Abaküs Yazılım
6. Daire
Esas No: 2014/10278
Karar No: 2021/11346
Karar Tarihi: 14.10.2021

Danıştay 6. Daire 2014/10278 Esas 2021/11346 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2014/10278
Karar No : 2021/11346

DAVACI : ... Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. ...
DAVALI : ... Bakanlığı
VEKİLİ : Av. ...

İSTEMİN ÖZETİ : ... tarihli, ... sayılı işlem ile onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının aşağıda ayrıntısı yazılı nedenlerle iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Davaya konu planın aşağıda her bir başlık ayrıntılı olarak yer verilen iddialar doğrultusunda şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

DAVALININ SAVUNMASI : Davaya konu planın kararın içeriğinde ayrıntılı olarak yer verilen savunmalar kapsamında mevzuata uygun olduğu savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : ...
DÜŞÜNCESİ : 2872 sayılı Çevre Kanununun 9. (b) maddesinde "Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli Çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.
644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
Sözü edilen Çevre Kanunun 9.maddesine dayanılarak çıkarılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte "Havza" ; bir akarsu kaynağını besleyen yüzey ve yer altı su kaynaklarının tabii su toplama alanını kapsayacak biçimde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce belirlenmiş alanlar, "Bölge" coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel nitelikleri açısından benzerlik gösteren alan ve/veya Devlet Planlama Teşkilatınca belirlenmiş olan istatistiki bölge (düzey 2) birimleri olarak tanımlanmıştır.
Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinin 1.fıkrasının (ç) bendinde, Çevre düzeni planı açıklama raporu: Çevre düzeni planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı ve çevre düzeni planı ile bütün olan rapor;
(d) bendinde; çevre düzeni planı araştırma raporu; Planlama alanına ilişkin geleceğe yönelik projeksiyonların yapılabilmesi, plan kararlarının, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin ve plan hükümlerinin belirlenebilmesi için 7'nci madde kapsamında toplanan verilerin planlama çalışmasında kullanılacak biçimde analiz ve sentezinin yapıldığı, alana yönelik fırsatların, tehditlerin, güçlü yönler ve zayıflıkların belirlenerek ilgilisine göre farklı disiplinlerden uzmanlarca hazırlanan rapor, olarak tanımlanmış; çevre düzeni planının niteliklerinin belirlendiği 5. maddesinin 1.fıkrasının (e) bendinde, "planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan üst ölçekli bir plan olduğu" plan nitelikleri arasında yer almıştır.
Yönetmeliğin Planlama Alanının tespiti Başlıklı 6. maddesinin 1.fıkrasının a bendinde Planlama alanı; Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Çevre Kanunu kapsamında; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen büyük akarsu havzaları veya Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından belirlenmiş istatistiki bölge birimleri (düzey 2) ile birlikte idari sınırları da dikkate alınarak, en az iki il sınırını içerecek şekilde belirlenir hükmü yer almıştır.
Diğer taraftan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış, Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çıkarılan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, "Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı ifade eder." kuralı yer almaktadır.
Yönetmeliğin 9.maddesinde plan raporu kavramına yer verilerek madde içeriğinde plan raporu, içeriği ve nasıl hazırlanacağı düzenlenmiştir;
"Planlama alanı" başlıklı 18.maddesinde, "Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır." kuralına, "Plan ilke ve esasları" başlıklı 19. maddesinin 1.fıkrasında ise, "Çevre düzeni planları hazırlanırken; a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması, b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması, c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi, ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi, d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi, e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması, f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi, g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması, h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması esastır." kuralına yer verilmiştir.
Anılan 19.maddenin 2.fıkrasında, "Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır: a) Sınırlar. b) İdari ve bölgesel yapı. c) Fiziksel ve doğal yapı. ç) Sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, doğal karakteri korunacak alanlar. d) Ekonomik yapı. e) Sektörel gelişmeler ve istihdam. f) Demografik ve toplumsal yapı. g) Kentsel ve kırsal yerleşme alanları ve arazi kullanımı. ğ) Altyapı sistemleri. h) Yeşil ve açık alan kullanımları. ı) Ulaşım sistemleri. i) Afete maruz ve riskli alanlar. j) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri. k) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları. l) Her tür ve ölçekteki plan, program ve stratejiler. m) Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve benzeri hidrolojik, hidrojeolojik alanlar. n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar." düzenlemesine yer verilmiştir.
Aynı maddenin 3.fıkrasında, " Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sürecinde planlama alanı sınırları kapsamındaki tüm veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde hazırlanır." kuralı, 4.fıkrasında, "Plan hazırlık sürecinde ihtiyaç duyulan veri, bilgi ve belgeler; ilgili veriyi hazırlamakla sorumlu kurum ve kuruluşlardan, bilimsel çalışmalardan ve uzmanlarca arazide yapılacak çalışmalardan elde edilir." kuralı, 5.fıkrasında, "Planlama sürecinde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleri kullanılarak güncellenebilir ve sorgulanabilir sayısal veri tabanı oluşturulur." kuralı bulunmaktadır.
Genel ilke olarak, plan kararları ile fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amaçlanır.
Çevre düzeni planı (ÇDP) kararlarının kurumlardan ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler, nüfus projeksiyonları ve yerel idarelerin imar planları, bölgesel yatırım kararları, koruma statülü alanlar ulaşım ağları gibi plana girdi sağlayan verilerin değerlendirilmesi sonucunda oluşturulması gerektiği, dolayısıyla nüfus projeksiyonlarına göre, yerleşim alanlarının belirlenmesi, bu doğrultuda, tarım alanları, orman alanları, meralar, jeolojik açıdan sakıncalı alanları gibi korunması gereği bu tür alanlarda, münferit kentsel gelişme taleplerinin ise plan bütünlüğü gözönünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekmektedir.
1/100.000 öçekli planlar yapılırken her türlü yatırım kararının ya da değişik bakanlıklar veya kurumların yetkisinde olan planlama süreci sonucunda oluşan kararların ve görüşlerin temin edilmesi ve planlama süreci de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Böyle bir çalışma sonunda hazırlanmayan bir plan baştan mevzuata aykırı hale gelecektir. Böyle bir çalışma sonucunda elde edilen ve ÇDP'ye veri/girdi olarak kabul edilen hususların plan aynen aktarılması ya da plan genelinde değerlendirmeden ve alt ölçekli planlara yön verecek kararlar üretilmeden plana işlenmesinin kabulü halinde üst ölçekli çevre düzeni planı yapmanın bir anlamı olmayacak ÇDP'nin sadece verilerin toplandığı bir belge ve neredeyse imar planlarının bütünleştirildiği bir imar planı niteliğine bürünmesi sonucu doğacaktır.
Dairemizce yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonunda düzenlenen bilirkişi raporunda;
- "Dava konusu planın yargıda iptaline karar verilen 2007 yılında hazırlanmış olan Manisa-Kütahya-İzmir çevre düzeni planının devamı niteliğinde görülmesi ve güncel veriler kullanılarak yeni bir plan araştırma raporunun hazırlanmaması ile nüfus projeksiyonlarının güncel nüfus verileri ile elde edilmemesinin davacının itirazını haklı kıldığı kamu yararından uzak kararların alınmasının önünü açan bir yaklaşım olduğu
- Planın güncel verilerle hazırlanmadığı, ve/veya ilgili kurum kuruluşların güncel plan için görüşlerinin alınmadığı ve/veya planın genel kullanım kararları getirerek bir üst ölçekli planda beklenmeyen gösterimde bulunduğu
- Plan Açıklama Raporu’nda Manisa Merkez Belediyesi'nin yanı sıra ilçe ve belde belediyelerinin 2025 nüfus tahminlerinin bir araştırma raporundan alındığı ve bu raporun en son 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı verilerini kullandığı açıkça söylendiği, 23/06/2014 tarih ve 9948 sayılı Bakanlık Olur'u" ile ilk defa onaylanan bir planın 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı verilerini kullanarak 2025 yılı nüfus tahminlerinin yapıldığı bir raporu kullanmasının kabul edilebilir bir durum olmadığı güncel olmayan veriler üzerinde çevre düzeni planlarının üretilmemesi gerektiği, bu durumun Manisa il sınırlarındaki yerleşimlerin kentsel gelişim alanlarının yanlış, gerçekten uzak, gereksinimden fazla/az hesaplanması riskini doğuracağı
- Davaya konu planda olduğu gibi 10.10.2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin bir araştırma raporunun olmadığı 2 farklı tarihte hazırlanmış (biri 16.11.2015 onay tarihli, diğeri 10.10.2018 onay tarihli) Plan Açıklama Raporu’ndaki ifadelerin, bahsedilen araştırma raporunun aynı araştırma raporu olma ihtimalini ortadan kaldırmadığı nitekim 2015 yılında onaylanan planın yararlandığı araştırma raporunda 2017 nüfus verilerinin yer alamayacağının aşikar olduğu şayet başka bir kurumun araştırma raporundan faydalanılıyorsa bu durumda da planın amaç ve hedefleri ile uymayan nüfus projeksiyonlarının kullanılması durumu nüksettiği bu durumun açıklanması gerektiği,
- Davalı kurumun da vurguladığı üzere dava konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın güncel bir araştırma raporunun bulunmadığı dava konusu olan ve ilk kez 2014 yılında askıya çıkartılan İzmir-Manisa çevre düzeni planının, Danıştay kararı doğrultusunda iptaline karar verilen 2007 tarihinde ilk kez askıya çıkartılan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın Araştırma Raporu’nu altlık olarak kullandığı,
- Plan Araştırma raporuna ilişkin değerlendirmede 2 noktanın öne çıktığı, birincisinin yönetmeliklerle alakalı olduğu 2007 tarihinde onaylanıp 2012 tarihinde iptaline karar verilen Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, o planın hazırlandığı tarihte yürürlükte olan 11.11.2008 tarihli 27051 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik uyarınca hazırlandığı, davaya konu planın ise Mekansal Planlar Yönetmeliğine göre hazırlandığı, bu iki yönetmeliğin plan araştırma raporlarının içeriğini tamamen ayrı tanımladığı, örneğin Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği “planlama alanı ve yakın çevresi ile alanın bölge veya kent bütünü içindeki konumunu belirlemek üzere eşik alanalizi, yerinde yapılan incelemeler gibi fiziksel çalışmalar ile birlikte bilimsel tekniklere dayalı, ekonomik, sosyal, kültürel, politik, tarihi, sektörel ve teknolojik araştırmalar yapılır ve araştırma raporları bu bilgileri içerir” derken, Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin, plan araştırma raporlarında bu bilgilerin aranması gerektiğini belirtmediği, davalının bu noktadaki dayanağının “söz konusu İzmir-Manisa çevre düzeni planı mahkeme kararının ifası gereğidir” savı olduğu, ancak durum böyle olsaydı İzmir-Manisa çevre düzeni planın Mekansal Planlar Yönetmeliği’ne değil yürürlükten kaldırılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik çerçevesince değerlendirilmesinin gerektiği, davaya konu planın Mekansal Planlar Yönetmeliği’nde anılan şartların yerine getirildiğini davalı kurum bir çok dava dosyasında dile getirdiği, bu bakımdan davaya konu planın araştırma raporunun da güncel yönetmelik çerçevesince hazırlanmasının bekleneceği
-İkinci ve daha önemli olarak, 2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile söz konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni’nin hazırlanmaya başladığı tarih arasında en az 5 yıl fark olduğu, bu 5 yıllık süre zarfında bölgenin sunduğu sorunlar ve potansiyellerin ne kadar değiştiğinin dava konusu planı hazırlayan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı için sorulması gereken bir soru olduğu, sorunlarda ve potansiyellerde bir değişimin olup olmadığını anlamak için bölgenin güçlü ve zayı yönleri, fırsatları ve tehditleri için analiz çalışmasını en güncel veriler üzerinden tekrar yapmanın gerektiği, her şeyden önce Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi çalışması yapılırken gündemde olmayan fakat İzmir-Manisa Planlama Bölgesi çevre düzeni planı yapılırken davaya konu planda yer alan büyük projelerin varlığının söz konusu olduğu, (örneğin İzmir-İstanbul ulaşım bağlantısı, İzmir Limanını güçlendirmeye yönelik Lojistik Merkezler) bu tür projelerin planlanan bölgede fırsat ve/veya tehdit yaratacağının aşikar olduğu ve saptanacak bu fırsatların/tehditlerin plan kararlarını etkileyeceği, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin, mekânsal planlar yapılmadan önce bu tür fırsat ve tehditlerin saptanması gerektiğini hükmettiği, bu tür analizlerin aynı zamanda doğru planlama kararlarının alınması için de şart olduğu
- Bir başka hususun da Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın hazırlandığı tarih ile dava konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı arasında geçen süre zarfında davaya konu planın altlık olarak kullandığı verilerin (tarım arazileri, orman alanları, kentsel yerleşik alan sınırları gibi) güncellenip güncellenmediği konusu olduğu plan araştırma raporlarının güncellenmesinin bu bağlamda kamu yararı ve ekolojik değerlerin korunması bağlamında en doğru plan kararlarının alınması için hayati öneme sahip olduğu, davalının itiraz maddesine olan savunmasından (“davaya konu bu plan iptal edilen Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının yerine mahkeme kararının ifası gereği uyumlaştırma çalışması niteliğinde hazırlanmıştır”) da açık olarak iptaline karar verilen değil ama davaya konu bu plan kapsamında yeterli ölçüde, nitelikte bilimsel, teknik araştırma ve incelemelerin yapılmadığını, güncel verilerin toplanmadığınının anlaşıldığı, bilirkişi Kurulunun davaya konu olan plana farklı kurumlar tarafından açılan ve pek çok itiraza konu olan dava dosyalarının bir nedenini planın hazırlığı aşamasında kurumlarla olan iletişimsizliğe, görüşlerinin alınmamasına dayandırdığı, yeni çevre düzeni planları yapılmadan önce ne gerekçe ile olursa olsun, Plan Araştırma Raporu’nun güncellenmesi ve plan kararlarının da bu araştırma raporunda belirlenen fırsat ve tehdirlere referansla alınması gerektiği, davaya konu planın Plan Araştırma raporunun olmamasının, bölgeye ve kente ilişkin sağlıklı, güvenli kararlar üretilmesi, doğal, kültürel, tarihi alanların korunması, yaşanabilir kentler oluşturulması ve bu bağlamda plan kararlarının oluşturulması için büyük bir sorun arz ettiği
- Plan raporlarında ülke ve bölge ölçeğinde yapılan kalkınma planlarının bir veri olarak alındığına ve bunun neticesinde bu planlar doğrultusunda önermelerin yapıldığına ilişkin her hangi bir not/bilginin yer almadığı, bu yüzden, plan kararlarında sanayi alanları ve turizm tesis alanları için önerilen leke büyüklüklerinin, planda daraltılan tarım arazileri gibi arazi kullanımları için getirilen kararlarının bir nedenselliğe oturtmanın güç olduğu, nitekim bu durumun, bu dava dosyasındaki itiraz maddelerinde de görüleceği üzere, kimi yerleşim yerlerinin etrafında mevcutta makul büyüklükte sanayi alanları varken bunların niçin kat ve kat büyütüldükleri, bunların hangi üst ölçek strateji ve politikalara oturtulduğu sorusunu doğurduğu, bu noktalarda Plan Açıklama Raporunun yetersiz kaldığı,
- 2014 yılında ilk defa onaylanan bir çevre düzeni planının güncel nüfus verilerini kullanmamasının kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığı, bu yaklaşım biçiminin, davaya konu planda davalıyı yanlış, gereksinimden fazla/az gelişme alanı belirleme kararlarına itmesi bakımından sorunlu bir yaklaşım olduğu, bu tür bir yaklaşım biçiminin sadece yanlış alan büyüklüklerinin hesaplanmasını beraberinde getirmeyeceği, aynı zamanda örneğin gereksinimden fazla alanların yapılaşmaya açılması ile bölgedeki doğal varlıklar, kültürel ve tarihi alanlar ve tarım arazilerinin korunması açısından da bir tehdit oluşturacağı, alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen üst ölçek çevre düzeni planlarının güncel verileri kullanarak plan kararlarını almasının kamu yararı adına en doğru kararların üretilmesi için bir zorunluluk olduğu, nitekim Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 19. Maddesi çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde ilgili kurum ve kuruluşlardan (en güncel) demografik verilerin elde edilmesini şart koştuğu
- Davalının savunmasında yargıda iptal edilen kararlar taraflarına iletilmediği için alınan kararların plana işlenmediğini belirttiği, bu durumun davaya konu plan için getirilen, örneğin ilgili kurumlardan güncel verilerin elde edilmediği, güncellenen plan kararlarına yönelik kurum görüşlerinin alınmadığı gibi itiraz maddeleri ile ilişkili görüldüğü, elbette, yargı tarafından iptal edilmiş veya yürütmenin durdurulması kararı alınmış olan mekânsal kararların davaya konu bu çevre düzeni planında bulunmaması gerektiği ve davaya konu planda gerekli düzenlemelerin bu doğrultuda yapılması gerektiği
- 2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile dava konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni’nin hazırlanmaya başladığı tarih arasında en az 5 yıl fark bulunduğu, dolayısıyla alınan güncel plan kararlarına ilişkin farklı kurumların görüşlerinin alınmasının hem mevzuat gereği hem de en doğru plan kararlarının alınması için önemli olduğu, güncel veriler elde edilip analiz edilmeden, uzmanlarca arazinin en güncel durumunu dikkate alarak yapılan çalışmalardan elde edilen bulgular olmadan, yeni/seneler sonra yapılmakta olan bir plan için ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınmadan üretilen bir çevre düzeni planının, kamu yararı bağlamında, insan ve çevre sağlığı için, doğal, kültürel ve tarihi değerlerin korunmasına yönelik yanlış kararlar alma riski büyük olduğu
- Davalının, savunmasında davaya konu planın daha önceki iptaline karar verilen Kütahya-Manisa-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 Çevre Düzeni Planı’nın uyumlaştırma çalışması niteliğinde olduğu, yönetmeliklerde belirtilen afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütlerin dikkate alındığı, çalışmaların Kütahya-Manisa-İzmir için hazırlanan çevre düzeni planı süresince yapıldığı, bu yüzden davaya konu planda bu tür bir sürecin yapılıp yapılmadığına bakmanın anlamsız olduğunun belirtildiği, oysa ki davaya konu planın bir revizyon planı niteliğinde olmadığı, yönetmeliklere göre çevre düzeni planlarının “iptal edilen planlardan uyumlaştırma çalışmaları kapsamında” üretilebileceğine ilişkin bir hüküm olmadığı gibi, yeni yapılan her çevre düzeni planının bir araştırma raporunun bulunmasının yönetmelik gereği zorunlu olduğu yargıda iptaline karar verilmiş bir çevre düzeni planının araştırma raporunu değiştirmeden aynen kullanmanın, kaldı ki yeni veriler doğrultusunda ancak etki-tepki değerlendirmeleri sonrasında güncellenmesi gereken bir çevre düzeni planında bir araştırma raporu hazırlamamanın kamu yararı bağlamında, doğal, tarihi ve kültürel değerlerin korunması adına doğru bir yaklaşım olmadığı
-Yeni çevre düzeni planları yapılmadan önce ne gerekçe ile olursa olsun, Plan Araştırma Raporu’nun güncellenmesi ve plan kararlarının da bu araştırma raporunda belirlenen fırsat ve tehdirlere referansla alınması gerektiği, davaya konu planın Plan Araştırma raporunun olmamasının, bölgeye ve kente ilişkin sağlıklı, güvenli kararlar üretilmesi, doğal, kültürel, tarihi alanların korunması, yaşanabilir kentler oluşturulması ve bu bağlamda plan kararlarının oluşturulması için büyük bir sorun arz ettiği
Davaya konu plan ile birlikte 1. Derece Deprem Bölgesi olan İzmir ve Manisa’ya önemli tehlikeli atık alanları, termik santraller ve kentsel gelişme alanlarının önerildiği, davaya konu olan çevre düzeni planında bu tür alanların yer seçiminde fay hatlarının dikkate alındığına, konu hakkında uzman görüşleri doğrultusunda yer seçimlerine karar verildiğine ilişkin her hangi bir bilgiye rastlanmadığı ve iptal edilen plan hazırlanırken ele alınan raporlar ve görüşlerin ne derecede güncel plan kararları ile örtüştüğü/örtüştürüldüğünün de bilinemediği, bu yüzden Bilirkişi Kurulunun, davaya konu plan kararlarının itiraz maddesi bağlamında Anayasanın 56. maddesinde belirtilen "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir" hükmüne ve çevre düzeni planlarının sağlıklı çevreler yaratma amacına yönelik doğru kararları alıp alınmadığına ilişkin kesin bir yorum yapamadığı ne olursa olsun, alt ölçek planları yönlendirmesi gereken çevre düzeni planlarının, hazırlanış amaçları ile ilgili böylesine önemli bir konuda plan notları ve plan raporları ile bu yorumu yaptırtmaması gerektiği plan Hükümleri ile alt ölçek plan kararları verilirken afet konusundaki verilerin dikkate alınması şartını koşmanın Anayasa ve yönetmelik maddelerini sağlamaya yönelik yeterli bir uygulama olmadığı, Çevre Düzeni Planlarının hazırlanırken afet konusundaki verileri dikkate almak, plan raporlarının da bunun ne derecede ve nasıl dikkate alındığını belgelemek durumunda olduğu, Plan Açıklama Raporu’nda ikinci derece doğal eşiklerin belirlendiği, bu esnada deprem anında etkilenme oranı yüksek olacak alanların da bu eşik kapsamında değerlendirildiğinin söylendiği, ancak bu eşiklerin nerelerde bulunduğu gösterilmediği
• İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı için yeni bir Plan Araştırma Raporu hazırlanmadığı; daha önce Mahkeme kararıyla iptaline karar verilen İzmir-Manisa-Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Plan Araştırma raporunun kullanıldığı; yani Kütahya ili kapsam dışına alınarak İzmir ve Manisa illeri için toplanan veriler temel alındığı bu yöntemdeki temel sorunun verilerin güncelliğine ilişkin olup, planın ilk onama tarihi olan 2014 yılı temel alınırsa, davaya konu planın 2009 yılı öncesi verilere dayandığı için en az 5 yıl “eskimiş” veriler üzerinden plan kararlarının üretildiği sonucunun çıktığı planın, stratejilerinin dayandığı verilerin “eskimiş” olması ve güncel olmamasının önemli bir eksiklik olduğu ve bunların plan onamasından sonra plana kurumlarca yapılan itirazlar sırasında düzeltilip güncellenecek olmasının doğru bir planlama olmadığı
- Verilerin güncelliğine ilişkin bir diğer sorunun nüfus projeksiyonlarıyla ilgili olup, bu sorunun raporun ilgili kısmında açıklandığı, ayrıca nüfus projeksiyonlarındaki kestirim yaklaşımı da sorunlu bulunmuş olup, alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen çevre düzeni planlarının, kentsel gelişme alanı büyüklüklerini belirlerken planın amaç ve hedefleri ile bağdaşlaştırılmayan, her yerleşim yerinin kentleşme dinamiklerini bir görüp aynı nüfus projeksiyon modeli ile nüfus tahminlerini yapan ve bu tahminler üzerinden bilimsel/matematiksel yöntemleri kullanmadan nüfus kabullerini yapan bir yaklaşımla hazırlandığının anlaşıldığı, bu durumun hazırlanan planda doğal ve/veya tarımsal niteliği nedeniyle korunması gereken alanlarda planın koruma ve ekolojik denge hedefinden uzaklaşılarak gereksinimden fazla alanın kentsel gelişim alanı olarak planlanmasına yol açtığı
- Tüm bu değerlendirmeler kapsamında davaya konu 16.11.2015 onay tarihli Çevre Düzeni Planının planın ana amacı, kapsamı, plan sınırları ve kapsadığı iller, plan dili ve gösterimleri açısından mevzuata ve şehircilik ilkeleri ile planlama esaslarına uygun yaklaşımlar barındırdığı; ancak plan araştırma raporunun eksikliği, plana altlık teşkil eden verilerin eksikliği, nüfus projeksiyon verilerinin güncel olmaması, nüfus kestirimlerinde bilimsel/matematiksel yöntemlerden faydalanılmaması dolayısıyla yer yer aşırı büyüklükte gelişme alanlarının açılmış olması, bu tür alanlardaki plan kararları nedeniyle çevre düzeni planının temel hedefi ve ana stratejisi olan ekolojik dengenin kurulması, koruma-kullanma dengesinin sağlanması, tarımsal ve doğal değeri olan alanların korunması ilkeleriyle çelişen, dolayısıyla ilgili mevzuata, şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına aykırılıklar taşıyan plan kararları içerdiği" tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Bilirkişi raporunda, davaya konu imar planlarının olumsuz ve olumlu yanları ortaya konulmuştur. Bunların bir kısmı lokal bazda veya plan notları şeklinde tespit edilen eksiklikler olup, yeniden ele alınıp düzeltilmesi ve giderilmesi mümkün olan hususlardır.
