağ kalçadan sağ ayak sırtına kadar olan alanda yaygın sızıntı şeklinde kanama odakları olduğunun görüldüğü, bipolar koter ile kanama odakları yakılarak kanama kontrolü yapıldığı, işlem sonrası kanama olmadığının görüldüğü, pansumanının 2 ampul adrenalin, 2 ampul transaminli, furacinli meshler ile baskılı şekilde kapatıldığı, takibinde pansumanında yeniden kanama olmadığı, sonrasında hastanın günlük kan değerleriyle, çocuk hastalıklarına danışılarak entübe, mekanik ventilatörde, monitörize halde takip edilip tedavisinin düzenlendiği, yanık tedavisine yönelik tekrar eden operasyonlardan sonra hastanın rehabilitasyonunun yapılması ve diğer tedavilerinin sürdürülmesi amaçlı Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniğine 28/04/2012 tarihinde devredildiği, yine davalı idareye bağlı sağlık kuruluşunda farklı zamanlarda yapılan tetkikler ve muayenelerde ...'un hipoksik iskemik ensefalopati ön tanısı ile takip edildiği ve serebral ve serbellar atrofi saptandığının kayıtlı olduğu,
3) Olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla Mahkemece bilirkişiliğine başvurulan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. Adli Tıp İhtisas Kurulunca düzenlenen … tarih ve … karar numaralı raporda, adli ve tıbbi belgelerin incelenmesi sonucunda, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 20/02/2012 tarihinde yapılan ameliyat sonrasında yatağında mönitörize halde iken küçükte gelişen tabloların her türlü özene rağmen oluşabilen herhangi bir tıbbi kusur ya da ihmal izafe edilemeyen “komplikasyon” olarak nitelendirildiği, kişiye konulan tanı, yapılan ameliyatların ve oluşan komplikasyonun yönetiminin tıp bilimince genel kabul görmüş ilke ve kurallara uygun olduğu, kişinin tedavisinde görev alan sağlık çalışanlarına atfı kabil kusur tespit edilmediği yönünde görüş belirtildiği,
4) İdare Mahkemesince, davacılar tarafından, 20/02/2012 tarihinde yapılan ameliyat sonrasında hastanın bacağındaki pansumanda kanama bulunduğu, bu kanamanın geç farkedilmesi nedeniyle kalbinin ve solunumunun durduğu ve bunun sonucunda da özürlü duruma düştüğü iddia edildiği dikkate alındığında, anılan raporun kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığından, belirtilen durum da dikkate alınmak suretiyle, 20/02/2012 tarihinde yapılan 3. ameliyat sonrasında … 'ta %100 oranında fonksiyon kaybı meydana gelmesinde ve tedavi sürecinde davalı idarenin herhangi bir hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı, varsa kusur oranının ne olduğunun belirlenmesi amacıyla dava dosyasının 21/10/2015 tarihli ara kararı ile Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilmesine karar verildiği,
5) Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulu'nca düzenlenen … tarih ve … karar numaralı raporda, yukarıda özetlenen 2. İhtisas Kurulu raporuna ek olarak, küçükte doku grefti yapılan bölgede sızıntı tarzında kanama tespit edildiği, kanamanın tespit zamanı ve niteliği dikkate alındığında küçükte oluşan klinik tabloya etkisinin bulunmadığı, küçüğün tedavisinde görev alan sağlık çalışanlarına ve davalı idareye atfı kabil kusur tespit edilmediği yönünde görüş belirtildiği,
6) İdare Mahkemesince, Adli Tıp Kurumu raporlarının hükme esas alınabilecek nitelikte bulunduğu, davacılar tarafından oluştuğu ileri sürülen zarara, davalı idarece sebebiyet verildiğini kanıtlayacak nitelikte hukuken geçerli bir bilgi ve belgenin mevcut olmadığı, dolayısıyla, söz konusu zarar ile davalı idare arasında tazmin sorumluluğu doğuracak nitelikte bir illiyet bağının bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle davacıların maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar verildiği görülmektedir.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin de içinde bulunduğu ve sorumlu olduğu bir durum sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları da manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Diğer taraftan, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 1. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu; 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumu'nun, Mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen Adli Tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu; 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmiştir. 703 sayılı "Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarih ve 304794 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4 No'lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2., 3. ve 16. maddelerinde, yukarıda yer verilen hükümler aynı şekilde yeniden getirilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlıkta, … 'un ameliyattan çıkıp odasına alındıktan 5 dakika sonra düşmeye başlayan satürasyon değerinin yapılan müdahaleyle normale döndüğü, daha sonrasında ise kısa bir süre içerisinde iki kez kardiopulmoner arrest (kalp ve solunum durması) geliştiği ve kardiopulmoner resüsitasyona (kalp masajı ve yapay solunum) yanıt alınarak hayata döndüğü görülmektedir.
İdare Mahkemesince, Adli Tıp Kurumunca hazırlanan bilirkişi raporları hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiş ise de; anılan raporlarda, … 'un satürasyon değerinin ani düşüşü ile sonrasında gelişen kalp ve solunum durmasına ilişkin tablonun değerlendirilmediği ve bu durumun sebebinin açıklanmadığı, bu kapsamda meydana gelen zararın sağlık hizmetinin kusurlu olarak sunulmasından kaynaklı olarak ortaya çıkıp çıkmadığı yönünden bir inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır. İdare Mahkemesince ek rapor aldırılmasına yönelik 21/10/2015 tarihli ara kararı ile sorulan sorunun da belirtilen eksiklikleri gidermeyi sağlayacak yeterlilikte olmadığı görüldüğünden, eksik incelemeye dayalı olarak hazırlandığı sabit olan bilirkişi raporları uyarınca davanın esasının karara bağlandığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu nedenle, yukarıda açıklanan eksikliklerin giderilmesine yönelik bir inceleme ve araştırma yapılmak suretiyle hazırlanacak olan yeni bir bilirkişi raporu veya Adli Tıp Kurumu Başkanlığından alınacak ek rapor uyarınca karar verilmesi gerekirken; eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporları uyarınca verilen davacıların maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddi yönündeki temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı temyize konu kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesi, 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/10/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