Bunun yanında, bilirkişi raporunda yer verilen bazı eksikliklerin planın bütünüyle gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya koyan eksiklikler olduğu sonucuna ulaşılmaktadır ki bunlar sırasıyla
- Hatalı belirlenen nüfus projeksiyonları ve buna bağlı nüfus atamaları
- Sektörel politikaların geleceğine yönelik öngörülerininin yapılmamış olması
- 2007 yılında yapılan çevre düzeni planının yargı kararıyla iptaline karar verilmesi (2009 tarihli plan da yargı kararı ile iptaline karar verilmiştir.) üzerine 2014 tarihinde yeniden yapılan plana yönelik yeni bir araştırma raporununun olmaması 2007 tarihli plan ile 2014 tarihli plana ilişkin mevzuatın aradığı plan araştırma raporunun farklı olması
- Plana ilişkin verilerin güncel olmaması yada eksik olması, örneğin alanda bulunan kullanımlara yönelik olarak yargı kararları bulunmasına karşı bunların bile plana yansıtılmaması
- Hatalı nüfus ve güncel veri olmaması nedeniyle gereğinden fazla gelişme ve sanayi alanları getirilmesi mevcudun kat kat büyüklüğünde getirilen kullanım kararlarının herhangi bir strateji ve karara dayanmaması olarak sıralanabilir.
Bu bağlamda, dava konusu işlemdeki nüfus öngörülerinin doğru tespit edilmesi, kestirim nüfus esas alınarak ve üst ölçekteki plan öngörüleri ile uyumlu bir biçimde yeniden belirlenerek alan ve yoğunluk dağılımları ile arazi kullanım kararlarının bu veriler üzerinden yeniden belirlenerek plan kararı haline getirilmesi, diğer taraftan, çok abartılı olduğu tespit edilen nüfus projeksiyonlarına uygun çalışan nüfus sayılarının karşılığı olan arazi kullanım kararlarının ayrılması ve sektörlere ilişkin geleceğe yönelik öngörülerin yapılması plan araştırma raporunun güncellenmesi bu bağlamda ilgili kurum ve kuruluşların güncel veriler ile yargı kararlarının gözönünde bulundurulması abartılı bulunan kentsel gelişme ve sanayi alanları ile plan kararlarının yeniden değerlendirilmesi planın ana stratejisi olan ekolojik dengenin kurulması ve koruma kullanma dengesinin sağlanması gerektiği bu hususların planın tümünü kusurlandırır nitelikte olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu işlemin iptali gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI ...'NUN DÜŞÜNCESİ:
Dava 23.06.2014 tarihli işlem ile onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; 19/07/2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, Danıştay Altıncı Dairesinin 09/12/2009 tarih ve E:2007/10509, K:2009/11751 sayılı kararıyla "2872 sayılı Yasanın 9. maddesinde bölge ve havza bazında hazırlanacak planların yapılmasına ilişkin usul ve esasların Bakanlıkça çıkarılacak bir Yönetmelik ile belirleneceğinin kurala bağlanmasına karşın, işlem tarihinde böyle bir Yönetmelik çıkarılıp, planın hazırlanmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmeden tesis edilen işlemde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle" tümünün iptaline karar verilmesi üzerine yapılan 14/08/2009 tarihli 1/100.000 ölçekli İzmir-Manisa-Kütahya Çevre Düzeni Planının da, Danıştay Altıncı Dairesinin 26/12/2012 tarih ve E:2010/786, K:2012/8225 sayılı kararıyla iptaline karar verildiği, İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, 23/06/2014 tarih ve 9948 sayılı Bakanlık oluru ile onaylanmasından sonra anılan plana askı sürecinde yapılan itirazların değerlendirildiği, 30/12/2014 tarih ve 21137 sayılı Bakanlık oluru ile yeniden onaylandığı, itirazların değerlendirilmesi sonrasında da İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı (..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... paftaları ve plan hükümleri) 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 7. maddesi uyarınca 16/11/2015 tarihinde onaylandığı, bu planda 27.01.2017 tarihinde ... sayılı, 10.04.2018 tarihinde de ... sayılı, ... sayılı plan paftaları ve bazı plan hükümlerinde, 25.07.2018 tarihinde ... plan paftasına ilişkin yeniden değişiklik yapıldığı, 10.10.2018 tarihinde kapsamlı bir şekilde ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...,..., ..., ... sayılı plan paftalarında yapılan değişikliklerin 1. No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 102. maddesi uyarınca onaylandığı anlaşılmıştır.
Danıştay 6. Dairesince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda; İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı sınırları içinde kalan alanların bir bölümü, ülke ölçeğinde önemli kentsel gelişmelerin yaşandığı yerleşmeler olmalarının yanı sıra verimli tarım alanlarının korunması ile kentsel ve endüstriyel gelişme çelişkisinin somut olarak gözlendiği yerlerden olduğu, Planlama Bölgesi içinde kalan her iki il sınırları içindeki alanların, gerek İzmir merkezli ekonomik ilişki ağı nedeniyle ve gerekse Gediz ve Bakırçay gibi birden fazla il sınırı içinden geçen akarsu havzalarında konumlanmadan kaynaklanan, sorunlarda ve üretilecek çözümlerde ortaklaşma nedeniyle, yönetsel sınırlardan bağımsız mekânsal bir bütün oluşturduğu, dava konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planının sürdürülebilirlik konusuna vurgu yaptığı, ekolojik dengeyi korumanın önemli bir amaç olarak belirlendiği, koruma-kullanma dengesi vurgusunun plan açıklama raporunda yer aldığı, planın plan paftası ve gösterimleri incelendiğinde, koruma alanlarına ilişkin temel stratejilerin gösterildiği ve koruma kararlarının oluşturulduğu, sektörel gelişim açısından da sanayi bölgeleri, teknoloji bölgeleri, lojistik merkezleri, üniversiteler gibi bu ölçekte stratejik öneme sahip konuların planda gösterildiği, ancak planın temel stratejisinin veya stratejilerinin ne olduğu konusunun plan açıklama raporundan da plan paftalarından da net biçimde algılanamadığı, mekânsal tanımlar ile sektörel tanımlamalar olmaksızın hedefler konduğu, genel koruma-kullanma dengesi vurguları, sürdürülebilir gelişme hedefi, ekolojik koruma gibi genel vurgular nedeniyle çevre düzeni planı niteliği taşıdığının söylenebileceği, genel stratejilerin ve politikaların ifade edildiği şematik bir gösterim ve notasyonların bulunduğu bir plan olduğu, yer yer bu ölçeğin ayrıntı düzeyini aşan ve stratejik bir anlamı olmayan, bu ölçekte bir stratejik kararın konusu olmaması gerektiği halde yeni bir plan kararı olarak bu plan ile getirilmiş olduğu vurgusu yapılan genellikle kentsel gelişme alanlarına ilişkin kararlar olduğu, aslında taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının temelinde büyük oranda bu gösterim sorununun yattığı, yer yer aşırı ayrıntıda tanımlanan gelişme alanı gibi gösterimler olmasına rağmen, bu durumun genellikle stratejik önemi daha düşük konular kapsamında olduğu, planın genel bir şematik dili bulunduğu, Torbalı İlçesi Pancar yerleşiminde verimli tarımsal alanların yoğun olduğu bölgede bu tarımsal değerin ve üretimin korunması ve sürdürülmesi gerekirken, bu yapılmayarak aşırı büyüklükte bir sanayi alanı öngörülmesinin tarımsal alanın korunması stratejisinin zedelenmesine yol açtığı, Kemalpaşa bölgesinde davaya konu plan mevcut yerleşimin kat kat üzerinde yeni gelişme alanları dolayısıyla önemli bir büyüme öngördüğü, oysa bölgenin verimli ve değerli tarım alanlarıyla çevrili olduğundan, bu bölgede Kemalpaşa yerleşiminin mevcut yerleşik alan büyüklüğü de dikkate alınarak, tarımsal alanların da korunmasını ve sürdürülmesini sağlayacak biçimde kentsel gelişme alanı kararlarının gözden geçirilmesi ve değiştirilerek açılan alanların azaltılması gerektiği, Menderes yerleşim alanında da mevcut yerleşik alanın neredeyse bir buçuk katı büyüklüğünde yeni gelişme alanı önerildiği, demiryolu ve havayolu gibi önemli odak yaratacak altyapılar ile baraj ve su toplama havzasının yanı sıra tarımsal alanların varlığı nedeniyle koruma-kullanma dengesinin gözetilmesinin önemli olduğu, Urla İlçesi, İçmeler Mahallesi ile Torasan Mahallesinde mevcut yerleşimlerin kat kat üzerinde yeni gelişme alanları öngörülürken, tarımsal değeri olan alanlar gözden çıkartıldığı, 10.10.2018 onay tarihli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında yukarıda değinilen problemlere yönelik bazı plan değişiklikleri yapılmış ise de; değişikliklerin itiraza konu noktalar üzerinden yapılmış olması ve olumsuzluk barındıran tüm alanlarda değişiklik yapılmaması, planın iç tutarlılığındaki problemlerin sürdüğünü gösterdiği, davaya konu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı için yeni bir Plan Araştırma Raporu hazırlanmadığı; daha önce Mahkeme kararıyla iptal edilen İzmir-Manisa-Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Plan Araştırma Raporunun kullanıldığı, 2009 yılında onaylanan İzmir-Manisa- Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planına altlık teşkil eden verilerin 2009 yılından önce toplanan veriler olduğu, eğer 2012 yılında verilerin güncellenmesi söz konusu değilse, 2009 yılı öncesi verilere dayandırılan davaya konu İzmir-Manisa Planlama Bölgesine ait davaya konu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının sağlıklı bir planlamaya altlık teşkil etmesinin beklenemeyeceği, en az 5 yıl "eskimiş" veriler üzerinden plan kararlarının üretildiği, davaya konu planda, 2025 yılında İzmir ve Manisa illerinin ne kadar nüfus çekeceği nüfus projeksiyonları yapılarak hesaplandığı, 2025 yılı için İzmir kentsel yerleşik alanının tahmini nüfusunun doğrusal bir eğilim modeline bağlı kalınarak verildiği ve geçmişteki kentleşme hızı eğilimlerin aynen gelecekte de süreceğini varsaydığı, dolayısıyla İzmir ili içinde kalan bütün kentsel yerleşmeler için (Foça, Aliağa, Dikili, Urla, Kemalpaşa, Çandarlı vb.) aynı nüfus projeksiyon modeli kullanıldığı, farklı yerleşim alanlarının, bulundukları bölge içinde sahip oldukları olanakların (örneğin sanayi gelişimleri) veya eşiklerin (örneğin zeytinlik alanlar, ormanlık alanlar) her yerleşim yeri için aynı olduğu ve her yerleşimin geçmişteki kentleşme dinamiklerinin benzer olduğu varsayımının gerçekçi olmadığı, en doğru yöntemin, her yerleşim yerinin birbirlerinden farklı olduğunu kabul etmek, her yerleşimin bu bağlamda ayrı ayrı ele alınması ve her yerleşim yerinin geçmiş dinamiklerine, bölgesel planlama kararlarına, çevresel değerlere, planın hedeflerine bakarak her yerleşim yeri için en uygun nüfus projeksiyon modelinin seçilmesi olduğu, Plan Açıklama Raporu'nda nüfus projeksiyonları üzerinden nüfus kabulleri yapılırken niçin bazı yerleşimlerin projeksiyon nüfuslarına 5-10 kişi ilave edilirken bazı yerleşimlere 20.000-30.000 kişi ilave edilmiştir bilimsel olarak açıklanmadığı, raporda hangi modelin niçin seçildiğinin açık olmadığı, alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen çevre düzeni planlarının, kentsel gelişme alanı büyüklüklerini belirlerken planın amaç ve hedefleri ile bağdaştırılamayan, her yerleşim yerinin kentleşme dinamiklerini aynı görüp aynı nüfus projeksiyon modeli ile nüfus tahminlerini yapan ve bu tahminler üzerinden bilimsel/matematiksel yöntemleri kullanmadan nüfus kabullerini yapan bir yaklaşımla çevre düzeni planlarını hazırlamaması gerektiği, 10.10.2018 onay tarihli çevre düzeni planı değişikliğinde plan açıklama raporundaki nüfus projeksiyonu ve nüfus kabullerinin ayrı ayrı gösterildiği tabloların rapordan çıkartıldığı, böylelikle çelişkili ifadelerin ortadan kaldırıldığı, ancak Plan Açıklama Raporu’nda artık hangi yerleşim yerine ne kadar ekleme/çıkarma yapıldı bilgisi paylaşılmadığı için ortada bir sorun var mı değerlendirmesi, eski raporlardakinin aksine, yapılamadığı, davaya konu planda izlenen ve bilimsel temeller üzerine oturmayan bu nüfus projeksiyon sürecinin, İzmir ve Manisa gibi tarım arazileri ve doğal sit alanları eşsiz ancak kentleşme baskıları ile bu değerlerini giderek kaybeden bir bölgede gereksinimden fazla alanın kentsel gelişime açılması gibi bir sorunu tetiklediği, benzer problemler 10.10.2018 onay tarihli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında da devam ettiği, planın Plan Açıklama Raporunda nüfus projeksiyonu hesaplamaları yapılırken 2000 ve 2008 yılları verilerinin kullanıldığının belirtilmiş ise de idarece, raporun hazırlandığı 2014 yılı içinde TÜİK'den elde edilebilen en güncel veri olan 2013 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarının kullanıldığı; 30.12.2014 ve 16.11.2015 tarihli planların plan açıklama raporlarında sehven 2008 yılı ifadesinin yer aldığı, Manisa Merkez Belediyesi'nin yanı sıra ilçe ve belde belediyelerinin 2025 nüfus tahminlerinin bir araştırma raporundan alındığı ve bu raporun en son 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı verilerini kullandığı, dava konusu planın 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı verilerini kullanarak 2025 yılı nüfus tahminleri yapılan bir raporu kullanmasının kabul edilebilir bir durum olmadığı, güncel olmayan veriler üzerinde çevre düzeni planlarının üretilmesinin Manisa il sınırlarındaki yerleşimlerin kentsel gelişim alanlarının yanlış, gerçekten uzak, gereksinimden fazla/az hesaplanması riskini doğuracağı, dava konusu Çevre Düzeni Planının Plan Açıklama Raporunda ekolojik değerlerin korunması konusuna vurgu yapılmakta ve koruma-kullanma dengesinin kurulması ve sağlıklı çevrelerin yaratılması yönünde plan hedefleri net biçimde konmakta iken planın mekânsal kararları bu ana amaç ve hedefler ile tutarsız olduğu, Aliağa bölgesinde mevcutta önemli bir sanayi yoğunlaşması, termik santral yönünde gelişmeler ve yeni gelişme eğilimleri nedeniyle mevcut durumun sürdürülmesinin gereği anlaşılabilir ise de bu bölgede sanayi ve termik santral alanları açısından bir yoğunlaşma olduğu, bu durumun bölgede artık bir doygunluğa ulaştığı ve doğal yapıyı da koruyacak dengelerin gözetilmesini gerektiren tehlikeli bir düzeye erişmeye başladığı, sanayi odağının daha da büyütülmesi ve ayrıca ilave termik santral alanları açılması yönünde davaya konu planın net stratejik kararları neticesinde korunması gereken tarihi, kültürel, doğal ve tarımsal değerlerin korunması ve bu alt bölge için koruma- kullanma dengesinin sağlanması olanaksız hale geldiği, Aliağa merkezli sanayi yoğunlaşmasının yarattığı çevresel etkiler yanında bölgedeki sanayi türlerinin yarattığı çevresel kirliliğin Kent Merkezi ve Kemalpaşa sanayi odaklarından oldukça fazla olduğu, kentsel bölgenin bir bütün olarak sanayi türlerinin – ağır ve kirletici özellikleri olan klasik sanayi yatırımları, kirletici etkileri büyük ölçüde giderilebilen, ancak büyük ölçekli yatırım gerektiren sanayi kompleksleri, yüksek teknoloji girdili çevre kirliliğini asgari düzeylerde tutulduğu yatırımlar v.b- hangi kentsel alt bölgelerde, hangi yoğunlukta ve nasıl bir kompozisyonla dağıtılacağına ilişkin bir master plan çalışması yapılmadan, sadece belirli kurum ve kuruluşların günlük birbirinden kopuk gerekçelerle aldığı kararları plana işlemekle yetinilmemesi gerektiği, Aliağa İlçesi, Çakmaklı Köyü'nde, 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planında ağaçlandırılacak alan ve 3. derece doğal sit alanında bulunan alanın, 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planında termik santral alanı ve liman alanı olarak düzenlendiği, davacı idarenin planında liman alanı ve arkasında 3. derece doğal sit alanı ve ağaçlandırılacak alan olarak gösterilen kısmın davaya konu 1/100.000 ölçekli planda da liman alanı ve doğal sit alanı ilgili notasyon ile gösterildiği ancak ağaçlandırılacak alan planlanmadığı, ayrıca burada ve köyün güneyinde termik santral alanı planlandığı, bu bölgede termik santral alanına gereksinim olduğu yönünde veya bu kararın bu bölgenin ekonomisi için üst ölçekli bir strateji olması gerektiği yönünde bilimsel bir araştırma ve stratejik karar bulunmadığı, bu alanın doğal özellikleri nedeniyle korunması gereken bir alan olduğu, koruma-kullanma dengesi açısından burada doğal yapının korunması gerektiği, bu noktada termik santral kullanımının alanın doğal yapısı nedeniyle de uygun olmadığı, plan kararının planlamada koruma-kullanma dengesini sağlama yaklaşımına, şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uygun olmadığı, 10.10.2018 tarihli plan değişikliğinde ise bu bölgede düzeltme yapılarak Çakmaklı köyü ve güneyindeki termik santral alanları kaldırılmış ise de; liman arkasında ağaçlandırılacak alan öngörülmediği, tümüyle liman bölgesi olarak planlandığı, dolayısıyla termik santral alanına ilişkin sakınca ortadan kalkmış olsa da, doğal değeri olan bölgenin tümüyle liman alanı kullanımına ayrılmış olması koruma-kullanma dengesi açısından saptanan sorunların ve aykırılıkların devam ettiğine işaret ettiği, Aliağa bölesindeki sanayi alanlarının varlığı ile bağlantılı olarak çevreye olumsuz etkileri olabilecek bir kullanım da cüruf depolama alanları olduğu, planda bir bölgede cüruf depolama alanı notasyonu yer aldığı, 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planda da bu kullanımın yer aldığı hatta bölgede birden fazla cüruf depolama alanı olduğu, “Cüruf Depolama ve Geri Kazanım Alanları” olarak geçen alanlar ile yerleşim yerleri arasındaki mesafenin yeterli olduğu gözüktüğünden, depolama alanının doğası gereği kirleticiliği dışında, çevre yerleşimlerin toza, dumana ve kimyasallara sürekli olarak maruz kalmayacağı, belirtilen alanın halk sağlığı açısından bu bağlamda bir tehdit oluşturmayacağı, orman alanına her hangi bir geri çekme şartı konmadığından mevcut cüruf depolama alanına ilişkin gösterimin yeterli olduğu, ancak Aliağa İlçesi güneyinde 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı'nda Cüruf Depolama ve Cüruf Geri Kazanım Alanı olarak belirlenen iki alanın, dava konusu planda birleştirilmek suretiyle büyütüldüğü ve sanayi ve depolama alanı olarak düzenlendiği, sanayi depolama alanı kullanımı altında atık depolama (cüruf depolama) konusunun da kapsanmasının mümkün olduğu, davaya konu planın bu kısmında cüruf depolama ve geri kazanım alanı biçiminde CD olarak bir notasyon da gösterildiği, bu farklılığın 10.10.2018 tarihli 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı plan değişikliğinde giderildiği, cüruf depolama alanlarının çevreye verecekleri olası olumsuz etki yanında Aliağa’da yer alan sanayi ölçeğinde bir sanayi alanının çevreye olumsuz etkilerinin olmasının da kaçınılmaz olduğu, cüruf depolama alanlarının konumları yerleşim yerlerine olan uzaklık açısından bir problem yaratmasa da İzmir İli, Aliağa İlçesi, Çakmaklı ve Horozgediği mahallerinin yanında yer alan mevcut sanayi bölgesinin yakınlarında cürufların depolanması ve geri kazanılmasına ilişkin alanlar Bergama-Foça fay hattının yanı başında yer aldığı, İzmir’in 1. Derece Deprem bölgesi olması gerçeğinden hareketle olası bir depremde, bu bölgede depolanacak tehlikeli atıklardan çıkan kimyasalların yer altı sularına karışma ve çevre sağlığını etkileme riski olduğu, bu bölgede cüruf depolama alanlarının ve diğer tür çevreye toz, duman ve kimyasal yayan depolama alanlarının olup olamayacağı, şayet bu tür alanlar bölgede yer alabilirse çevre ve insan sağlığı açısından nasıl bir kompozisyonda olabileceği ve en uygun nerelerde yer seçebileceğine ilişkin kararlarda bilimsel raporlardan elde edilecek bilgilere ihtiyaç olduğu, plan açıklama raporunda İzmir’in 1. Derece Deprem bölgesi olması konusunda kapsamlı bir irdeleme yapılmadığı, sanayi alanlarının olumsuz etkileri ile ilgili bir takım önlemlerin alındığı anlaşılmaktaysa da Aliağa’da yer alan sanayinin niteliği nedeni ile çevreye olumsuz etkilerinin olabileceği, Aliağa bölgesi için ayrıntılı bir sanayi çalışması olmadan, bölgede önerilecek yeni sanayi türlerinin İzmir kenti üzerinde yaratacağı tüm çevresel kirlilik tahminleri ve bunların giderilmesine yönelik ayrıntılı incelemeler yapılmadan alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen üst ölçek çevre düzeni planlarını hazırlamak ileride giderilmesi olanaksız sorunlara yol açacağı, Aliağa bölgesinin hava kirliliğinin yoğun boyutlarda yaşandığı bir bölge olduğu, kirliliğinin birincil kaynağının çevredeki ağır sanayi tesisleri olduğu, zeytilik alanlar sanayi tesislerinin yakın çevresinde bulunduğu oysa mevzuat gereği atık yayan sanayi tesislere yakın olan zeytinlik alanların verim, ürün kalitesi ve tüketilen ürünlerin insan sağlığına olumsuz etkileri bağlamında zeytinlik alanlar ile havaya atık veren sanayi alanları arasında en az 3 kilometre mesafe bırakılması gerektiği, Kozbeyli ve Yeniköy çevresindeki depolama alanları ve cürufların depolanması ve geri kazanılmasına ilişkin alanların tarım arazilerinin ve orman alanlarının bitişiğinde bulunduğu, İzmir’de yer alan zeytinliklerin ve ormanların Aliağa’dan yükselen Sülfür Dioksit gazlarının rüzgârlar ile taşınarak olumsuz etkilendiklerini, bölgedeki orman alanlarının azalmasına neden olduğunu bulgulayan bir çalışma olduğu, özellikle sanayi yatırımlarına ilişkin getirilen noktasal plan kararlarının çevreye verdiği kümülatif (katlanmış) etkiler hesaplanmadan sanayiye ilişkin plan kararlarının getirilmemesi, bu hususa en çok mevcutta sanayi alanlarının çevresel etkilerinden olumsuz etkilenen Aliağa gibi bölgelerde dikkat edilmesi gerektiği, Aliağa bölgesi için ayrıntılı bir sanayi çalışması olmadan, önerilecek yeni sanayi türlerinin İzmir kenti üzerinde yaratacağı tüm çevresel kirlilik tahminleri ve bunların giderilmesine yönelik ayrıntılı incelemeler yapılmadan üst ölçek çevre düzeni planlarını hazırlamak ileride giderilmesi olanaksız sorunlara yok açacağı görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Yukarıda özetlenen bilirkişi raporu ve dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; yargı kararının yerine getirilmesi amacıyla İzmir ve Manisa illerini kapsayacak biçimde bir arada planlanan alanların ülke ölçeğinde önemli kentsel gelişmelerin yanında verimli tarım alanlarını da içermesi, İzmir merkezli ekonomik ilişki ağı ile Gediz ve Bakırçay gibi birden fazla il sınırı içinden geçen akarsu havzalarından kaynaklanan ortaklaşma nedeniyle, planın sürdürülebilirlik konusuna vurgu yaparak ekolojik dengeyi korumanın önemli bir amaç olarak belirlemesi koruma-kullanma dengesi vurgusunun plan açıklama raporunda yer alması ve koruma kararları oluşturulmasına karşın mekânsal ve sektörel tanımlamalar olmaksızın hedefler konduğu, verimli tarımsal alanların yoğun olduğu bölgelerde aşırı büyüklükte sanayi alanı , mevcut yerleşimlerin kat kat üzerinde yeni kentsel gelişme alanları dolayısıyla önemli bir büyüme öngörülürken, tarımsal değeri olan alanların gözden çıkartıldığı, davaya konu plan için yeni bir Plan Araştırma Raporu hazırlanmadığı; daha önce Mahkeme kararıyla iptal edilen İzmir-Manisa-Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Plan Araştırma Raporu kullanılarak en az 5 yıl "eskimiş" veriler üzerinden plan kararlarının üretildiği, davaya konu planda izlenen ve bilimsel temeller üzerine oturmayan bu nüfus projeksiyon sürecinin, tarım arazileri ve doğal sit alanları eşsiz bu yörenin kentleşme baskısı ile değerini kaybetmesine neden olduğu, bölgede gereksinimden fazla alanın kentsel gelişime açılması gibi bir sorunu tetiklediği, güncel olmayan veriler üzerinde çevre düzeni planlarının üretilmesinin yerleşimlerin kentsel gelişim alanlarının yanlış, gerçekten uzak, gereksinimden fazla/az hesaplanması riskini doğuracağı, Aliağa İlçesi Çakmalı Mahallesi'nde önerilen termik santral kararının, 16.11.2015 onay tarihli planda kaldırılarak tarım arazisi olarak düzenlendiği, Horozgediğinde yer alan santralin ise mevcutta var olduğu anlaşılmakta ise de; liman arkasında ağaçlandırılacak alan öngörülmediği, tümüyle liman bölgesi olarak planlandığı, dolayısıyla termik santral alanına ilişkin sakınca ortadan kalkmış olsa da, doğal değeri olan bölgenin tümüyle liman alanı kullanımına ayrıldığı, koruma-kullanma dengesi açısından saptanan sorunların ve aykırılıkların devam ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı Foça Belediye Başkanlığı tarafından, dava konusu Çevre Düzeni Planının Foça ilçesine yönelik kısımları yanında kendi belediye sınırları içinde yer almayan kısımlara yönelik iddialarla dava açıldığı, eksik veri ve hatalı hesaplamalara dayalı plan kararlarının tümünün davacı belediyeyi de etkilediği görüldüğünden, plan kararlarıyla ciddi ve makul menfaat ilgisinin bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu durumda; üst ve alt ölçekli planlarda esnekliğin sağlanması açısından alt ölçekli planları yönlendirici nitelikte, düzenleyici ve genel hükümler içeren leke plan özelliğindeki 1/100.000 ölçekli planın genel sistematiğine aykırı olmayacak şekilde planın ölçeği gereği arazi kullanım türü ile sınırlarının gösterim tekniği nedeniyle algılanamadığı alanlarda alt ölçekli planlarda değiştirilmesi plan dinamizmi açısından gerekli ise de; planın sembol olarak gösterilen hangi kullanım türlerinin, hangi yörede çevre düzeni planında değişiklik gerektireceği hangilerinin gerektirmeyeceği konusunda net bir düzenleme yapılmaması, üst ölçekli planda öngörülmemiş değişikliklerin alt ölçekle yapılması planın genel çerçevesi üzerinde belirsizlik yaratarak Çevre Düzeni Planlamasını değersizleştirmeye yol açma potansiyeli taşıyacağından planın kentsel gelişme alanlarının yerleşime açılması hususunun alt ölçekli planlara bırakılması çevre düzeni planıyla amaçlanan planda gelişmenin yönünün belirlenmesi stratejisini engellediği, yeni bir araştırma raporunun bulunmaması, özellikle tarım arazilerine ilişkin verilerin güncellenmemiş olması, aşırı büyüklükte sanayi alanları öngörülmesi nedeniyle onay sonrası birçok defa değişikliğe gidilmesi, dava konusu plandaki eksikliği ve çevre düzeni planlardan beklenen genel arazi kullanım kararları ve ilkeler belirlemede rehber olma işlevinin olmadığını gösterdiği, dolayısıyla herhangi bir strateji ve karara dayanmaksızın güncel olmayan ve hatalı verilere dayanarak onaylanan dava konusu Çevre Düzeni Planının tümünde planlama esasları, şehircilik ilkeleri, kamu yararı ve imar mevzuatına uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu planın iptali gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü :

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
14.08.2009 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılan davada Danıştay Altıncı Dairesinin 26.12.2012 tarihli, E:2010/786, K:2012/8225 sayılı kararıyla planın tümünün iptaline karar verilmiştir. Söz konusu karar üzerine İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı 23/06/2014 tarihli, 9948 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oluru ile onaylanmıştır. Söz konusu plana yapılan askı sürecindeki itirazların değerlendirilmesi sonrasında 30.12.2014 tarihli, 21137 sayılı Bakanlık oluru ile yeniden onaylanmıştır. Anılan plana yönelik askı süreci içerisindeki itirazların değerlendirilmesi sonrasında da yeniden düzenleme yapılan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı (..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... sayılı paftaları ve plan hükümleri) 16.11.2015 tarihinde onaylanmış, bu planda 27.01.2017 tarihinde ... sayılı plan paftasında, 10.04.2018 tarihinde ... sayılı plan paftasında, ... sayılı plan paftası ve bazı plan hükümlerinde değişiklik yapılmış, 25.07.2018 tarihinde ...plan paftasına yönelik bir değişiklik yapılmış ve 10.10.2018 tarihinde İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği (..., ..., ...,..., ..., ..., ...,..., ..., ...,..., ...,..., ...,..., ... sayılı plan paftaları) 1. No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 102. maddesi uyarınca onaylanmıştır.
Bakılan davada, ... tarihli, ... sayılı işlem ile onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının aşağıda ileri sürülen sebeplerle iptali istenilmektedir.

İLGİLİ MEVZUAT:
2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, "Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.
Sözü edilen kanun maddesine dayanılarak çıkarılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte "Havza" ; bir akarsu kaynağını besleyen yüzey ve yer altı su kaynaklarının tabii su toplama alanını kapsayacak biçimde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce belirlenmiş alanlar, "Bölge" coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel nitelikleri açısından benzerlik gösteren alan ve/veya Devlet Planlama Teşkilatınca belirlenmiş olan istatistiki bölge (düzey 2) birimleri olarak tanımlanmıştır.
Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinin (ç) bendinde, Çevre düzeni planı açıklama raporu: Çevre düzeni planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı ve çevre düzeni planı ile bütün olan rapor; (d) bendinde; çevre düzeni planı araştırma raporu; Planlama alanına ilişkin geleceğe yönelik projeksiyonların yapılabilmesi, plan kararlarının, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin ve plan hükümlerinin belirlenebilmesi için 7. madde kapsamında toplanan verilerin planlama çalışmasında kullanılacak biçimde analiz ve sentezinin yapıldığı, alana yönelik fırsatların, tehditlerin, güçlü yönler ve zayıflıkların belirlenerek ilgilisine göre farklı disiplinlerden uzmanlarca hazırlanan rapor, olarak tanımlanmış; çevre düzeni planının niteliklerinin belirlendiği 5. maddesi (e) bendinde, "planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan üst ölçekli bir plan olduğu" plan nitelikleri arasında yer almıştır.
Yönetmeliğin Planlama Alanının Tespiti Başlıklı 6. maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, Planlama alanı; "Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Çevre Kanunu kapsamında; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen büyük akarsu havzaları veya Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından belirlemiş istatistiki bölge birimleri (düzey 2) ile birlikte idari sınırları da dikkate alınarak, en az iki il sınırını içerecek şekilde, b) İl özel idareleri ve belediye sınırı il sınırı olan büyükşehir belediyeleri, 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu kapsamında yetki alanlarını aşmayacak şekilde belirlenir." kuralı yer almıştır.
7.maddesinde, "Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alan sınırları kapsamında veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde asgari; a) Türkiye ve bölgesindeki yeri, b) Ülke ulaşım ağındaki yeri, c) İdari bölünüş ve sınırlar, ç) Doğal yapı; 1) Jeolojik yapı (depremsellik ve fay hatları vb), 2) Jeomorfolojik yapı (topografya, eğim durumu vb), 3) Hidrolojik- hidrojeolojik yapı (Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları, havza sınırları), 4) İklimsel özellikler, 5) Toprak niteliği ve tarımsal arazi kullanımı, 6) Ekolojik yapı (ekosistem tipleri, flora ve fauna varlığı), d) Koruma statüsü verilmiş alanlar (sit alanları, uluslararası sözleşmelerle korunan alanlar, sulak alanlar, RAMSAR alanları, özel çevre koruma alanları, milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, mesire yerleri, yaban hayatı geliştirme alanı, yaban hayatı koruma alanı, tür koruma alanı, yüzeysel içme suyu kaynakları koruma alan ve diğerleri) e) Orman alanları, mera, yaylak, kışlak alanları, f) Kültür ve turizm gelişim ve koruma bölgeleri, turizm merkezleri, g) Genel peyzaj öğeleri, ğ) Demografik yapı, h) Sosyal yapı, ı) Ekonomik yapı, i) Teknik altyapı; 1) Ulaşım, 2) Enerji, 3) Atık geri kazanım ve bertaraf tesisleri, 4) İçme suyu ve atık su arıtma tesisleri, 5) Atık su deşarj yerleri, 6) Tarımsal sulama alanları, j) Kamu mülkiyetindeki alanlar, k) Ruhsatlı maden sahaları, l) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri,m) Mania planları, n) Mevcut arazi kullanımı,o) Yerleşme alanlarının karakteristik özellikleri ve mekânsal gelişme eğilimleri ve potansiyelleri, ö) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları, p) Onanlı imar planları, r) Çevre sorunları konularına ilişkin ilgili kurum ve kuruluşlardan, uydu görüntülerinden ve/veya hava fotoğraflarından ve arazi çalışmalarından veriler elde edilerek sayısal veri tabanı oluşturulur. Kurum ve kuruluşlar planlama çalışmasında kullanılacak bilgi ve belgeleri sağlamakla sorumludur. Milli güvenlik ve savunma faaliyetlerine konu alanlar için Milli Savunma Bakanlığı ile koordinasyon sağlanır." kuralına yer verilmekteydi.
Diğer taraftan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış, Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çıkarılan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, "Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı ifade eder." kuralı yer almaktadır.
Yönetmeliğin "Planlama alanı" başlıklı 18.maddesinde, "Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır." kuralına, "Plan ilke ve esasları" başlıklı 19. maddesinin 1.fıkrasında ise, "Çevre düzeni planları hazırlanırken; a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması, b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması, c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi, ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi, d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi, e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması, f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi, g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması, h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması esastır." kuralına yer verilmiştir.
Anılan 19.maddenin 2.fıkrasında, "Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır: a) Sınırlar. b) İdari ve bölgesel yapı. c) Fiziksel ve doğal yapı. ç) Sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, doğal karakteri korunacak alanlar. d) Ekonomik yapı. e) Sektörel gelişmeler ve istihdam. f) Demografik ve toplumsal yapı. g) Kentsel ve kırsal yerleşme alanları ve arazi kullanımı. ğ) Altyapı sistemleri. h) Yeşil ve açık alan kullanımları. ı) Ulaşım sistemleri. i) Afete maruz ve riskli alanlar. j) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri. k) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları. l) Her tür ve ölçekteki plan, program ve stratejiler. m) Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve benzeri hidrolojik, hidrojeolojik alanlar. n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar." düzenlemesine yer verilmiştir.
Aynı maddenin 3.fıkrasında, " Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sürecinde planlama alanı sınırları kapsamındaki tüm veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde hazırlanır." kuralı, 4.fıkrasında, "Plan hazırlık sürecinde ihtiyaç duyulan veri, bilgi ve belgeler; ilgili veriyi hazırlamakla sorumlu kurum ve kuruluşlardan, bilimsel çalışmalardan ve uzmanlarca arazide yapılacak çalışmalardan elde edilir." kuralı, 5.fıkrasında, "Planlama sürecinde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleri kullanılarak güncellenebilir ve sorgulanabilir sayısal veri tabanı oluşturulur." kuralı bulunmaktadır.
Yönetmeliğin "Revizyon ve değişiklikler" başlıklı 20. maddesinin 1.fıkrasında, "Çevre düzeni planının ihtiyaca cevap vermediği hallerde veya planın vizyonu, amacı, hedefleri, stratejileri, ilke ve politikaları açısından plan ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğünü etkilemesi halinde çevre düzeni planı bütününde revizyon yapılır. Çevre düzeni planı revizyonu; a) Nüfusun yerleşim ihtiyaçlarının karşılanamaması, b) Planın temel strateji ve politikalarını değiştirecek bölgesel ölçekli yatırımların ortaya çıkması, c) Yeni verilere bağlı olarak, sonradan ortaya çıkabilecek ve bölgesel etkiye yol açabilecek arazi kullanım taleplerinin oluşması, ç) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerde değişiklik olması, durumunda yapılır." düzenlemesine, 2.fıkrasında da, "Çevre düzeni planı ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğü bozmayacak nitelikte, plan değişikliği yapılabilir. Çevre düzeni planı değişikliklerinde; a) Kamu yatırımlarına, b) Çevrenin korunmasına, c) Çevre kirliliğinin önlenmesine, ç) Planın uygulanmasında karşılaşılan güçlükler ve maddi hataların giderilmesine, d) Değişen verilere bağlı olarak planın güncellenmesine, dair yeterli, geçerli ve gerekçeleri açık olan, altyapı etkilerini değerlendiren raporu içeren teklif ve talepler; idarece planın temel hedef, ilke, strateji ve politikaları kapsamında teknik ve yasal çerçevede değerlendirmeye alınarak sonuçlandırılır." düzenlemesine yer verilmiştir.
Diğer taraftan 4/7/2011 tarihli 27984 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
Ancak söz konusu Kanun Hükmünde Kararname 9/7/2018 tarihli 30473 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmış ve yerine 10/7/2018 tarihli 30474 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 102.maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri olarak belirlenmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davacı tarafından, planın tümüne yönelik olarak genel iddialar ve bazı mekansal kullanım kararlara yönelik itirazlar sunularak dava konusu planın iptali istenilmiştir.
Çevre düzeni planına (ÇDP) karşı açılan bu davada davacının iddiaları buna karşılık davalının savunması kapsamında dava konusu planın ilgili mevzuatta belirlenen kurallara, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olup olmadığının belirlenmesi amacıyla Naip üye ... tarafından resen seçilen Prof. Dr. ... ve Prof.Dr. ... ve Yrd.Doç.Dr. ...'ın katılımıyla mahalinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonunda düzenlenen bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş ve tebliğ üzerine itirazlar sunulmuştur.
Davacının dava konusu plana yönelik ileri sürdüğü iddialarına karşılık, davalı tarafından sunulan savunmalar ve bilirkişi raporundaki değerlendirmeler ve rapora yapılan itirazlar çerçevesinde uyuşmazlık konular itibariyle tek tek değerlendirilmiştir.
Davalı idarenin usuli itirazları yerinde görülmemiştir.

A- Planın bütünününe yönelik iptal nedenleri olarak:
Dava dilekçesinde;
• Dava konusu Çevre Düzeni Planının ekolojik kararların bir arada düşünülmesine olanak veren ve strateji ve politika oluşturan bir plan niteliğinde bulunmadığı, veri tabanını doğru yansıtmadığı, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik, hedef, ilke ve strateji üretmediği, bir strateji planından daha çok, alt ölçekli planların konusuna girebilecek alanların plana yansıtıldığı bu nedenle anılan planın mevzuata uygun olmadığı,
• Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin "Tanımlar" başlıklı 3. maddesinde "Çevre Düzeni Planı: Konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi sektörler ile kentsel-kırsal yapı ve gelişme ile doğal ve kültürel değerler arasında koruma-kullanma dengesini sağlayan ve arazi kullanım kararlarını belirleyen yönetsel, mekansal ve işlevsel bütünlük gösteren sınırlar içinde, varsa bölge planı kararlarına uygun olarak yapılan, idareler arası koordinasyon esaslarını belirleyen, 1/25.000, 1/50.000, 1/100.000, veya 1/200.000 ölçekte hazırlanan, plan notları ve raporuyla bir bütün olan plandır." şeklinde; 3194 sayılı İmar Kanununun 5. maddesinde de "ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen plan" olarak tanımlandığı, dava konusu planın bu tanımlara uygun olmadığı,
• İzmir-Manisa illerini kapsayan alanın coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel özellikler açısından benzerlik göstermediği, bu nedenle Manisa ilinin İzmir ile birlikte planlanmasının mutlak anlamda zorunlu olmadığı, plan açıklama raporunda iki ilin birlikte planlanmasının gerekçelerinin açıkça ayrıntılı ve tatmin edici bir şekilde ortaya konulmadığı, dava konusu planın İzmir-Manisa illerini kapsar şeklinde planlanmasının uygun olmadığı,
• Çevre düzeni plan çalışmaları sırasında, planlanan alanda yapılacak yatırımların, kamusal yatırımlar başta olmak üzere, uyum içerisinde gerçekleştirilmesine yönelik gerekli tedbirlerin düşünülmesi gerektiği, ancak yapılacak yatırımların birbirlerinden bağımsız düşünülmesinin kaynak israfına yol açacağı ve yatırımların işlevinin azalması sonucunu doğuracağı dikkate alınarak çevre düzeni planlarının hazırlanması gerektiği,
• 2872 Sayılı Çevre Kanunu hükümleri uyarınca Çevre Düzeni Planlarının bölge bazında korunması gereken bölgeleri, ekosistemleri, ekolojik varlıkları gösteren ekolojik amaçlı bir plan olması gerektiği; arazi kullanımı ve yapılanma kararları içeren, imar politikasını şekillendiren, imara, yapılaşmaya, yerleşmeye ilişkin kararlar üreten fiziksel planlar olmaması gerektiği, bu bağlamda; arazi kullanım kararlarının ve ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan verme, genel arazi kullanım kararları ile bunlara ilişkin strateji ve politikaları oluşturma, çevre kirliliğinin önlemesi ve sürdürülebilirlik olgusuna dikkat edilmesi gerektiği,
• Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinin (ç) bendinde, çevre düzeni planı açıklama raporunun, çevre düzeni planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı ve çevre düzeni planı ile bütün olan rapor; (d) bendinde çevre düzeni planı araştırma raporunun, planlama alanına ilişkin geleceğe yönelik projeksiyonların yapılabilmesi, plan kararlarının, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin ve plan hükümlerinin belirlenebilmesi için 7. madde kapsamında toplanan verilerin planlama çalışmasında kullanılacak biçimde analiz ve sentezinin yapıldığı, alana yönelik fırsatların, tehditlerin, güçlü yönler ve zayıflıkların belirlenerek ilgisine göre farklı disiplinlerden uzmanlarca hazırlanan rapor olarak tanımlandığı, Yönetmeliğin 5. maddesinin (e) bendinde; "planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan üst ölçekli bir plan olduğu"nun vurgulandığı, ancak dava konusu planda Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. ve 5. maddesinde yer alan unsurların hiçbirine yer verilmediği,
• Aynı Yönetmeliğin "Planlama alanının tespiti" başlıklı 6. maddesinin l/a bendinde "Planlama alanı; Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Çevre Kanunu kapsamında; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen büyük akarsu havzaları veya Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından belirlenmiş istatistik bölge birimleri (düzey 2) ile birlikte idari sınırları da dikkate alınarak, en az iki il sınırını içerecek şekilde belirlenir" hükmünün yer aldığı,
• Ayrıca niteliği ve yönetmelik hükümleri bağlamında dava konusu Çevre Düzeni Planının plan raporunda ve açıklama raporunda bu planın, vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının ne olduğunun açıklanmadığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamalar yapılmadığı, bu nedenle dava konusu işlemin bu açıdan da mevzuata uygun olmadığı,
• Dava konusu planın, 14 Haziran 2014 tarih 29030 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği hükümlerinin "Genel Planlama Esasları" başlıklı 7., "Araştırma ve Analiz" başlıklı 8., Tanımlar ve Mekânsal Kullanım Esasları" başlıklı 4. ve "Çevre Düzeni Planlarına Dair Esaslar" başlıklı 19. maddelerine aykırı olduğu,
• Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sırasında, mevcuttaki hali hazır durum dikkate alınmadan ve arazi kullanış çalışmaları yapılmadan düzenlenmesi, uygulaması açısından telafisi güç sonuçlar doğurabileceği, ayrıca planlanan yörenin bugünkü durumunun, olanaklarının ve ileride ki gelişmesinin gerçeğe en yakın şekilde saptanması gerektiği, çevre düzeni planlarının alt ölçekli imar planlarına genel geçer stratejileri ve yönlendirmeleri yapmakta olup, plan kararlarının oluşturulması sırasında göz önüne alınmayan bu tür kentsel yönelimlerin planın alt ölçeklerde uygulanması sırasında oluşacak plan bütünlüğünü bozacak sonuçlar doğuracağı,
• Çevre Düzeni Planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı, bir plan raporu ve açıklama raporunun bulunmadığı anlaşıldığından, dava konusu işlemin bu açıdan mevzuata uygun olmadığı,
• Dava konusu 1/100.000 gibi bir ölçeğin, çevreye, yerleşme sistemlerine, iktisadi faaliyetlere, ulaşım ağına, bölgesel altyapıya ilişkin stratejileri ve yapıları belirlemek için kullanılmakta olduğu; iptali istenen 1/100.000 ölçekli planın ise her hangi bir strateji belirlemeden, doğrudan Manisa-İzmir illerine yönelik kestirimlere dayalı bir yerleşme anlayışı ile oluşturulduğu, arazi kullanımı ağırlıklı bir plan olmasının hukuka aykırı olduğu,
• Dava konusu Çevre Düzeni Planının planlama sınırları içinde yer alan Manisa ilinin, plan açıklama raporunda belirtilen, gerek ekonomik gerekse aynı havzada konumlanma gerekçeleri açılarından bakıldığında, akarsu havzaları, tarım havzaları, ulaşım ilişkileri ve iktisadi sistem açılarından dava konusu planın planlama bölgesine dâhil edilmesinin yerinde bir planlama kararı olup olmadığının incelenmesinin gerektiği,
• Ortada bölge planlama kararları, ekonomik kararlar bulunmadığı halde tüm yerleşmelere müdahale eden bir anlayışla planlamaya yaklaşıldığı, havza kavramının akarsulara indirgendiği, sanayi toplumlarında gelişen havzaların üretime dayalı havzalar (Ruhr gibi) olduğu gerçeğinin yadsındığı,
• Nitekim Danıştay Altıncı Dairesinin 26.12.2012 günlü, E:2010/786, K:2012/8225 sayılı kararında "...planlama ilkeleri açısından 14.08.2009 ve 20.09.2010 tarihlerinde onaylanan 1/100.000 ölçekli İzmir-Manisa-Kütahya Çevre Düzeni Planının doğru bir rotaya oturtamadığını düşünmektedir. Genel çerçevede değerlendirilmesi istenen Kütahya İlinin planlama bölgesine dâhil edilmesi ile havza ve bölge sınırlarının belirlenmesinin doğru olup olmadığı konusuna ilişkin olarak da Kurulumuz, Kütahya ilinin, tarihsel olarak, ulaşım ilişkileri, havza özellikler ve etki alanı olarak Eskişehir, ya da Bilecik ile birlikte ele alınması gerektiği düşünülmektedir. Buna karşılık yalnızca Gediz Irmağı'nın ana kolu Kütahya sınırları içinde doğduğu için İzmir-Manisa bölgesine bağlanmıştır. Bunun temel nedeni planlamanın ekonomik ve sosyal ilişkiler ile üretim faaliyetleri açısından bir çözümlemeye oturtulmamasıdır. Kütahya il merkezinde bulunan ve 350 hektar gibi oldukça mütevazı ölçüdeki sanayi üretimi ile Gediz, Simav ve Tavşanlı'da yer alan 100 hektar civarındaki küçük OSB lerı'n üretimi ağırlıklı olarak yurtiçi tüketimine yönelik olarak yapılmaktadır. Yurtdışına yapılan sınırlı ihracat için İzmir Limanı yanı sıra diğer limanlar ve karayolunun kullanımı da göz önüne alındığında, üretim açısından da Kütahya ilinin itiraz konusu planlama bölgesinin kaçınılmaz, ağırlıklı ve yoğun ilişki içinde olduğunu ileri sürmek eldeki verilerle olanaklı değildir. Kentsel kademelenmeye, etki alanlarına ilişkin hiçbir çözümleme yapılmadan, amaçsız ve hedefsiz bir arazi kullanım planı düzenlendiği için de planlama ilkelerinden söz etmek olanaksızlaşmaktadır. Özetle, ülkemizde genel olarak kabul gören ve mevzuatımızdaki plan kavram, anlayış ve uygulamalarının temelini oluşturan geleneksel kapsamlı planlama anlayışı ile yapısal ya da stratejik mekânsal planlama anlayışı birbirinden oldukça farklı olduğu görülmektedir." ifadelerinin yer aldığı,
• Dava konusu 1/100.000 İzmir-Manisa Çevre Düzeni Planının yüksek mahkeme içtihatları dikkate alınmaksızın hazırlanmasının hukuka aykırı olduğu; iptal kararında da yer aldığı üzere, dava konusu 1/100.000 ölçekli İzmir-Manisa Çevre Düzeni Planının ekolojik kararların bir arada düşünülmesine olanak veren ve strateji ve politika oluşturan bir plan niteliğinde bulunmadığı, veri tabanını doğru yansıtmadığı, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke ve strateji üretmediği, bir strateji planından daha çok, alt ölçekli planların konusuna girebilecek alanların plana yansıtıldığı görüldüğünden anılan planın bu açıdan mevzuata ve yüksek mahkeme içtihatlarına aykırı olduğu,
• Çevre ve Orman Bakanlığınca 20.09.2010 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa- Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının tümünün iptaline karar verildiği, dava konusu planda sadece iptal edilen Çevre Düzeni Planında yer alan Kütahya ili ibaresinin çıkartıldığı, üç il düzenlemesi yerine sanki iki il düzenlemesi yapıldığı ve bunun dışında planın aynen korunmuş olduğu ve yeni bir plan gibi hazırlandığı,
• Planın, kullanım değerleri üretmek zorunda olduğu, yalnızca mülkiyet değişikliğine ve değişim değerleri üretmeye yönelik bir plan değişikliğinin kamu yararına uygun olmadığı, plan değişikliğinin mülkiyet değişikliğine yönelik olamayacağı, farklı plan değişikliği kararlarının yönetsel ve hukuksal süreçler açısından olası sonuçlarının irdelenmeksizin, plan değişikliği istemlerinin plan değişikliğinin gerekçesi yapılmasının, şehircilik ilkeleri, planlama esasları ile kamu yararına aykırı olduğu,
• Sürekli parsel ölçeğinde yapılan plan değişikliklerinin, planlama sürecinin sürekliliğinin olumsuz etkilenmesi ve planlama kurumunun güvenilirliğinin yitirilmesi gibi kamu yararı kavramının önemli bir boyutu açısından, en az plan bütünlüğünün bozulması kadar önemli olumsuz etkileri olacağı ileri sürülmüştür.

Savunmada,
• Çevre Düzeni Planının, varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan plan olduğu,
• Planların hazırlanması sonucunda; sınırları belirtilen alanda sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak üzere kentsel ve kırsal gelişmeler ile sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi sektörel gelişmelerin değerlendirilerek koruma-kullanma dengesini sağlayacak doğru yer seçim kararları verilebilecek, stratejik kararların ve arazi kullanım kararlarının üretilmesi yolu ile de çevre sorunlarının oluşmadan önce önlenebileceği,
• Çevre kirliliğinin oluştuktan sonra giderilmesi yerine, koruma-kullanma dengesini sağlayarak kirliliğin oluşmasını baştan önlemenin dünyada takip edilen en önemli yöntem olduğu, bunu sağlayan en iyi enstrümanın çevre düzeni planları olduğu, bu sebeple, birçok gelişmiş ülkede ve özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde üst ölçekli planlar ile arazi kullanım kararları belirlenerek strateji ve politikalar geliştirildiği,
• Ayrıca bu planların bulunduğu alanda ekolojik, ekonomik, kültürel, sosyal ve fiziki değerlerin bir bütünlük içinde aynı özelliklere sahip mekanlarda birbirine entegre edilmesinin amaçlandığı, plan çalışmalarının, planlama sınırı içerisinde gerekli olan sosyal, ekonomik, çevresel ve fiziki verilerin toplanarak yorumlanmasının plana esas olacak sonuçların çıkarılarak arazi kullanım kararları ve plan hükümlerinin oluşturulmasını sağlayacağı, planlama çalışmaları için gerekli olan verilerin, coğrafi bilgi sistemlerinden faydalanılarak toplanacağı, ülke genelinde veri tabanı oluşturulacağı,
• 04/07/2011 tarihli, 27984 Mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesinin (ç) bendi ve 7. maddesi uyarınca çevre düzeni planlarını hazırlamak veya hazırlatmak, onaylamak, uygulanmasını sağlamak görevinin Bakanlığa verildiği,
• Çevre Kanununun 24.06.2006 tarihli, 5491 sayılı Kanunla değişik 9. maddesinin (b) bendine göre ise; "Ülke fiziki mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır" hükmü getirilerek, Bakanlığın yapması gereken planların yeniden belirlendiği,
• Bakanlık tarafından hazırlanan, hazırlattırılan çevre düzeni planlarının, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, arazi kullanım kararlarını oluşturan, koruma-kullanma dengesini sağlayan ve dolayısıyla kirliliğin oluşmadan önlenmesini temin eden, böylece daha sağlıklı ve yaşanabilir yaşam çevrelerinin oluşturulabildiği nitelikte olduğu,
• Bakanlık tarafından disiplinli bir yaklaşımla, çevre envanteri, coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemlerinden yararlanarak gerçekleştirilen çevre düzeni planları ile plansız gelişmenin önüne geçerek planlı gelişmeyi yönlendirmenin ve yatırımcının önündeki engelleri kaldırarark hızlı ve güvenilir planlar üretmenin hedeflendiği, bu çerçevede, çevre düzeni planları ile ekolojik, ekonomik, kültürel, sosyal ve fiziki değerlerin bir bütünlük içerisinde aynı özelliklere sahip mekanlarda birbirine entegre edilmesinin sağlandığı,
• Çevre düzeni planlarının üst ölçekli planlar olduğu, bir bölgenin özelliklerini pek çok yönden değerlendiği, arazi kullanım kararını verirken kamu yararını ön planda tuttuğu, çevre düzeni planlarında arazi kullanım kararlarının lekesel olarak tariflendiği, bu kullanım alanlarında yer alacak ve bu kullanımlara servis sağlayacak yol, yeşil alan vb. gibi kullanımların ise nazım imar planı ve uygulama imar planlarında belirlendiği,
• Çevre düzeni planının, doğrudan uygulanmasının söz konusu olmadığı, hem stratejik hem de fiziki plan olma özelliği nedeniyle alt ölçekli imar planı karar vericilerinin uymakla yasal olarak sorumlu olduğu planlar olduğu, çevre düzeni planının niteliğine, planlama alanının tespitine, hazırlanmasına, hazırlatılmasına ilişkin idari ve teknik usuller ve esasların yönetmelikte tanımlandığı,
• Dava konusu 1/100.000 ölçekli İzmir Manisa Çevre Düzeni Planının, ilgili kanunlar ile 14/06/2014 tarihli, 29030 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekânsal Planlar Yapımı Yönetmeliğinin Geçici 1. maddesine uygun olarak 23/06/2014 tarihli, 9948 sayılı olur ile onaylandığı,
• Dava konusu plânın yapılıp onaylanmasında mevzuata, şehircilik ilkelerine, plânlama esaslarına ve kamu yararına aykırı bir durum bulunmadığı,
• 19/07/2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, Danıştay Altıncı Dairesinin 26.12.2012 tarih ve E: 2010/786, K:2012/8225 sayılı kararı ile tamamının iptaline karar verildiği ve kararda;
◦ "...İzmir ve Manisa illerinin toplumsal ve ekonomik ilişkiler açısından bağdaşık bir mekânsal bütün olarak aynı bölge kapsamında birlikte ele alınması birçok açıdan anlaşılabilir bir planlama kararıdır. Ancak, dava konusu anlaşmazlıkta planlama alanı içinde bu iki ile eklenen Kütahya ilinin İzmir ili ile olan ekonomik ilişki düzeyinin Manisa ile karşılaştırılamayacak denli zayıf olduğu açıktır.
◦ ...Tarım Havzaları tanımlarından görüldüğü gibi, İzmir ve Manisa daha benzer özellikler gösterirken, Kütahya Manisa' nın dağlık yöreleriyle Uşak, Afyon ve Bilecik ile aynı tarım havzası içinde görülmektedir.
◦ ...Kütahya ilinin, plan açıklama raporunda belirtilen, gerek ekonomik gerekse aynı havzada konumlanma gerekçeleri açılarından bakıldığında, akarsu havzaları, tarım havzaları, ulaşım ilişkileri ve iktisadi sistem açılarından dava konusu planın planlama bölgesine dahil edilmesinin yerinde bir planlama kararı olduğu söylenemez.
◦ ...İzmir-Manisa-Kütahya illerini kapsayan alanın coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel özellikler açısından benzerlikler göstermediği, istatistiki bölge Düzey-2 kapsamında, Manisa Alt Bölgesinin yer almasına karşın, Düzey-3 'te Manisa- Afyon- Kütahya illerinin yer aldığı, bu nedenle Kütahya İli'nin İzmir ve Manisa ile birlikte planlanmasının mutlak anlamda zorunlu olmadığı ...dava konusu Planın İzmir- Manisa- Kütahya illerini kapsar şekilde planlanmasının uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. "
ifadelerine yer verildiği; bu kapsamda Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile ilgili olarak iptal kararının gereğinin yerine getirilmesi ile kararın gerekçesinde bahsedilen istatistiki bölge ve havza bütünlüğü hususlarındaki şekil eksikliği ve mevzuata aykırı hususların giderilmesi gerekliliği doğduğu ve bu kapsamda istatistiki bölgelere uygun olarak 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca, bölge bazında iki il sınırını kapsayan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının 23.06.2014 tarihli, 9948 sayılı olur ile onaylandığı; söz konusu karara dayanak bilirkişi raporunu düzenleyen alanında yetkin ve uzman kişiler tarafından İzmir-Manisa illerinin birlikte planlanmasında herhangi bir aykırılık bulunmadığının açıkça belirtildiği ve bu husus yargı organı eliyle de karara bağlanmış iken davacının bu iddiasına itibar edilmesinin mümkün olmadığı,
• Plan üzerinde yer alan kullanım kararlarının ilgili kurum/kuruluş verileri, ilgili yerel idarelerin talepleri ve üst ölçek plan yapım tekniği kapsamında değerlendirilerek, oluşan çıkarımların sonrasında fiziki plana dönüştürüldüğü, üst ölçekli planın iptal edilmesinden sonra geçen plansız dönemde, yerel idareler tarafından onaylanan alt ölçekli planların da yok hükmünde sayılmasının, yöre halkının ve bölgeye yatırım yapanların mağdur olmamaları açısından da önemli bir husus olduğu,
• Dava konusu Plana ilişkin Plan Açıklama Raporu incelendiğinde görüleceği üzere, planın amacı, hedefleri, stratejileri, ilkeleri ve politikalarının açıkça ortaya konulmuş olduğu ve davacının iddiasının mesnetsiz olduğu,
• Plan Açıklama Raporunda, İzmir-Manisa illerinden oluşan planlama bölgesini kapsayan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında temel amacın yaşanan hızlı ve kontrolsüz kentleşmenin, parçacı ve sektörel planlamanın yarattığı sorunların ortadan kaldırılması, kentleşme ve sanayileşmenin kontrollü gelişiminin sağlanması, gelişmelerin sürdürülebilir kılınması, ekolojik dengeyi bozacak olası etkilerin engellenmesi, 2025 yılına kadar kültürel ve doğal değerlerin korunmasını sağlayacak biçimde gelişmenin yönlendirilmesi olduğunun belirtildiği,
• İzmir - Manisa Çevre Düzeni planlamasının temel hedeflerinin ise;
◦ Planlama Bölgesini oluşturan alan bütününde koruma-kullanma dengesini gözetmek,
◦ Doğal, kültürel, tarihsel, sosyal ve ekonomik değerlerini korumak ve geliştirmek,
◦ Bölge bütününde gelişme olanakları ve iç dinamikler doğrultusunda, yerleşme düzeni ve kademelenmesini oluşturmak,
◦ Koruma-kullanma dengesi gözetilerek, sektörel olanakların değerlendirilmesini ve geliştirilmesini sağlamak,
◦ Alıcı ortamlarda (su, toprak ve hava) var olan kirlenmenin giderilmesi ve yeni kirlenmelerin oluşmasını önleyecek kararları geliştirmek,
olarak ifade edildiği,
• Planlama ilkelerinin ise; Plan Hükümlerinin 5 sayılı hükmünde "Koruma İlkeleri", "Geliştirme İlkeleri" ve "Planlama İlkeleri" başlığı altında ayrıntılı olarak belirlendiği, davacının neden böyle bir isnatta bulunduğunun anlaşılamadığı,
• Dava konusu Planın mahkeme kararı üzerine gerçekleştirildiği, söz konusu karardaki gerekçeler doğrultusunda Plan Hükümlerinin yeniden oluşturulduğu, daha önce Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planının hazırlanması aşamasında yapılmış olan çalışmalar kapsamında yapılan yerel araştırma ve belirlemelerin yanı sıra, kurumsal verilerin ve literatür bilgilerinin derlenmesi, analiz çalışmalarının sonuçlandırılması, sentezlerin üretilmesi, doğal, yasal ve yapay eşiklerin saptanması ve planlama bölgesi içindeki yerleşmelerde ve yerleşmelerin çevresinde yaşanan sorunların, sahip olunan yerel olanakların saptanması sonrasında elde edilen bilgilerin de dikkate alınarak dava konusu planın hazırlandığı, bu nedenle Danıştay kararının gerekçeleri gözetildiğinde, davacının iddia ettiği gibi, yeniden yerinde inceleme gibi fiziksel çalışmalar ve bir takım araştırmalar yapılması, ilgili kurumlardan görüş alınmasını gerektiren herhangi bir durumun bulunmadığı,
• Dava konusu planın davacı taraf tarafından yeterince incelenmeden, hiçbir haklı gerekçeye dayandırılmadan eleştirilmekte olduğu, Plan hükümleri incelendiğinde, dava konusu çevre düzeni planı çalışmasında, koruma-kullanma dengesini gözeten, alt ölçekteki planları yönlendirecek, uygulanabilir bir üst ölçekli planın üretilmesine çalışıldığı ve planda yer alan tüm kararların yöre halkı ile birlikte kamu yararının gözetilerek belirlendiğinin açıkça görüleceği,
• Danıştay Altıncı Dairesinin 26.12.2012 tarihli kararı ile dava konusu planın onaylandığı 23/06/2014 tarihine kadar yaklaşık 18 aylık bir süre geçmiş olduğu, bu sürenin "bugünden yarına" denilemeyecek kadar uzun bir süre olduğu, 14/08/2009 tarihli İzmir-Manisa-Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptal edilmesi üzerine gerek Anayasa'nın 138. maddesi gerekse 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinin birinci fıkrası uyarınca idarenin mahkeme kararlarına uyma yükümlülüğü bulunduğundan, Mahkeme kararının gerekçesi doğrultusunda yeni bir plan yapılmasının yeterince sağlam bir gerekçe olduğu
• İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı sınırları içinde kalan alanların bir bölümünün, ülke ölçeğinde önemli kentsel gelişmelerin yaşandığı yerleşmeler olmalarının yanı sıra verimli tarım alanlarının korunması ile kentsel ve endüstriyel gelişme çelişkisinin somut olarak gözlendiği yerlerden olduğu, planlama bölgesi içinde kalan her iki il sınırları içindeki alanların, gerek İzmir merkezli ekonomik ilişki ağı nedeniyle ve gerekse Gediz ve Bakırçay gibi birden fazla il sınırı içinden geçen akarsu havzalarında konumlanmadan kaynaklanan, sorunlarda ve üretilecek çözümlerde ortaklaşma nedeniyle, yönetsel sınırlardan bağımsız mekânsal bir bütün oluşturmakta olduğu,
• Planlama bölgesi içindeki yerleşmelerin, içinde konumlandıkları verimli havzaların doğal ve ekonomik değerlerinin sahibi olmalarının yanı sıra, tarihten günümüze aynı bölgede yaşamış halkların bıraktığı kültürel zenginliğin de mirasçısı durumunda olduğu,
• Planlama bölgesi içindeki alanların bir bölümünde yaşanan gelişmelerin, aynı havza içindeki bir başka alan için sorun kaynağına dönüşebilmekte, koruma-kullanma dengesini gözeten bütüncül planlama kararlarının eksikliği tüm bölge sınırları içinde hissedilmekte olduğu,
• Ülkemizde, bölgesel ölçekte, bütüncül planlama çalışmalarının günümüze dek gerçekleştirilememiş olması ve planlamaya ilişkin yetki kullanımında, yerel yönetimlerin yanı sıra sektörel olarak yetkilendirilmiş (Organize Sanayi, Turizm, Özelleştirme gibi) kurumların çokluğu nedeniyle yaşanan parçalanmanın, sorunların ortadan kaldırılmasının aracı olması gereken planlamanın da sorun kaynağına dönüşmesine neden olduğu.
• Bu nedenlerden dolayı, İzmir ve Manisa illerinin birlikte planlanmasının yerinde bir yaklaşım olduğu. Nitekim mezkûr Danıştay kararına esas bilirkişi Raporu'nda da; "... İncelememiz göstermiştir ki; Küçük Menderes, Gediz ve Bakırçay havzaları açık olarak İzmir ve Manisa'nın aynı havza içinde olduğunu göstermektedir. ...ifadelerine yer verildiği,
• İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, sadece bu iki il için oluşturulan strateji ve ulaşım sistemini kapsamadığı, planlama çalışması yapılmaya başlanmadan önce elde edilen kurum/kuruluş verileri kapsamında analizlerin yapıldığı ve plana yansıtıldığı, İzmir-İstanbul ulaşım bağlantısı ya da İzmir-Aydın demiryolu güzergahındaki değişiklik, tarım ve sanayi ürünlerinin hızlı ve zamanında sevkiyatının yapılması ve İzmir Limanının güçlendirilmesine yönelik Lojistik Merkezler oluşturulduğu, söz konusu bu tür kararların sadece İzmir ve Manisa illerini değil, Türkiye ekonomisini olumlu etkileyecek nitelikte kararlar olduğu,
• Plan Hükümleri'nin 7.16. sayılı maddesinde "Alt ölçekli planların hazırlanması aşamasında, ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınması ve plan ölçeğinin gerektirdiği detayda mevzuata uygun jeolojik etütlerinin yapılması zorunludur." hükmüne yer verildiği, buna göre imar planına esas "Jeolojik Jeoteknik Etüt" çalışmalarının alt ölçekli planların hazırlık sürecinde yapılacağının açıkça hükme bağlandığı,
• Plan Hükümleri'nde "termal tesislerden kaynaklanan atık suyun nasıl bertaraf edileceğine ilişkin bir hükme yer verilmemiş olmamasının atıksuların gelişigüzel şekilde bertaraf edilebileceği anlamına gelmemekte olup, zaten ilgililerin atıkları çevre mevzuatı kapsamında belirlenen esas ve usullere uygun olarak bertaraf etme yükümlülüğü bulunduğu belirtilmektedir.
Bilirkişi raporunda;
"Çevre ve Orman Bakanlığı'nca 20.09.2010 tarihinde onaylanan İzmir- Manisa- Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptaline ilişkin olan Danıştay 6. Dairesinin 26.12.2012 tarihli ve E: 2010/786, K:2012/8225 sayılı kararında vurgulanan konular “Kütahya ilinin kapsam içinde tutulmasının bu üç ilin ekonomik-sosyal-coğrafi bütünlük göstermemesi ve istatistiki bölge sınıflandırmasına uymaması nedeniyle tutarsız bir plan yaklaşımı barındırdığı; bu ölçekteki bir planın strateji ve politika oluşturan bir plan niteliğinde olması gerekirken bir strateji planından çok alt ölçekli planların konusuna girecek biçimde içeriğe sahip olduğu; planın vizyonu, amacı, hedefleri, stratejileri, ilkeleri ve politikalarını açıklayan ve bunlar doğrultusunda belirlenen nüfus projeksiyonlarına, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı bir plan açıklama raporu olmadığı.” şeklindedir.
Dava konusu plan incelendiğinde Kütahya ilinin kapsam dışına alınmasıyla ve İzmir-Manisa illerini kapsayan bir planlama yapılmasıyla iptale konu ilk gerekçenin ortadan kalkmış olduğu; ayrıca planın kapsamlı bir plan açıklama raporunun da bulunduğu görülmüştür.
Planın stratejik bir plan olması yönündeki iptal gerekçesine ilişkin olarak ise, Plan Açıklama Raporunda "Kapsam" başlığı altında "Bu çevre düzeni planı; İzmir-Manisa illeri bütününden oluşan planlama bölgesi içinde, planın amacına yönelik mekânsal kararlar, politikalar ve stratejileri kapsamaktadır" ifadesi ile planın mekânsal stratejik plan niteliği olduğu vurgusu yapılmış; bu başlık öncesinde yer alan "Amaç" başlığı ile "Hedefler" başlığı altında da genel politikalardan bahsedilmiştir. Planın stratejik plan niteliği ile gösterim dili ve içeriği konusuna ilişkin değerlendirme ilerleyen bölümde kapsamlı olarak yapılacaktır.
Burada belirtilmesi gereken konu davaya konu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında, önceki Mahkeme kararlarında iptal gerekçesini oluşturan unsurların bulunmadığıdır; dolayısıyla anılan mahkeme kararlarına aykırılık saptanmamıştır.
Daha önce Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yapılan planlarda İzmir, Manisa ve Kütahya illeri bir arada ele alınarak bir bölge olarak kabul edilmiş ve 1/100.000 ölçekli plan buna göre yapılmış; ancak açılan davalar ve bu kapsamda hazırlanan bilirkişi raporları sonucunda bu üç ilin mekânsal, ekonomik ve coğrafi olarak bir bütünlük teşkil etmediği; havza veya bölge tanımı içermediği, bu üç il içinde İzmir ve Manisa illeri için böyle bir ilişkinin söz konusu olabileceği ancak Kütahya ilinin de plan kapsamına katılmasının gerekçesi olmadığı yönünde mahkeme kararı verilerek plan iptal edilmiştir.
Dolayısıyla davaya konu planın kapsamının İzmir ve Manisa illeri olması anılan mahkeme kararı ve bu karar kapsamında yapılmış olan bilirkişi incelemesinin sonuçlarıyla uyumludur. Mahkeme kararlarının yanı sıra ülkemizdeki akademik çevrede, kentsel ve bölgesel çalışmalar kapsamında üretilen araştırma ve yayınlarda da İzmir ve Manisa illerinin birlikte "çalışan", yani ekonomik ve sosyal bütünleşme göstererek kent ekonomisinin birlikte işlediği, bu açıdan bütünlük gösteren ve "kent-bölge" oluşumu izlenen kentler olduğu sıkça tartışılmıştır. Bununla beraber bu iki kent coğrafi öğeler, akarsular, vadiler açısından da idari sınırların ötesine geçen bir coğrafi bölgeyi içermektedir.
Bu nedenlerle iki kentin beraber planlanması ve bu doğrultuda planın kapsamı ve plan sınırları şehircilik ilkeleri ve planlama esasları açısından doğrudur.
Davaya konu planın bu iki ili kapsayacak şekilde yapılmasına ilişkin olarak Plan Açıklama Raporunda gerekçeler de sunulmakta olup, bunların da yukarıdaki saptamalarla koşut olduğu görülmektedir:
"İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı sınırları içinde kalan alanların bir bölümü, ülke ölçeğinde önemli kentsel gelişmelerin yaşandığı yerleşmeler olmalarının yanı sıra verimli tarım alanlarının korunması ile kentsel ve endüstriyel gelişme çelişkisinin somut olarak gözlendiği yerlerdendir. Planlama Bölgesi içinde kalan her iki il sınırları içindeki alanlar, gerek İzmir merkezli ekonomik ilişki ağı nedeniyle ve gerekse Gediz ve Bakırçay gibi birden fazla il sınırı içinden geçen akarsu havzalarında konumlanmadan kaynaklanan, sorunlarda ve üretilecek çözümlerde ortaklaşma nedeniyle, yönetsel sınırlardan bağımsız mekânsal bir bütün oluşturmaktadır.
Planlama Bölgesi içindeki yerleşmeler, içinde konumlandıkları verimli havzaların doğal ve ekonomik değerlerinin sahibi olmalarının yanı sıra, tarihten günümüze aynı bölgede yaşamış halkların bıraktığı kültürel zenginliğin de mirasçısı durumundadır. Planlama Bölgesi içindeki alanların bir bölümünde yaşanan gelişmeler, aynı havza içindeki bir başka alan için sorun kaynağına dönüşebilmekte, koruma- kullanma dengesini gözeten bütüncül planlama kararlarının eksikliği tüm bölge sınırları içinde hissedilmektedir. Ülkemizde, bölgesel ölçekte, bütüncül planlama çalışmalarının günümüze dek gerçekleştirilememiş olması ve planlamaya ilişkin yetki kullanımında, yerel yönetimlerin yanı sıra sektörel olarak yetkilendirilmiş (Organize Sanayi, Turizm, Özelleştirme gibi) kurumların çokluğu nedeniyle yaşanan parçalanma, sorunların ortadan kaldırılmasının aracı olması gereken planlamanın da sorun kaynağına dönüşmesine neden olmaktadır...." (İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Plan Açıklama Raporu, sf.1)
Çevre düzeni planları uygulama ve nazım imar planlarından farklı olarak üst ölçekte bir bölgenin veya kentin genel ve başlıca mekânsal stratejilerinin belirlendiği planlardır. Mekânsal stratejiler ise en temelde gelişme stratejileri ve koruma stratejileri olup, planlama yazınında "koruma - kullanma" dengesi terimiyle de ifade edilir. Bir strateji planında çevresel ve doğal değerler, tarihi ve kültürel miras değerleri veya tarımsal üretim değeri nedeniyle korunacak alanlar kesin biçimde belirlenerek bunların korunmasına ilişkin plan önerileri geliştirilirken, yerel ve/veya ülkesel ekonomik kalkınma açısından önemli gelişme odakları belirlenerek buralarda da mekânsal gelişme ve büyüme stratejileri, yatırım kararları planda ifade edilir. Böylece koruma - kullanma dengesi aslında ekonomik kalkınmanın çevresel değerleri koruyarak gerçekleşmesini öngörür ve çevre koruma ile ekonomik büyümeye olan bu bütünleşik yaklaşım dünya yazınında sürdürülebilir kalkınma paradigması olarak bilinmektedir.
Dava dilekçesinde çeşitli maddelerine gönderme yapılan, 11 Kasım 2008 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan, Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik şu anda yürürlükte olmamakla beraber, imar mevzuatımızda çevre düzeni planına ilişkin tanımlamaları tarihsel süreç içinde anlamak açısından önemli olduğundan burada kısaca ele alınacaktır. Yönetmelik kapsamında yukarıda belirtilen çevre koruma ve ekonomik kalkınma konularına vurgu yapılmış, Yönetmeliğin amacı "ülkemizin sahip olduğu doğal, tarihi ve kültürel zenginliğin korunarak kalkınma planları ve varsa bölge planları temel alınarak, ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan veren, genel arazi kullanım kararları ile bunlara ilişkin strateji ve politikaları oluşturmak ve çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar planlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekteki çevre düzeni planlarının hazırlanmasına, hazırlattırılmasına, onaylanmasına, izlenmesine, denetlenmesine ve bu planlar üzerinde yapılacak değişikliklere ilişkin usul ve esasları düzenlemek" olarak tanımlanmıştır. Bu yönetmelikte planın niteliği; kalkınma planları ve varsa bölge planlarını temel alarak rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlayan, kirliliğin oluşmadan önce önlenebilmesi, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları ve bunu sağlayacak arazi kullanım kararlarını belirleyen, tarihi, kültürel ve doğal çevrenin korunması ve geliştirilmesine yönelik genel hedefleri, ilkeleri, stratejiyi ve politikaları belirleyen; karar ve hükümleriyle alt ölçekli planları yönlendiren, plan kararları açısından ekosistem bütünlüğü, arazi kullanım sürekliliğini sağlayan, sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada düşünülmesini sağlamak üzere, korunması gereken alanlara ilişkin politika ve stratejileri belirleyen üst ölçekli plan olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlar da koruma-kullanma dengesine ve sürdürülebilirlik yaklaşımı içinde ekolojik alanlara yönelik koruma politikalarına vurgu yapmaktadır.
Anılan yönetmelik 14.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği ile yürürlükten kalkmıştır. Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği Çevre Düzeni Planını "Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan plan" şeklinde tanımlamaktadır
Ayrıca Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliğinde çevre düzeni planları hazırlanırken dikkat edilecek konular şu şekilde sıralanmıştır:
a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması,
b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması,
c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi,
ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi,
d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi,
e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması,
f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi,
g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması,
ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması,
h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması.
Bu tanımlarda dikkatle değerlendirilmesi gereken çeşitli vurgular bulunmaktadır. Yine sürdürülebilir kalkınma amacı doğrultusunda ekolojik ve ekonomik kararların uyumu ve bütünleşmesi gereğine vurgu yapılmış; tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi amacının önemli olduğu vurgulanmış; doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması gereği, ayrıca çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması gereği belirtilmiştir. Korumacı yaklaşımın yanı sıra elbette gelişmeye yönelik strateji ve politikalar da çevre düzeni planlarında belirlenecektir. Bunun için yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması gerektiği belirtilmiş; ayrıca ulaşım ağlarına ilişkin olarak güzergâhların genel olarak belirlenmesi gereği üzerinde durulmuştur. Gerek ulaşım kararlarıyla bütünleşik olarak, gerekse çevre koruma konularıyla ilişkili biçimde ele alınarak arazi kullanım kararlarının verilmesi de çevre düzeni planının konusu olarak belirtilmiş; ancak arazi kullanım kararlarının bu planlarda imar planlarındaki gösterimden farklı olarak, şematik ve grafik dil kullanılarak belirtileceği de yönetmelikte tarif edilmiştir.
Mevzuattaki tanımlamalar da dikkate alındığında, çevre düzeni planının koruma ve kullanma dengesini gözeterek ekolojik duyarlılık içinde ekonomik ve kentsel gelişmeyi yönlendiren, gerektiğinde denetleyen ve kısıtlayan, bu doğrultuda koruma konusu ile gelişme/büyüme konusundaki temel plan stratejilerini belirleyen, bunlara yönelik politikalar üreten bir plandır. Arazi kullanım kararları ile ulaşım kararları da çevre düzeni planında koruma ve gelişme/büyümeye ilişkin stratejiler doğrultusunda şekillendirilmeli, ancak uygulamaya esas olacak ayrıntıda değil, şematik ve grafik dil ile ifade edilmelidir. Dolayısıyla arazi kullanım kararlarına ilişkin olarak bir büyüme yani yeni gelişme olup olmayacağı, büyümenin yönünün ne olacağı gibi genel stratejiler belirtilmeli, ulaşım kararlarında da yeni bir yatırım olup olmayacağı, güzergahın konumunun (uygulamaya esas değil) yaklaşık konumu, yol kademelenmesine ilişkin genel stratejiler gösterilmelidir.
Davaya konu Çevre Düzeni Planı bu çerçevede 3 başlık altında incelenmelidir:
• Planın stratejik plan belgesi niteliğinde olup olmadığı;
• Plan dilinin biçim olarak bu ölçekte çevre düzeni planının sunması gereken genelliğe ve ifade biçimine sahip olup olmadığı;
• Plan kararları incelendiğinde ekolojik duyarlılık ile ekonomik kalkınma stratejilerini dengeleyen, koruma-kullanma dengesini sağlayan bir plan olup olmadığı.
Dava konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planının Plan Açıklama Raporunda "Amaç" başlığı altında şu açıklamalara yer verilmiştir:
"İzmir-Manisa illerinden oluşan planlama bölgesini kapsayan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'nda temel amaç; yaşanan hızlı ve kontrolsüz kentleşmenin, parçacı ve sektörel planlamanın yarattığı sorunların ortadan kaldırılması, kentleşme ve sanayileşmenin kontrollü gelişiminin sağlanması, gelişmelerin sürdürülebilir kılınması, ekolojik dengeyi bozacak olası etkilerin engellenmesi, 2025 yılına kadar kültürel ve doğal değerlerin korunmasını sağlayacak biçimde gelişmenin yönlendirilmesidir. Planlama Bölgesi içindeki alanlarda saptanan, günümüzde var olan arazi kullanım desenine, geliştirilmiş olan parçalı ve sektörel planlama kararlarına bir bütün olarak bakıldığında, belirlenen temel amaca uygun olarak gerçekleştirilecek bir üst ölçekli planlama çalışmasının önemi ve gecikmişliği daha net olarak algılanmaktadır. Bu nedenle, geçmişte gerçekleşmiş/engellenememiş uygulamaların, olumsuz sonuçlarının ortadan kaldırılması, olumsuz sonuçlara yol açma olasılığı belirlenen planlama ve yer seçim kararlarına yönelik önlemlerin geliştirilmesi de Çevre Düzeni Planı çalışmasının amaçları arasında yer almaktadır."
Planın sürdürülebilirlik konusuna vurgu yaptığı, ekolojik dengeyi korumanın önemli bir amaç olarak belirlendiği, koruma-kullanma dengesi vurgusunun plan açıklama raporunda yer aldığı görülmektedir.
Plan Açıklama Raporunda "Hedefler" başlığı altında ise aşağıdaki maddeler sıralanmıştır:
• Planlama Bölgesini oluşturan alan bütününde koruma-kullanma dengesini gözetmek,
• Doğal, kültürel, tarihsel, sosyal ve ekonomik değerlerini korumak ve geliştirmek,
• Bölge bütününde gelişme olanakları ve iç dinamikler doğrultusunda, yerleşme düzeni ve kademelenmesini oluşturmak,
• Koruma-kullanma dengesi gözetilerek, sektörel olanakların değerlendirilmesini ve geliştirilmesini sağlamak,
• Alıcı ortamlarda (su, toprak ve hava) var olan kirlenmenin giderilmesi ve yeni kirlenmelerin oluşmasını önleyecek kararları geliştirmek.
Davaya konu planın plan paftası ve gösterimleri incelendiğinde, koruma alanlarına ilişkin temel stratejilerin gösterildiği ve koruma kararlarının oluşturulduğu gözlenmektedir. Sektörel gelişim açısından da sanayi bölgeleri, teknoloji bölgeleri, lojistik merkezleri, üniversiteler gibi bu ölçekte stratejik öneme sahip konular planda gösterilmektedir. Bununla beraber, bu planın temel stratejisinin veya stratejilerinin ne olduğu konusunun plan açıklama raporundan da plan paftalarından da net biçimde algılanamadığını belirtmek gerekir. Çok genel ifadelerle, daha önemlisi mekânsal tanımlar ile sektörel tanımlamalar olmaksızın hedefler konmuştur. Ekolojik dengenin korunması, koruma-kullanma dengesinin gözetilerek sektörel olanakların değerlendirilmesi ve geliştirilmesi, kirlenmenin önlenmesi oldukça genel hedeflerdir. Bunları stratejiye dönüştürmek için, plan alanının hangi bölgesinde hangi mekânlarda korumanın başlıca strateji olduğu; hangi mekânlarda gelişme (kullanma) stratejisinin destekleneceği, bunun hangi sektörlerin büyümesiyle olacağı biçiminde net strateji açıklamaları yapılmamıştır.
Plan raporunda belirtilen hedeflere hangi stratejilerle ulaşılacağının belli olmaması bir eksikliktir ve planın bir stratejik plan belgesi olarak okunmasını zorlaştırmaktadır. Bununla beraber, genel koruma-kullanma dengesi vurguları, sürdürülebilir gelişme hedefi, ekolojik koruma gibi genel vurgular nedeniyle çevre düzeni planı niteliği taşıdığı söylenebilir.
Dava konusu planın gösterim dili olarak ise genel stratejilerin ve politikaların ifade edildiği şematik bir gösterim ve notasyonların bulunduğu bir plan olduğu gözlenmekle beraber, yer yer bu ölçeğin ayrıntı düzeyini aşan ve stratejik bir anlamı olmayan, bu ölçekte bir stratejik kararın konusu olmaması gerektiği halde yeni bir plan kararı olarak bu plan ile getirilmiş olduğu vurgusu yapılan yerler de vardır. Bunlar genellikle kentsel gelişme alanlarına ilişkin kararlar olup, aslında taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının temelinde büyük oranda bu gösterim sorunu yatmaktadır.
Bu tür gösterim sorunları örneğin bir kırsal yerleşim alanında aşırı ayrıntılı bir gelişme alanı "biçimi" tarif edilmesi gibi durumlarda mevcuttur. Genel bir gelişme yönü ve büyüklüğü tarif etmek yerine, çok ayrıntılı olarak gelişmenin "formu" tarif edilince, parsel bazında bir karar getirildiği algısı oluşmaktadır. Oysa 1/100.000 ölçekli plan bilindiği gibi üzerinden ölçü alınıp parsel bazında tartışmalara konu edilmemesi gereken planlardır. Bu davada bu tür konuların sıkça ortaya çıkmış olması, plan gösteriminde yer yer çevre düzeni planında olması gereken genelliğin aşılarak ayrıntı düzeyinin çok yüksek biçimde verilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bir kırsal yerleşimin kentsel dokuyla bütünleşeceği, önemli bir mekansal büyüme göstereceği gibi bir karar stratejik karar olabilir ve çevre düzeni planının konusu edilebilir; ancak bu gelişmenin biçiminin ayrıntılı biçimde neredeyse parseller temel alınarak tarif edilmesi yer yer çevre düzeni planının genellik düzeyini ve şematik dilini olumsuz etkilemekte, imar planı ölçeğinde uygulamanın nasıl yapılacağını tarif eden bir plan niteliği kazandırmaktadır.
Bu noktada belirtmek gerekir ki, bu yaklaşım ülkemizdeki pek çok çevre düzeni planında görülmektedir. Bu planlarda hem şematik biçimde notasyonlarla, taramalarla, sınırlar bölgesel ölçekte kesinlik kazandıysa net sınırlar gösterilerek koruma kararları verilmekte, gelişmeye dair olarak da büyük alan kullanımları, gelişme yönleri belirtilmekte; ancak bunun yanı sıra kimi stratejik önemi olmayan konularda da aşırı ayrıntı düzeyine girilebilmektedir.
Bu genel saptama kapsamında, Bilirkişi Kurulumuz, yer yer aşırı ayrıntıda tanımlanan gelişme alanı gibi gösterimler olmasına rağmen, bu durumun genellikle stratejik önemi daha düşük konular kapsamında olduğu, planın genel bir şematik dili bulunduğu görüşünde olup, bu yöndeki eksikliklerin planın gösterim dili nedeniyle iptalini gerektiren bir konu olarak değerlendirmemiştir.
Dava konusu Çevre Düzeni Planının Plan Açıklama Raporunda ekolojik değerlerin korunması konusuna vurgu yapılmakta ve koruma-kullanma dengesinin kurulması yönünde plan hedefleri net biçimde konmaktadır. Bu durumun mevzuattaki tariflere uyumu açısından olumlu olduğu yukarıdaki bölümde belirtilmiştir. Ancak planın mekansal kararları plan paftası üzerinde incelendiğinde koruma-kullanma dengesi açısından plan açıklama raporundaki bu ana amaç ve hedefler ile tutarsız yaklaşımlar olduğu saptanmıştır. Bunlar planın bazı bölgelerinde plan kararlarının yeniden gözden geçirilerek revizyon yapılmasını gerektirmektedir. Bu alanlardan biri Aliağa bölgesidir. Bu konu bir sonraki bölümde kapsamlı bir şekilde ele alınacaktır. Bunun dışında da aşağıda değinilen bazı alanların öne çıktığı söylenebilir.
Torbalı İlçesi Pancar yerleşiminde verimli tarımsal alanların yoğun olduğu bölgede bu tarımsal değerin ve üretimin korunması ve sürdürülmesi gerekirken, bu yapılmayarak aşırı büyüklükte bir sanayi alanı öngörülmektedir. Bu plan kararının tarımsal alanın korunması stratejisinin (en az sanayi üretiminin desteklenmesi kadar) öncelikli olması gereken bu bölge için doğru bir karar olmadığı, koruma-kullanma dengesinin de zedelenmesine yol açtığı görülmektedir.
Kemalpaşa bölgesinde davaya konu plan mevcut yerleşimin kat kat üzerinde yeni gelişme alanları önermiştir. Dolayısıyla planın stratejik bir karar olarak Kemalpaşa ilçesinde önemli bir büyüme öngördüğü anlaşılmaktadır. Oysa bölge verimli ve değerli tarım alanlarıyla çevrilidir. Planın aşırı büyüme öngördüğü bu yerde söz konusu yeni gelişme alanları tarımsal üretimin gözden çıkartılması pahasına sağlanacaktır. Bu nedenle, Bilirkişi Kurulumuz bu bölgede Kemalpaşa yerleşiminin mevcut yerleşik alan büyüklüğü de dikkate alınarak, buna oranla daha gerçekçi, daha sınırlı büyüklükte, ve böylece mekanı daha etkili kullanarak tarımsal alanların da korunmasını ve sürdürülmesini sağlayacak biçimde kentsel gelişme alanı kararlarının gözden geçirilmesi ve değiştirilerek açılan alanların azaltılması gerektiği görüşünü ortaya koymuştur. Aksi taktirde bu bölgede kourma-kullanma dengesi ve sürdürülebilir gelişme sağlanamamaktadır.
Benzer şekilde Menderes yerleşim alanının davaya konu planda önemli ölçüde büyümesi öngörülmüş; mevcut yerleşik alanın neredeyse bir buçuk katı büyüklüğünde yeni gelişme alanı önerilmiştir. Burada demiryolu ve havayolu gibi önemli odak yaratacak altyapılar bulunmaktadır ve değerlendirilmelidir; ancak aynı zamanda burada baraj ve su toplama havzasının yanı sıra tarımsal alanların varlığı nedeniyle koruma-kullanma dengesinin gözetilmesi önemli bir konudur.
Yine benzer şekilde Urla İlçesi, İçmeler Mahallesi ile Torasan Mahallesinde mevcut yerleşimlerin kat kat üzerinde yeni gelişme alanları öngörülürken, tarımsal değeri olan alanlar gözden çıkartılmıştır. Sürdürülebilir gelişme ile koruma-kullanma dengesi sağlanamamaktadır.
Burada yer alan örnekler üzerinden vurgulanmak istenen davaya konu planın bazı hassas bölgelerde aşırı büyüklükte gelişme odakları yaratmakta olduğu, bu nedenle sürdürülebilirlik amacına, koruma-kullanma dengesini sağlama hedefine ulaşamadığıdır. Bu durum hem ilgili mevzuatta tanımlanan çevre düzeni planlarının temel amaçlarına uyumsuzluk olarak değerlendirilmektedir, hem de planın kendi açıklama raporuna aykırı düşmekte, planın iç tutarlılığını olumsuz etkilemektedir. 10.10.2018 onay tarihli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında yukarıda değinilen problemlere yönelik bazı plan değişiklikleri yapılmıştır. Ancak, değişikliklerin itiraza konu noktalar üzerinden yapılmış olması ve olumsuzluk barındıran tüm alanlarda değişiklik yapılmaması, planın iç tutarlılığındaki problemlerin sürdüğünü göstermektedir.
Dava dosyasında iptali istenen çevre düzeni planına ilişkin olarak davacı idarenin iddialarından biri güncel verilere dayandırılmadığı konusudur. Keşif esnasında tarafımıza verilen bilgiye göre davaya konu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı için yeni bir Plan Araştırma Raporu hazırlanmamış; daha önce Mahkeme kararıyla iptal edilen İzmir-Manisa-Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Plan Araştırma Raporu kullanılmıştır. Dolayısıyla dava konusu planın hazırlık sürecinde Kütahya ili kapsam dışına alınarak İzmir ve Manisa illeri için toplanan veriler kullanılmıştır.
Bu yöntemdeki temel sorun verilerin güncelliğine ilişkindir. 2009 yılında onaylanan İzmir-Manisa- Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planına altlık teşkil eden veriler 2009 yılından önce toplanmış verilerdir. Daha sonra 2012 yılında bu planın yeniden onaylandığı bilinmektedir. Bu aşamada, yani 2012 yılında verilerin güncellenip güncellenmediği hakkında tarafımıza bilgi ve belge verilmemiştir. Eğer 2012 yılında verilerin güncellenmesi söz konusu değilse, davaya konu İzmir-Manisa Planlama Bölgesine ait davaya konu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı 2009 yılı öncesi verilere dayandırılmaktadır ve bunun sağlıklı bir planlamaya altlık teşkil etmesi beklenemez. Davaya konu plan 2014 ve ardından askıya çıkartılarak 2015 yılında onaylanmıştır. İlk onama tarihi olan 2014 yılı temel alınırsa, 2009 yılı öncesi verilere dayandığı için en az 5 yıl "eskimiş" veriler üzerinden plan kararlarının üretildiği sonucu çıkmaktadır.
Nitekim davalı idare Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından dava dosyasına sunulan yanıtlar kapsamında davaya konu çevre düzeni planının iptal edilen Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'nın yerine onaylanmış bir plan olduğu; dolayısıyla yeni bir plan olarak değerlendirilmesinin doğru bir yaklaşım olmadığı; bununla birlikte ilgili kurumlardan varsa güncel olmayan verilerin yenilenmesine yönelik taleplerinin çevre düzeni planı kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Planın stratejilerinin dayandığı verilerin "eskimiş" olması ve güncel olmaması önemli bir eksikliktir ve bunların plan onamasından sonra plana kurumlarca yapılan itirazlar sırasında düzeltilip güncellenecek olması doğru bir planlama yaklaşımı olamaz.
Yeterli ve güncel veri eksikliği davaya konu plana ilişkin neden çok sayıda plan değişikliği yapıldığı konusunu açıklamaktadır. Daha önce belirtildiği üzere, dava konusu planın 2014 yılında onaylanmasından sonra askı sürecindeki itirazlar doğrultusunda değişiklik ve düzeltmeler yapılarak 16.11.2015 tarihinde onaylanan plan üzerinde 4 defa daha değişiklik yapılmıştır. 27.01.2017 tarihinde parsel düzeyinde bir değişiklik ile yapılan bir itiraza ilişkin düzeltme yapılmış; 10.04.2018 tarihinde yine yapılan bazı itirazlara ilişkin olarak plan değişikliği yapılmıştır. 25.07.2018 tarihindeki plan değişikliğinin Toplu Konut İdaresi tarafından verilen bir plan teklifi nedeniyle olduğu anlaşılmakta olup, bu işlemin plana ilişkin bir veri eksikliği veya hatasının giderilmesi amaçlı olmadığı görülmektedir. Ancak 10.10.2018 tarifinde onanan plan değişikliği çok kapsamlıdır ve davaya konu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı üzerinde tam 88 noktada plan değişikliği getirmiştir. Bunlar yapılan itirazların değerlendirilmesi sonucunda yapılan düzeltmelerdir. Plan paftası üzerindeki bu düzeltmelerin yanı sıra, plan hükümlerinde de çok sayıda değişiklik yapılmıştır.
Tüm bu süreç, davaya konu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının onama tarihi olan 23.06.2014 tarihinde yeterli, doğru ve güncel veriye dayandırılmadan yapıldığına işaret etmektedir. Bu sorunu yaratan etkenlerden biri olarak güncellenmiş bir plan araştırma raporunun olmaması önemli bir eksikliktir. 10.10.2018 onay tarihli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında da güncellenmiş bir plan araştırma raporundan bahsetmek mümkün değildir.
Davaya konu planın plan açıklama raporunun 10. sayfasında nüfus kabullerinin nasıl hesaplandığı ile ilgili olarak “Nüfus kabulleri yapılırken, İzmir Merkez Kent kaynaklı saçaklanmalar, bu saçaklanmalardan kaynaklanan nüfus artışı olasılıkları, yerleşmelerin bulundukları bölge içinde sahip olduğu olanaklar ve gelişme eğilimleri dikkate alınmış, yapılmış olan nüfus projeksiyonu değerleri bu eğilimler doğrultusunda ve 2008 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verileri dikkate alınarak planlama kararlarının üretilmesinde esneklik sağlayacak bir kabule dönüştürülmüştür.” ifadesi yer almaktadır. Ayrıca, plan açıklama raporunun 52. sayfasında “Manisa il sınırları içindeki kentsel yerleşmelerde de, 2025 yılı nüfus tahminleri, güncel kentsel yerleşik alan büyüklüğü, hedef yıl için gereksinim duyulan gelişme alanı büyüklüğü ve planlanan gelişme alanı büyüklükleri ile kentsel yerleşik ve kentsel gelişme alanının toplam büyüklüğü ve bu alanın onaylı imar planları ile karşılaştırması yapılmış ve ortaya çıkan sonuçlar aşağıda Tablo- 8'de bir araya getirilmiş ve izleyen bölümde değerlendirilmiştir.” denilmektedir.
Davaya konu planda, 2025 yılında İzmir ve Manisa illerinin ne kadar nüfus çekeceği nüfus projeksiyonları yapılarak hesaplamış ve gerekli alanlar bu hesaplamalardan yola çıkarak önerilmiştir. Burada vurgulanması gereken ilk konu, 2025 yılı nüfus tahminleri yapılırken hangi projeksiyon yönteminin kullanıldığıdır. Hangi nüfus projeksiyon yönteminin kullanıldığı gereksinimden fazla alanın kentsel gelişime açıldığını anlamak için önemlidir. Ayrıca hangi yılların verileri ile nüfus projeksiyonun hesaplandığı önemlidir. Nüfus projeksiyonu için kullanılan veriler ne kadar güncel olursa ve geçmiş eğilimler ne kadar ayrıntılı analiz edilirse geleceği de o kadar gerçekçi tahmin edebiliriz; eski nüfus verileri üzerinden geleceği tahmin etmek veya sadece geçmişe ait 2 yılın nüfus verisi kullanılarak nüfus projeksiyonunu yapmak hatalı gelecek tahminlerinin yapılmasının önünü açar. Dava konusu planın plan açıklama raporunda yer alan "Güncel yerleşik alan yoğunluğu ve benzer gelişme eğiliminin gelecekte de sürmesi durumunda" ifadesinden yola çıkarak 2025 yılı için İzmir kentsel yerleşik alanının tahmini nüfusunun doğrusal bir eğilim modeline bağlı kalınarak verildiği söylenebilir. Plan açıklama raporunda niçin gelecekte bugünküne benzer gelişme eğilimlerinin ve yoğunluklarının aynen sürmesinin beklendiği konusunda bir açıklamaya ya da projeksiyonda hangi modelin kullanıldığına dair bilgiye yer verilmemiştir. Böyle bir varsayımın, İzmir kentsel yerleşiminin ormanlarla ve tarım arazileri ile çevrili olmadığı, şayet bu tür alanlar var ise bu alanların korunması için adımların atılmadığı veya bu tür alanlar yok ise ve nüfus yoğunluğunun kontrol altına alınmak istenmediği koşullarda yerinde bir varsayım olduğu düşünülebilir. Ancak nüfus artışını ön görüp doğrusal eğri modellerine oranla daha az bir nüfus artışını ön gören projeksiyon modelleri de vardır (örneğin pozitif azalan eğri grafiği). Plan Açıklama Raporu'nda İzmir Merkez Kent alanı dışında kalan yerleşimlerin hangi nüfus projeksiyon modeli ile 2025 nüfusu tahminlerinin yapıldığı belirtilmemiştir. Halbuki plan açıklama raporunun bu tür gerekçeleri açıkça sunması gerekmetedir. Bilirkişi Kurulumuz, davalı idare Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın İzmir ili sınırlarındaki Merkez Kent alanı dışındaki yerleşim yerlerinin 2025 nüfusunu hesaplarken doğrusal bir eğim modeli kullandığını ve geçmişteki kentleşme hızı eğilimlerin aynen gelecekte de süreceğini varsaydığını gözlemlemiştir.
Dolayısıyla İzmir ili içinde kalan bütün kentsel yerleşmeler için (Foça, Aliağa, Dikili, Urla, Kemalpaşa, Çandarlı vb.) aynı nüfus projeksiyon modeli gerekçelendirilmeden kullanılmıştır. Bu, farklı yerleşim alanlarının, bulundukları bölge içinde sahip oldukları olanakların (örneğin sanayi gelişimleri) veya eşiklerin (örneğin zeytinlik alanlar, ormanlık alanlar) her yerleşim yeri için aynı olduğu ve her yerleşimin geçmişteki kentleşme dinamiklerinin benzer olduğu varsayımına dayanır (hepsi doğrusal artmakta veya azalmaktadır)- ki bu gerçekçi değildir. Sanayi yatırımları öngörülen bir bölgedeki yerleşmeler ile ekolojik veya tarımsal alanların korunması ilkesinin öncelikli olduğu bölgedeki yerleşmeler için aynı projeksiyon modeli (doğrusal eğri modeli) kullanılmış olması plan stratejilerinin ve kararlarının nüfus projeksiyonunu şekillendirmediği sonucunu ortaya çıkartmaktadır. Bu da planda kullanılan projeksion modelinin ve kabullerin doğruluğunu sorgulatmaktadır.
Davalı idare, Bilirkişi Kurulumuz tarafından değerlendirmesi yapılan başka dosyalara sunduğu savunma yazısında projeksiyon nüfus değerlerinin farklı yöntemlerin ortamaları alınarak yapıldığını ileri sürmüştür; ancak ilgili dosyalardaki değerlendirmelerimiz bunun geçerli olmadığını göstermiştir. Bir an için bu ortalama alma yönteminin gerçekten kullanıldığı kabulü yapılsa bile böyle bir ortalama alma yönteminin gerekçesi yine kabul edilemez. Bunun nedenini tekrarlarsak: her yerleşim yerinin nüfus dinamiği, çevresindeki değer dağılımları (her hangi bir eşik bulundurmayan alanlar, ormanlar, 1. derece doğal sit alanları, vb.), ülke ve bölge ölçeğinde alınan kararların yerleşim yerlerine etkisi (örneğin planın bazı bölümlerinde yer alan yeni ulaşım projeleri ve bu tür projelerin çevreye çekeceği nüfus) farklıdır. Her yerleşim yeri için farklı yöntemlerden elde edilen nüfus değerlerinin ortalamasını almak ile her yerleşim yeri için aynı nüfus projeksiyon modelinin kullanılması arasında hiç bir fark yoktur - her iki yöntem de sorunludur. Bilirkişi Kurulumuzca en doğru yöntem, her yerleşim yerinin birbirlerinden farklı olduğunu kabul etmek, her yerleşimin bu bağlamda ayrı ayrı ele alınması ve her yerleşim yerinin geçmiş dinamiklerine, bölgesel planlama kararlarına, çevresel değerlere, planın hedeflerine bakarak her yerleşim yeri için en uygun nüfus projeksiyon modelinin seçilmesidir. Böyle bir çalışma yapılırsa davaya konu planda yapıldığı gibi her yerleşim yeri için nüfus projeksiyonu hesaplamaları sonrasında ilave bir de nüfus kabülü hesapları yapmak gerekmez düşüncesindeyiz.
Plan Açıklama Raporu'nda açıkça yazıldığı üzere kentsel gelişme alanları hesapları yapılırken hesaplanan nüfus projeksiyonu değerleri sorgusuz sualsiz kabul edilmemiştir. Yapılan Nüfus projeskiyonları sonrasında elde edilen değerlerlerden yola çıkarak nüfus kabulleri yapılmış, kentsel gelişme alanı büyüklüğü hesaplarında bu nüfus kabulü değerleri kullanılmıştır. Burada bir sorun ile karşılaşmaktayız. Plan Açıklama Raporu'nda nüfus projeksiyonları üzerinden nüfus kabulleri yapılırken niçin bazı yerleşimlerin projeksiyon nüfuslarına 5-10 kişi ilave edilirken bazı yerleşimlere 20.000-30.000 kişi ilave edilmiştir bilimsel olarak açıklanmamıştır. Plan Açıklama Raporu her yerleşim yerinin ayrı ayrı ele alındığını söylemektedir. Bu olumlu, olması gereken bir yaklaşımdır. Ancak nüfus projeksiyonunu hesaplarken, gerekçelendirilmeden her yerleşim yerine aynı nüfus projeksiyon modeli ile bir hesaplama yapılıp, sonrasında elde edilen değerler üzerinde her yerleşim yerinin iç dinamiklerine ve bölgesel bazda üretilen projelere bakıp her hangi bir matematekisel modele dayandırılmadan kimi yere 5-10 kişi, kimi yere 500-1000 kişi kimi yere de 20.000-30.000 kişi ilave etmek bilimsel bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşım biçimi niçin örneğin projeksiyon nüfusundan elde edilen nüfus değerinin üzerine bir yerleşim yeri için 3000 kişi ilave edildi de 1000 kişi ilave edilmedi türü soruları sordurtmaktadır. Bu tür bir yaklaşımla elde edilen kentsel gelişme alanı büyüklükleri de tartışma konusu yaratmaktadır.
Plan Açıklama Raporu, Manisa nüfus projeksiyonu verilerinin bir araştırma raporundan alındığını söylemektedir: "Manisa il sınırları içindeki, Manisa merkez belediyesinin yanı sıra ilçe ve belde belediyelerinin 2000 yılı Genel Nüfus sayımına göre nüfusları, 2005 yılı için belirlenen yaklaşık nüfus büyüklüğü ve 2025 yılı nüfus tahminleri araştırma raporundan alınmış. Bu rapora atıfta bulunularak nüfus projeksiyonlarının nasıl yapıldığı açıklanmamıştır. Açıklama Raporunda sunulan bilgilere göre Bilirkişi Kurulumuz, İzmir'den farklı olarak, örneğin Manisa Belediyesi'nin 2025 nüfus tahminleri yapılırken doğrusal bir eğim modeli kullanılmadığını gözlemlemiştir. Plan Açıklama Raporu'nda hangi modelin niçin seçildiği açık değildir. Dahası bu raporda sunulan nüfus projeksiyonlarının dava konusu planın öne attığı amaç ve hedeflerle uyuşup uyuşmadığı da belirsizdir. Kaynağı açıklanmamış başka bir rapordan (bu rapor, iptal edilmiş Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçek Çevre Düzeni Planı'nın Araştırma Raporu da olabilir başka bir araştırma raporu da) elde edilen 2025 yılı nüfus tahminleri üzerinden artış/azalışlar yapılarak Manisa ilinde yer alan her bir yerleşim yeri için nüfus kabullerine ulaşılmıştır. Bu aşamada artışın/azalışın gerekçeleri sunulmuş ancak artış/azalış oranları bilimsel/matematiksel yöntemlere dayandırılarak gerekçelendirilmemiştir.
Özetle, alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen çevre düzeni planlarının, kentsel gelişme alanı büyüklüklerini belirlerken planın amaç ve hedefleri ile bağdaştırılamayan, her yerleşim yerinin kentleşme dinamiklerini aynı görüp aynı nüfus projeksiyon modeli ile nüfus tahminlerini yapan ve bu tahminler üzerinden bilimsel/matematiksel yöntemleri kullanmadan nüfus kabullerini yapan bir yaklaşımla çevre düzeni planlarını hazırlamaması gerektiği kanısındayız. Bu tür bir yaklaşımla hazırlanan planlar gereksinimden fazla (veya az) alanın kentsel gelişim alanı olarak planlandığı iddiasını beraberinde getirmektedir. Çevre düzeni planları gibi üst ölçek planların bilimsel yöntemlere dayanmayan süreçlerle elde edilmesi başta planın koruma ile ilgili amaç ve hedefleri ile uyuşmayan, kamu yararı adına doğru kararların alınmasının önünü tıkayan bir durum yaratmaktadır.
10.10.2018 onay tarihli çevre düzeni planı değişikliğinde plan açıklama raporundaki nüfus projeksiyonu ve nüfus kabullerinin ayrı ayrı gösterildiği tabloların rapordan çıkartılmış, böylelikle çelişkili ifadeler ortadan kaldırılmıştır. Ancak bu yeni durum, daha önce açıkça sorun olarak gözüken noktaları deyim yerindeyse artık görünmez yapmış ve yukarıda değinilen problemlerin giderilmesi yönünde bir müdahale olmamıştır. 10.10.2018 onay tarihli Plan Açıklama Raporu’nda artık hangi yerleşim yerine ne kadar ekleme/çıkarma yapıldı bilgisi paylaşılmadığı için ortada bir sorun var mı değerlendirmesi, eski raporlardakinin aksine, yapılamamaktadır. Davaya konu planın Plan Açıklama Raporu’nda daha şeffaf olan bir yaklaşımın, son plan değişikliği ile birlikte şeffaflığı ortadan kaldırılmış, bu da çeşitli soruları beraberinde getirmiştir. Bilirkişi Kurulumuz, ele alınan planlama bölgesinde yer alan yerleşimlere ilişkin nüfus projeksiyonlarının ve nüfus kabullerinin bir arada açıkça ortaya konmadığı Plan Açıklama Raporu’nun getirildiği bu son durumu oldukça problemli, şeffaflıktan uzak bulmaktadır.
Bilirkişi Kurulumuz, davaya konu planda izlenen ve bilimsel temeller üzerine oturmayan bu nüfus projeksiyon sürecinin, İzmir ve Manisa gibi tarım arazileri ve doğal sit alanları eşsiz ancak kentleşme baskıları ile bu değerlerini giderek kaybeden bir bölgede gereksinimden fazla alanın kentsel gelişime açılması gibi bir sorunu tetiklediği görüşündedir. Benzer problemler 10.10.2018 onay tarihli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında da devam etmektedir.
Nüfus projeksiyonlarına ilişkin bir diğer konu projeksiyonda kullanılan nüfus verilerinin güncel olup olmadığıdır. Dava konusu planın Plan Açıklama Raporunda nüfus projeksiyonu hesaplamaları yapılırken 2000 ve 2008 yılları verilerinin kullanıldığını söylenmektedir. Davalı idare, Plan Açıklama Raporu'nun hazırlandığı 2014 yılı içinde TÜİK'den elde edilebilen en güncel veri olan 2013 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarının kullanıldığını; ancak Plan Açıklama Raporu'nda sehven 2008 yılı ifadesinin yer aldığını belirtmiştir. Elbette bu açıklama doğruysa sadece İzmir ilindeki yerleşim yerlerinin nüfus hesapları yapılırken geçerli olabilir. Ne var ki, dava konusu planın onaylanmasının ardından yapılan kapsamlı değişiklikler doğrultusunda onaylanan 30.12.2014, 16.11.2015 tarihli planların plan açıklama raporlarında bu hatanın düzeltilmediği görülmektedir. 10.10.2018 tarihinde onaylanan Çevre Düzeni Planının Plan Açıklama Raporunda 2017 yılının Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verileri dikkate alınarak 2025 yılı nüfüs projeksiyonlarının yapıldığı ifade edilse de kullanılan yöntem ile ilgili yukarıda değinilen problemlerin devam ettiği anlaşılmaktadır. Yukarıda açıkça alıntıladığımız üzere Plan Açıklama Raporu'nda Manisa Merkez Belediyesi'nin yanı sıra ilçe ve belde belediyelerinin 2025 nüfus tahminlerinin bir araştırma raporundan alındığı ve bu raporun en son 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı verilerini kullandığı açıkça söylenmiştir. 23/06/2014 tarih ve 9948 sayılı Bakanlık Olur'u ile ilk defa onaylanan dava konusu planın 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı verilerini kullanarak 2025 yılı nüfus tahminlerinin yapıldığı bir raporu kullanması kabul edilebilir bir durum değildir. 10.10.2018 onay tarihli çevre düzeni planı değişikliğinde Manisa ili için de 2017 nüfus verilerinin kullanıldığı belirtilse de daha önceki planlarda atıfta bulunulan rapora yeniden atıfta bulunulmuş ve kullanılan yöntem ile ilgili yukarıda değinilen problemlerin çözümü yönünde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.
Güncel olmayan veriler üzerinde çevre düzeni planlarının üretilmemesi gerekir. Bu durum Manisa il sınırlarındaki yerleşimlerin kentsel gelişim alanlarının yanlış, gerçekten uzak, gereksinimden fazla/az hesaplanması riskini doğuracaktır. 10.10.2018 onay tarihli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında 2017 nüfus verileri göz önünde bulundurulmuş olsa da nüfus projeksiyonu yöntemi ile ilgili problemler devam etmektedir." görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Davaya konu çevre düzeni planının kapsamı incelendiğinde, planın yargı kararı uyarınca İzmir ve Manisa illerini kapsayacak biçimde düzenlendiği, anılan illerin coğrafi, ekonomik, toprak, iklim ve bitki özelliklerinin benzerlik gösterdiği, plan açıklama raporunda da ifade edildiği üzere aralarındaki ekonomik ilişki ağı, Gediz ve Bakırçay gibi akarsu havzalarının etrafında konumlanmaları, benzeyen doğal ve kültürel değerleri nedeniyle ortak sorunların varlığı ve çözümlerin de bu kapsamda bir arada ele alınması gerekliliği dikkate alındığında, iki il sınırlarının aynı bölge ve havza olarak tanımlanması diğer bir ifade ile iki ilin bir arada çevre düzeni planı ölçeğinde planlanmasının yerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Davaya konu planın yargı kararının ifası gereği ve yargı kararında belirtilen gerekçelerle tesis edildiği, dava konusu planın kapsadığı İllerin coğrafi, ekonomik, toprak, İklim ve bitki özelliklerinin benzerliği göz önüne alındığında, türdeş bir bölge ve havza olarak tanımlanmasının yerinde olduğu, ülkemizde tüm alanlara ilişkin istatiksel bilgilerin istatistiki bölge (İBB) düzeylerine göre toplandığı göz önüne alındığında, idari sınırların esas alınmasının yanı sıra yönetsel açıdan bir sorun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Çevre düzeni planları varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak, ilgili kurum ve kuruluşlardan elde edilen veriler ve bu veriler kapsamında yapılan analiz, etüt ve araştırmalar sonucunda, bölgesel dinamiklerin ve gelişmelerin dikkate alındığı, sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların birlikte çalışan kararlar olarak değerlendirildiği, tarihi, doğal ve kültürel yapının korunması ve geliştirilmesinin yanı sıra kontrollü kentleşmenin ve gelişmenin hedeflendiği imar planlarını yönlendirecek strateji ve politikaların ve bunun yansıması mekansal kararların üretildiği şematik dili olan bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olan planlardır.
Bu doğrultuda çevre düzeni planında plan kararları oluşturulurken, nüfus projeksiyonlarına göre, yerleşim ve sanayi alanlarının gelişme yönünün belirlenmesi sırasında, tarım alanları, orman alanları, meralar, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapının korunmasına ilişkin kararların dikkate alınması diğer bir ifade ile fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amaçlanır.
Stratejik mekânsal planlama, kentsel gelişimi yalnızca fiziksel gelişim kapsamında ele alan bir yaklaşım değildir. Fiziksel gelişmenin yanı sıra, kentteki sosyal, kültürel, ekonomik, yerel örgütsel gelişime ilişkin stratejileri de içerir. Çevre düzeni planları, bölgesel nitelikte genel arazi kullanım kararları getirmekte olup, stratejik bir plan olması sebebiyle sadece fiziki kullanım kararları içermemektedir.
Dolayısıyla, çevre düzeni planında belirlenen arazi kullanım kararları, niteliği itibariyle çevre kirliliğinin oluşmadan önce önlenebilmesi ve sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları sağlayacak plan kararları olup, bu yönüyle söz konusu plana dayanılarak yapılacak 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planlarda öngörülen ve parsel bazında fiziki kullanım durumunu belirleyen arazi kullanım kararlarından farklılık arz ettiği kuşkusuzdur.
Nitekim çevre düzeni planı ölçeğinde hangi usül ve esaslara göre planlama yapılacağı ayrıntıları ile ilgili Kanun ve Yönetmeliklerde düzenlenmiştir.
Bu aşamada, davacı tarafından, planın geneline yönelik plan dili ve içeriğinin çevre düzeni planı niteliği taşımadığı, gösterimlerin uygulama ölçeğinde olduğu yönündeki iddiaları yukarıda aktarılan planlama ilkeleri ve mevzuat kapsamında irdelendiğinde dava konusu planda genel olarak şematik bir dil kullanıldığı, korunacak alanlar ile sektörel açıdan stratejik öneme sahip alanlara yönelik genel arazi kararlarının üretildiği, plan notları ile alt ölçekli imar planlarına yön verecek koruma ve geliştirme strateji ve ilkelerinin belirlendiği görüldüğünden, planın bölge ve havza bazında mevzuata uygun olarak hazırlandığı anlaşılmıştır.
Dava konusu planın nüfus öngörüsüne ilişkin bilirkişi kurulunca eleştirilerde bulunulmuş ise de, 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planlarına karşı açılan davalarda nüfus tahminlerinin hatalı yapılmış olmasına ilişkin iddialar somut ve bilimsel gerekçelerle ortaya konulamadığından planın tümünü kusurlandırmamakta, ancak nüfus projeksiyonunun plana yansıyan olumsuz yönlerinin örneğin nüfusun hatalı ve yüksek belirlenmesi nedeniyle aşırı büyük belirlendiği iddia edilen kullanım kararları var ise somut olarak ortaya konularak (örneğin kentsel gelişme alanları) değerlendirilebilecek olduğundan sadece bu genel iddia ile planın hukuka aykırı olduğundan söz edilememektedir.
Öte yandan davaya konu çevre düzeni planının plan notlarının 7.1 sayılı maddesinde, bu çevre düzeni planının, plan hükümleri ve plan açıklama raporuyla bir bütün olduğu, alt ölçekli planlar yapılırken bu belgelerin bütününün göz önünde bulundurulacağı; 7.2 sayılı maddesinde, bu plandan ölçü alınarak uygulamaya geçilemeyeceği, bu plan ile belirlenen kentsel gelişme alanlarının, bu alanların tamamının yerleşime açılacağını göstermeyeceği, bu alanların sınırlarının, alt ölçekli planlama çalışmalarında ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri ile doğal, yapay ve yasal eşikler doğrultusunda, bu planda ve plan hükümleri ekinde yer alan tabloda belirlenen hedef nüfus dikkate alınarak kesinleştirileceği; 7.3 sayılı maddesinde, yerleşmeler için bu planının onama tarihinden önce onaylanmış olan imar planlarının bu planla belirlenen arazi kullanım kararları ve nüfus projeksiyonları esas alınarak belirlenecek kısmında imar ve ruhsat uygulamalarının devam ettirileceği, imar planlarının nüfus ve arazi kullanım kararları açısından bu plana uygun olmayan bölümlerinde ise yerleşmelerin adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre gerçekleşen nüfusunun bu planla belirlenen nüfus kabullerinin %70 ine ulaşması sonrasında imar uygulamaları ve/veya ruhsat işlemlerinin gerçekleştirileceği, 7.4 sayılı maddesinde, kentsel yerleşme alanları için plan hükümlerinin 9. Bölümünde belirlenmiş olan nüfusun kent içi dağılımının, ilgili idarelerce alt ölçekli planlarda belirleneceği, 7.12 sayılı maddesinde, bu planın onama tarihinden önce mevzuata uygun olarak onaylanmış imar planlarının, 7.13 sayılı maddesinde de bu planın onama tarihinden önce mevzuata uygun olarak onaylanmış mevzi imar planlarının geçerli olduğu kuralına yer verilmiştir.
Yukarıda aktarılan plan notları ve çevre düzeni planının niteliği gereği çevre düzeni planı ile belirlenen kentsel kullanım alanlarının, bu alanların tamamının yapılaşmaya açılacağını göstermeyeceği, bu sınırların ölçeğin gerektirdiği üzere gelişmenin yönünü gösterecek şekilde şematik olduğu ve alt ölçekli planlama çalışmalarında ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri doğrultusunda doğal, yapay ve yasal eşikler çerçevesinde bu planın nüfus kabullerine göre belirlenen alansal büyüklüğü aşmayacak şekilde kesinleştirileceği kuşkusuzdur.
Bunun yanı sıra dava konusu planın sürdürülebilirlik konusuna vurgu yaptığı, ekolojik dengeyi korumanın önemli bir amaç olarak belirlendiği, koruma-kullanma dengesi vurgusunun plan açıklama raporunda yer aldığı görülmektedir.
Plan Açıklama Raporunda "Hedefler" başlığı altında ise aşağıdaki maddeler sıralanmıştır:
• Planlama Bölgesini oluşturan alan bütününde koruma-kullanma dengesini gözetmek,
• Doğal, kültürel, tarihsel, sosyal ve ekonomik değerlerini korumak ve geliştirmek,
• Bölge bütününde gelişme olanakları ve iç dinamikler doğrultusunda, yerleşme düzeni ve kademelenmesini oluşturmak,
• Koruma-kullanma dengesi gözetilerek, sektörel olanakların değerlendirilmesini ve geliştirilmesini sağlamak,
• Alıcı ortamlarda (su, toprak ve hava) var olan kirlenmenin giderilmesi ve yeni kirlenmelerin oluşmasını önleyecek kararları geliştirmek.
Bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere dava konusu planın plan pafta ve gösterimleri ile plan notları incelendiğinde, koruma alanlarına ilişkin temel stratejilerin gösterildiği ve koruma kararlarının oluşturulduğu görülmektedir. Sektörel gelişim açısından da sanayi bölgeleri, teknoloji bölgeleri, lojistik merkezleri, üniversiteler gibi bu ölçekte stratejik öneme sahip konuların da planda gösterildiği görülmüştür.
Dava konusu planın 7.9 sayılı plan notunda, "Bu planda gösterilen sınırlarda farklılıklar olsa dahi, özel kanunlara tabi alanlarla ilgili olarak, yetkili kurumlarca belirlenmiş olan sınırlar geçerlidir. Bu sınırlarda değişiklik olması durumunda, kabul edilen yeni sınırlar plan değişikliğine gerek olmaksızın geçerli olacaktır." düzenlemesi yer almaktadır.
Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 21. maddesinin altıncı fıkrasında onaylı jeolojik jeoteknik veya mikro bölgeleme etüt raporu bulunmayan alanlarda imar planları hazırlanamaz." hükmü, 22. maddesinin ikinci fıkrasında eşik analizinde; topografik, jeolojik jeoteknik, hidrojeolojik yapı özellikleri ile arazı kullanımı, tarım ve orman alanları, içme suyu havzaları, sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, kıyı, altyapı, doğal ve fiziki veriler ile afet tehlikeleri analiz edilerek bir arada değerlendirilir." hükmü ile üçüncü fıkrasında ise imar planlarının hazırlanması sürecinde eşik analizinin yapılması zorunlu olup, plan kararlarının oluşturulmasında temel plan altlığı olarak kullanılır." hükümleri yer almaktadır.
Davaya konu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının plan notları ve plan araştırma raporu değerlendirildiğinde, bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, alt ölçekli imar planlarının yapım aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı, çevre düzeni planı ölçeğinde getirilen kullanım kararlarının o bölgenin mutlaka yapılaşacağı sonucunu doğurmayacağı, planlama bölgesindeki tarımsal toprakların niteliği ve kullanım kabiliyeti ile değerli tarım topraklarının mekânsal dağılımını tespit etmeye ve değerlendirmeye yönelik veri ve bilgilerin toplanmış olduğu, bunların analiz edildiği ve eşik çalışmaları bağlamında dikkate alındığı ve sonuç olarak planlama bölgesi içinde yerleşilebilir ve yerleşilemez alanların eşikler doğrultusunda belirlendiği, bölgenin özelliği, nüfus baskısı, yerleşim alanı gibi ihtiyaçlar kentlerin gelişme yönü, mekansal gelişme eğilimleri ile doğal ve yasal eşikler doğrultusunda, şematik olarak yerleşme alanlarının gösterildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Bu bakımdan, bölgenin özelliği, nüfus baskısı, yerleşim alanı gibi ihtiyaçlar ile mekansal gelişme eğilimleri dikkate alınarak sınırları alt ölçekli planlarda kesinleştirilecek alanlarının şematik olarak belirlenmesinde tarım arazileri gibi korunması gerekli alanların ise ilgili oldukları mevzuat uyarınca alt ölçekli planların onaylanması aşamasında ilgili kurum görüşlerine göre yapılaşmaya açılabileceği dikkate alındığında çevre düzeni planı yapım yöntem ve tekniklerine ve şehircilik esaslarına aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Dava konusu planın hazırlanma yönteminde; temel ilke ve hedeflerin tanımlanması, gerekli verilerin toplanması, kamu kurumları ve yerel yönetimlerle yapılan görüşmeler, toplanan verilerin değerlendirilmesi, analiz ve sentezinin yapılmasında yasal açıdan uyulması gereken idari ve teknik usullere herhangi bir aykırılık ve izlenen yöntemde bir şekil yanlışlığını ortaya koyan bir bilgi ya da verinin olmaması nedeniyle bu hususa ilişkin hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
B- Planda belirlenen çeşitli alanlara ilişkin itirazlar:
Dava dilekçesinde;
• Hâlihazırda Aliağa'nın güneyindeki bölgenin, şu an itibariyle sanayi havzalarının yarattığı kirlilik nedeniyle bölge halkının ve tabiat varlıklarının sağlıklarını tehdit etmekte olduğu, bölgede aktif olarak çalışan demir çelik tesislerinin aynen korunması ve bugünkü mevcut alanın neredeyse iki katı kadar yeni gelişme alanının eklenmesinin Menemen Ovası ve çevresindeki yerleşimlere ve canlılara daha da büyük zararlar vereceği,
• Bu havzada ağır metal zehirlenmeleriyle toplumun ve ekosistemlerin maruz kaldığı tecavüzün had safhada olduğu, bu konuda Ege Üniversitesi öğretim üyelerince hazırlanmış bilimsel raporun dilekçe ekinde yer aldığı, (Ağır Metal Zehirlenmesi Bilimsel Rapor) bu rapor doğrultusunda 2010-2011 yılındaki verilere göre Türk-Alman Bilim Heyetlerinin çıkardığı sonucun bu bölgede çevresel etki değerlendirmesi yönünden bir demirci dükkanı dahi açılamayacağı tanımının Foça ve Aliağa açısından adeta simgeleşmiş bir tanım olduğu; planda varit liman gerisi hizmetleri, cüruf depolama alanları, geri dönüşüm faaliyetlerini özendirmeden büyük orman katliamını yapacak şekilde üst ölçekli planın bu esnek olmayan yaklaşımının gelecekte çok daha vahim sonuçlar doğuracağı, flora ve faunada meydana gelen katliamın yanı sıra insanlarımızda çok yoğun akciğer kanseri ve koah gibi hastalıkların artış göstermekte olduğu,
• Kömür madeninin, ısıl işlem bazında en çok enerji veren maddelerin başında gelmesine rağmen çevresel sorunlar yaratmakta da ilk sıralarda yer aldığı; maddenin yarattığı atık ve hava kirliliğinin canlılarda kalıcı hastalıklara yol açabileceği, ülkenin en önemli sanayi bölgelerinden birisi olan Aliağa ve çevresinin mevcut sanayi kuruluşlarının yarattığı olumsuz çevre sonuçlarına zor da olsa katlanılırken yeni tesislerin kurulmasının ekolojik bir felaketi beraberinde getirerek bölgeyi savunmasız hale getirebileceği ve kömürle çalışan termik santrallerin eski bir teknolojinin ürünü olmakla hem maliyet açısından hem de sağlık açısından çevreye büyük külfetler getirmekte olduğu, anılan alandaki kirliliğin bugün dahi ciddi bir sorun olduğunun İzmir Büyük Şehir Belediyesi tarafından hazırlanan 2009 yılında onaylanan 1/25.000 ölçekli Kentsel Bölge Nazım İmar Plan Revizyonu Plan Açıklama Raporunun 6.2.3.1 sayılı "Sorunlar" başlıklı bölümlerinde de, “Foça-Aliağa arasında kurulu bulunan demir çelik fabrikası ile ... ve ... bacalarından çıkan gazlar çevreyi olumsuz yönde etkilemektedir. Atıklar ve bazı petrol sızıntıları nedeniyle çevre he hava kirliliği oluşmaktadır. Çevre kirliliğinin tarım ve hayvancılık üzerindeki olumsuz etkileri giderek artmaktadır. Aliağa merkezli sanayi yoğunlaşmasının yarattığı çevresel etkiler haritada net bir biçimde görülmektedir. Bu bölgedeki sanayi türlerinin yarattığı çevresel kirlilik kent merkezi ve Kemalpaşa sanayi odaklarından oldukça fazladır.” ifadeleriyle belirtilmekte olduğu,
• İzmir gibi metropoliten bir kentin sanayiden tümüyle vazgeçmesinin beklenemeyeceği, ancak kentsel bölgenin bir bütün olarak sanayi türlerinin ağır ve kirletici özellikleri olan klasik sanayi yatırımlarının, kirletici etkilerini büyük ölçüde giderilebilen, ancak büyük ölçekli yatırım gerektiren sanayi kompleksleri, ileri teknoloji girdili çevre kirliliğini asgari düzeylerde tutulduğu yatırımlar vb. yatırımların hangi kentsel alt bölgelerinde, hangi yoğunlukta ve en önemlisi nasıl bir kompozisyonla dağıtılacağına ilişkin bir master plan çalışması yapılmadan, salt belirli kurum ve kuruluşların günlük birbirinden kopuk gerekçeler ve saiklerle aldığı kararları plana işlemenin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu,
• Davaya konu "cüruf depolama alanı" olarak belirleyen 1/100.000 Çevre Düzeni Planının imar mevzuatına, şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına ve hukuka aykırı olduğu, Cürüf depolama alanı içilen seçilen alanların, doğal karakteri korunması gereken ve henüz bozulmaya uğramamış orman ve makilik alanlar içinde, üstelik herhangi bir ulaşım bağlantısı bulunmayan alanlar olduğu “cüruf depolama alanı" olarak belirlenen Foça ilçesi Kozbeyli köyü, imar planları ile tarım alanı olarak belirlendiği ve orman ve zeytincilik alanı sınırları içinde bulunan yerleşmenin ve doğal çevrenin yaşam kalitesine tehdit oluşturan bir kullanım olduğu,
• Proje alanının 1. derece deprem bölgesi (Foça-Bergama fay zonuna yakın) içinde yer aldığı ve tesis yapımına yönelik gerekli önlemlerin alınıp alınmadığının tespit edilmesinin gerektiği; olası depremlerde tesisin ve çevrenin etkilenmeyeceği garanti altına alınamayacağı, bölge içerisinde çok sayıda sanayi tesisinin yer almasının, olası depremde olabilecek hasar ve tehlikeyi kat kat arttırmakta olduğu,
• Davaya konu İzmir ili, Foça ilçesi, Kozbeyli köyü ile Yeniköy ve Ulupınar köyünün zeytincilik sahası olduğu, bu alanın cüruf depolama alanı olarak belirlenmesi ve tehlikeli atık depolaması yapılmasının hukuka aykırı olduğu; Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 31. maddesi uyarınca "birinci sınıf tarım arazileri, özel çevre koruma alanları ve milli parklarda" tehlikeli atık depolama tesisi kurulmasına izin verilmemekte olduğu, cüruf depolama alanı olarak belirlenen alanların, doğal karakteri korunması gereken ve henüz bozulmaya uğramamış orman ve makilik alanlar içinde, üstelik herhangi bir ulaşım bağlantısı bulunmayan alanlar olduğu,
• Plan notlarında söz konusu kullanımlara yönelik alt ölçekli planların, bu planın koruma, gelişme ve planlama ilkeleri doğrultusunda hazırlanacağı belirlenmiş olduğundan "cüruf alanı" belirlenmesinin plan notlarına ve hukuka aykırı olduğu,
• Cüruf depolama alanı olarak belirlenen alanda yer altı su seviyesinin yüksek olmasının büyük bir risk olduğu, alanda meydana gelebilecek sızmaların yer altı sularını kirleteceği ve bu kirliliğin tüm akifere kolay şekilde yayılacağı, kirletilen bir yer altı suyunun yüzey suları gibi kendini yenileme kapasitesi olmadığından kirliliğin dönüşü olmadığı ve İzmir gibi içme ve kullanma sularının % 65 ini yer altı sularından karşılanabilir bir şehir için bu konunun öneminin çok iyi anlaşılmasının ve araştırılmasının gerekmediği,
• Çevre ve Orman Bakanlığınca 20.09.2010 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa-Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının İzmir, Foça ilçesi, Kozbeyli köyü güneydoğusu ile Yeniköy ve Ulupınar köyünün kuzeyinin "cüruf depolama alanı" olarak belirlenmesine ilişkin kısmının iptali talepli Danıştay Altıncı Dairesinin E:2012/150 sayılı dosyasında görülen davada verilen kararda, 1/100.000 ölçekli İzmir-Manisa-Kütahya Çevre Düzeni Planının şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uyarlık görülmediği gerekçesiyle tümünün iptaline karar verildiği, bölgesel anlamda çevresel etki değerlendirmesi yapılmadan ve bu konuda bir rapor alınmadan yapılmış olan dava konusu nazım imar planı değişikliğinin kamu yararı ilkesi de dikkate alınarak iptal edilmesinin gerektiği gerekçesine yer verildiği,
• Davaya konu planın, planlama yetki alanı dahilinde yenilebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesini ilke olarak tanımladığı, söz konusu cüruf ve depolama alanı belirlemesinin, yenilenebilir enerji niteliğinde olmadığından plana ilkesel düzeyde aykırı olduğu,
• Bütün bu hukuksal düzenlemelere rağmen, kentsel bölgenin bir bütün olarak sanayi türlerinin ağır ve kirletici özellikleri olan klasik sanayi yatırımlarının, kirletici etkileri büyük ölçüde giderilebilen, ancak büyük ölçekli yatırım gerektiren sanayi kompleksleri, ileri teknoloji girdili çevre kirliliğini asgari düzeylerde tutulduğu yatırımlar vb. hangi kentsel alt bölgelerinde, hangi yoğunlukta ve en önemlisi nasıl bir kompozisyonla dağıtılacağına ilişkin bir master plan çalışması yapılmadan, salt belirli kurum ve kuruluşların günlük birbirinden kopuk gerekçeler ve saiklerle aldığı kararları plana işlemenin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Savunmada,
Planın "Atık Bertaraf, Depolama ve Geri Kazanım Tesisi Alanları" başlıklı 8.18.9.1. maddesinde "Bu plan kapsamındaki alanlarda, her türlü atıkların kaynağında ayrı toplanması, transfer istasyonlarının kurulması, geri kazanım ile ilgili işlemlerin yürütülmesi, depolama alanlarına taşınması ve bertaraf edilmesi gibi iş ve işlemleri kapsayan atık yönetimi sisteminin kurulması ile ilgili çalışmalar, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Valilikler ve Belediyeler tarafından yapılacaktır. " hükmünün yer aldığı, dolayısıyla dava dilekçesinde yer alan iddiaların varsayımlardan ibaret olduğu, faaliyet sahiplerinin 2872 sayılı Çevre Kanunu ve bu Kanununa dayanılarak çıkarılan tüm Yönetmelik ve diğer mevzuata aykırı herhangi bir faaliyetinin tespiti durumunda, gerek Bakanlığın gerekse de İzmir Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün söz konusu faaliyete ilişkin olarak Çevre Kanununun ilgili maddeleri uyarınca idari para cezası ve faaliyetin durdurulması ve diğer idari yaptırımları uygulayacağının da göz ardı edilmemesi gereken bir husus olduğu,
•Dava konusu plan hükümlerinde planlama bölgesi içinde yaşanan çevresel sorunlar değerlendirildiğinde, sorunların genel olarak; tarım topraklarında kontrolsüz (planlı ve plansız) yapılaşma, altyapı yetersizliği ve yatırımdan kaçınma, su ve toprakta kirlenme, ormanlara yönelen tehditler, korunacak alanlara yönelen tehditler, kıyılarda yapılaşma baskısı, kullanımdan kaynaklı bozulmalar ve görsel kirlilik başlıkları şeklinde toplanabileceğinin ifade edildiği, özellikle kontrolsüz yapılaşmış tesislerin altyapı yatırımlarından kaçınması, bu bölgelerde ve çevrelerinde çevresel sorunların, (baca gazı, endüstriyel ve kimyasal atıksu vb) artmasına neden olduğu, bu tür tesislerin, verilecek belirli süre sonrasında gerekli önlemleri almasını sağlayacak kararların geliştirildiği, arıtma önlemlerinin alınmaması durumunda tesislerin kapatılmasının düzenlendiği, gerek tüm yerleşmelerde ve gerekse endüstriyel tesislerde, arıtma tesislerinin kurulmasını zorunlu hale getiren düzenlemelerin, planın temel kararları arasında yerini aldığı
• Plan hükümlerinin "Cüruf Depolama ve Cüruf Geri Kazanım Alanları" başlıklı 8.20. sayılı maddesinde "Bu alanlarda yapılanma koşulları kurum görüşleri, çevre kanunu, atık yönetimi genel esaslarına ilişkin yönetmelik ve diğer ilgili mevzuat doğrultusunda alt ölçekli planlarda belirlenecektir, bu alanlarda depolama ve geri kazanıma ilişkin uygulamalar ilgili idaresince etaplanarak yapılabilir. " hükmünün yer aldığı,
• Plan açıklama raporunda "Aliağa bölgesinde kirlilik yaratan cürufların bertaraf edilerek geri kazanılacağı depolama alanı belirlenmiştir. Diğer taraftan mevcutta yığılı bulunan curuf yığınlarının çevreye zarar vermeyecek şekilde depolanması çalışmaları alt detayda araştırılmalı ve yapılmalıdır. ...Mevcut sanayi bölgesinin yakınlarında curufların depolanması ve geri kazanılmasına ilişkin alanlar planlanmıştır. Sanayi alanları ve konut alanlarının bitişik olduğu bölümlerde, topografya ve eşikler dikkate alınarak düzenlemelere gidilmiştir. " ifadelerine yer verildiği,
• Dava konusu Çevre Düzeni Planı, Plan Paftaları, Plan Açıklama Raporu ve Plan Hükümleri incelendiğinde görüleceği üzere, Planın doğal kaynakları koruyucu, ekolojinin devamlılığını sağlayıcı, çevre kirliliğini önleyici, ekonomik gelişmeyi doğal, kültürel ve tarihi değerleri koruyarak öngören ve ekonomik sektörlerin gelişimini sağlıklı bir çevrede değerlendiren bir çevre düzeni planı olduğu,
• Çevre düzeni planının sürdürülebilir kalkınmayı sağlama yönünde gerekli kararları üreten boyutunun da bulunduğu, sürdürülebilir kalkınmanın doğal, tarihi, ekolojik değerlerin korunması ve bu değerlerin aynı zamanda ekonomiye katkı sağlayacak şekilde geliştirilerek geleceğe bozulmadan aktarılmasını sağlayıcı boyutunun da bulunduğu,
• İzmir Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, plan notları ve plan açıklama raporu ile bir bütün olduğu, planın, davaya konu Foça ve Aliağa ilçelerini kapsayan kısmı ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından onanan 1/25.000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı arasında sanayi alanlarının artırılmadığının uzman şehir plancıları tarafından incelendiğinde tespit edilebileceği,
• Aliağa'nın, sadece İzmir'in değil Türkiye'nin önemli sanayi ve liman merkezi olduğu, buradaki yapılaşmaların doygunluk mertebesine geldiği, İzmir Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, ilave bir yatırıma yönelik bir çalışmayı içermediği, kirlilik unsuruna ile ilgili olarak gerekli ve hassas denetimlerin yapılması durumunda kirletici unsurların yaşanmayacağının açık olduğu belirtilmektedir.
Bilirkişi raporunda;
"Dava konusu Çevre Düzeni Planının Plan Açıklama Raporunda ekolojik değerlerin korunması konusuna vurgu yapılmakta ve koruma-kullanma dengesinin kurulması ve sağlıklı çevrelerin yaratılması yönünde plan hedefleri net biçimde konmaktadır. Bu durum, mevzuattaki tariflere uyumu açısından olumludur. Ancak planın mekânsal kararları plan paftası üzerinde incelendiğinde koruma-kullanma dengesi ve sağlıklı çevrelerin yaratılması açısından plan açıklama raporundaki bu ana amaç ve hedefler ile tutarsız yaklaşımlar olduğu saptanmıştır. Bu mekânsal kararlardan bir de Aliağa bölgesinde yer almaktadır. Davacının önerilen sanayi gelişmesinin çevreye olumsuz etkisinin olacağı iddiası da Aliağa bölgesindeki sanayi alanı ve bağlantılı kullanımlarla ilgilidir. Aliağa bölgesinde mevcutta önemli bir sanayi yoğunlaşması, termik santral yönünde gelişmeler ve yeni gelişme eğilimleri bulunmaktadır. Sanayi, enerji ve üretim ülke ekonomisi ve yerel ekonomi açısından önemlidir ve bu nedenle mevcut durumun sürdürülmesinin gereği anlaşılabilir. Öte yandan keşif esnasında da görüldüğü gibi bu bölgede sanayi yatırım ve tesislerinin önemli bir doygunluğa eriştiği de açıktır. Bu bölge ayrıca arkeolojik alanlar, doğal ekolojik alanlar ve tarım alanlarıyla iç içedir. Bu veriler birlikte değerlendirildiğinde, bu bölgede sanayi ve termik santral alanları açısından bir yoğunlaşma olduğu, bu durumun bölgede artık bir doygunluğa ulaştığı ve doğal yapıyı da koruyacak dengelerin gözetilmesini gerektiren tehlikeli bir düzeye erişmeye başladığı biçiminde konunun yorumlanması gerekir. Oysa bu sanayi odağının daha da büyütülmesi ve ayrıca ilave termik santral alanları açılması yönünde davaya konu planın net stratejik kararları bulunmaktadır. Bu kararlar neticesinde korunması gereken tarihi, kültürel, doğal ve tarımsal değerlerin korunması ve bu alt bölge için koruma- kullanma dengesinin sağlanması olanaksız hale gelmektedir.
Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde planlar aracılığıyla sağlıklı çevrelerin yaratılması öngörülmüş ve çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, da hükümler arasında yer almıştır. Bunun yanı sıra anılan alandaki kirliliğin önemli bir sorun olduğu 2009 yılında İzmir Büyük Şehir Belediyesi tarafından hazırlanan 2009 onay tarihli 1/25.000 ölçekli Kentsel Bölge Nazım İmar planı Revizyonu Plan Açıklama Raporu’nun 6.2.3.1 Sorunlar başlıklı bölümünde “Foça-Aliağa arasında kurulu bulunan demir çelik fabrikası ile ... ve ... Bacalarından çıkan gazlar çevreyi olumsuz yönde etkilemektedir; Atıklar ve bazı petrol sızıntıları nedeniyle çevre ve hava kirliliği oluşmaktadır; Çevre kirliliğinin tarım ve hayvancılık üzerindeki olumsuz etkileri giderek artmaktadır.” ifadeleri yer almaktadır. Aliağa merkezli sanayi yoğunlaşmasının yarattığı çevresel etkiler aynı raporda yer alan haritada (Şekil 1) net bir biçimde görülmektedir. Bu bölgedeki sanayi türlerinin yarattığı çevresel kirlilik Kent Merkezi ve Kemalpaşa sanayi odaklarından oldukça fazladır.
Özellikle Aliağa bölgesindeki termik santrallerin ve petrokimya fabrikalarının emisyonlarının insan sağlığı ve doğal canlılar üzerindeki olumsuz sağlık etkilerini ortaya koyan birçok bilimsel çalışma mevcuttur. Kuşkusuz, İzmir gibi bir metropoliten kentin sanayiden tümüyle vazgeçmesi beklenemez. Ancak, kentsel bölgenin bir bütün olarak sanayi türlerinin – ağır ve kirletici özellikleri olan klasik sanayi yatırımları, kirletici etkileri büyük ölçüde giderilebilen, ancak büyük ölçekli yatırım gerektiren sanayi kompleksleri, yüksek teknoloji girdili çevre kirliliğini asgari düzeylerde tutulduğu yatırımlar v.b- hangi kentsel alt bölgelerde, hangi yoğunlukta ve nasıl bir kompozisyonla dağıtılacağına ilişkin bir master plan çalışması yapılmadan, sadece belirli kurum ve kuruluşların günlük birbirinden kopuk gerekçelerle aldığı kararları plana işlemekle yetinilmemelidir.
Aliağa bölgesi için ayrıntılı bir sanayi çalışması olmadan, bölgede önerilecek yeni sanayi türlerinin İzmir kenti üzerinde yaratacağı tüm çevresel kirlilik tahminleri ve bunların giderilmesine yönelik ayrıntılı incelemeler yapılmadan alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen üst ölçek çevre düzeni planlarını hazırlamak ileride giderilmesi olanaksız sorunlara yol açacaktır. Dava konusu plan öncesinde hazırlanan ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin ... tarih ve ... sayılı kararı ile uygun görülerek onaylanan 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planının Plan raporunda 4.3.2.2. Kuzey Aksı Plan Kararları başlığı altında da “Aliağa İlçesi’ndeki mevcut 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı bulunan ve bu planlara göre büyük oranda imar uygulaması tamamlanan “Sanayi Alanı” kararlarının bölge için yeterli büyüklükte olduğu tespit edilmiş ve bu planlı alanlar dışında 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planında yeni sanayi alanı ayrılmamıştır.” ifadesi yer almaktadır. Bununla birlikte anılan raporda “tarım, orman gibi korunması gerekli eşiklerde kaldığı tespit edilen bölümler planda koruma kararına dönüştürülmek suretiyle revize edilmiştir. Kyme antik kentinin doğusunda bulunan ve Tarım İl Müdürlüğünce zeytinlik olduğu tespit edilen alan buna en iyi örnek olup, 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planında “Tarımsal Niteliği Korunacak Alan” ve “Orman Alanı” olarak yeniden düzenlenmiştir. Ayrıca Horozgediği Köyü çevresindeki 1/5000 ölçekli imar planlarında konut alanında yer alan bölge zeytinlik alanlar ve sanayi alanlarına olan yakın konumu da göz önüne alınarak Tarımsal Niteliği Korunacak Alan olarak düzenlenmiştir.” denilmektedir. Dava konusu planda bu hususların dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır.
Aliağa İlçesi, Çakmaklı Köyü'nde, 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planında ağaçlandırılacak alan ve 3. derece doğal sit alanında bulunan alan, 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planında termik santral alanı ve liman alanı olarak düzenlenmiştir. Davacı idarenin planı da incelendiğinde burada liman alanı görülmektedir. Liman arkasında 3. derece doğal sit alanı ve ağaçlandırılacak alan da gösterilmiştir. Davaya konu 1/100.000 ölçekli planda da bu bölgede liman alanı ve doğal sit alanı ilgili notasyon ile gösterilmiş ancak ağaçlandırılacak alan planlanmamıştır. Ayrıca burada ve köyün güneyinde termik santral alanı planlanmıştır.
Burada stratejik önemde tartışılması gereken konu termik santral kararıdır. Davalı idare bu bölgede zaten bu konuda bir yoğunlaşma olduğu ve bu bölgenin genel olarak bir sanayi bölgesi olduğu için termik santral alanına ihtiyacın buradan karşılanmasının anlamlı olacağını belirtmiştir. Öte yandan bu bölgede termik santral alanına gereksinim olduğu yönünde veya bu kararın bu bölgenin ekonomisi için üst ölçekli bir strateji olması gerektiği yönünde bilimsel bir araştırma ve stratejik karar bulunmamaktadır. Bu noktada termik santral kararının gelişigüzel biçimde, bu bölgede bu tür kullanımların bulunması nedeniyle verildiği izlenimi doğmaktadır. Oysa bu alanın doğal özellikleri nedeniyle korunması gereken bir alan olduğu keşif esnasında gözlenmiştir. Bu gereklilik, 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planında da vurgulanmıştır. Daha önce belirtildiği gibi koruma-kullanma dengesi kent planlamada önemli bir kavramdır ve stratejik plan kararlarının verildiği davaya konu ölçekteki bir planda da bu dengenin gözetilmesi gerekir. Bu bölgede sanayi ve termik santral alanları açısından bir yoğunlaşma olduğu doğrudur. Bu durumun bu bölgede artık bir doygunluk olduğu ve doğal yapıyı da koruyacak dengelerin gözetilmesi gerektiği biçiminde yorumlanması gerektiği kanısındayız. Keşif esnasında gözlenen doğal yapı da bu konuda bir hassasiyetin gösterilmesi gerektiği, koruma-kullanma dengesi açısından burada doğal yapının korunması gerektiği, bu noktada termik santral kullanımının alanın doğal yapısı nedeniyle de uygun olmadığına işaret etmektedir.
Bu nedenlerle bu alanda termik santrallerin geliştirilmesine olanak veren davaya konu plan kararının planlamada koruma-kullanma dengesini sağlama yaklaşımına aykırı olduğu görülmüş, planın bu kısmı şehircilik ilkeleri ve planlama esasları açısından sakıncalı bulunmuştur. 10.10.2018 tarihli plan değişikliğinde ise bu bölgede düzeltme yapılarak Çakmaklı köyü ve güneyindeki termik santral alanları kaldırılmıştır; ancak liman arkasında ağaçlandırılacak alan planlanmamış ve burası tümüyle liman bölgesi olarak planlanmıştır. Dolayısıyla termik santral alanına ilişkin sakınca ortadan kalkmış olsa da, doğal değeri olan bölgenin tümüyle liman alanı kullanımına ayrılmış olması koruma-kullanma dengesi açısından saptanan sorunların ve aykırılıkların devam ettiğine işaret etmektedir.
Aliağa bölesindeki sanayi alanlarının varlığı ile bağlantılı olarak çevreye olumsuz etkileri olabilecek bir kullanım da cüruf depolama alanlarıdır. 26.03.2010 tarihinde 27533 sayılı Resmi Gazete’de onaylanan Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik depolama alanlarının yer seçimine ilişkin “Düzenli depolama tesis sınırlarının yerleşim birimlerine uzaklığı I. Sınıf düzenli depolama tesisleri için en az bir kilometre, II. sınıf ve III. sınıf düzenli depolama tesisleri için ise en az iki yüz elli metre olmak zorundadır.” ifadesi yer almaktadır. Bunun yanı sıra düzenli depolama tesisinin yer seçiminde göz önünde bulundurulacak ölçütler arasında orman alanları, ağaçlandırma alanları, yaban hayatı ve bitki örtüsünün korunması gibi özel amaçlarla koruma altına alınmış alanlara uzaklığı; bölgede bulunan yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve koruma havzalarının durumu, yeraltı su seviyesi ve yeraltı suyu akış yönleri; sahanın topografik, jeolojik, jeomorfolojik, jeoteknik ve hidrojeolojik durumu, taşkın, heyelan, çığ, erozyon ve yüksek deprem riski, hakim rüzgar yönü ve yağış durumu yer almaktadır.
Dava konusu planda bir bölgede cüruf depolama alanı notasyonu yer almaktadır (Şekil 4). 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planda da bu kullanımın yer aldığı hatta bölgede birden fazla cüruf depolama alanı olduğu görülmektedir (Şekil 5) Bunun yanı sıra dava konusu planda “Cüruf Depolama ve Geri Kazanım Alanları” olarak geçen alanlar ile yerleşim yerleri arasındaki mesafe yeterli olduğu gözüktüğünden, depolama alanının doğası gereği kirleticiliği dışında, çevre yerleşimlerin toza, dumana ve kimyasallara sürekli olarak maruz kalmayacağı, belirtilen alanın halk sağlığı açısından bu bağlamda bir tehdit oluşturmayacağı ortaya çıkmaktadır. Mevzuatta orman alanına her hangi bir geri çekme şartı konmadığından dolayı mevcut cüruf depolama alanına ilişkin gösterim (şematik, grafik dil) yeterlidir. Ancak Aliağa İlçesi güneyinde 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı'nda Cüruf Depolama ve Cüruf Geri Kazanım Alanı olarak belirlenen iki alan, dava konusu planda birleştirilmek suretiyle büyütülmüş ve sanayi ve depolama alanı olarak düzenlenmiştir. Mevcut durumda bu alanların cüruf depolama ve geri kazanım alanı olduğu keşif esnasında görülmüştür. Bu durumun planda da kayıt altına alınması ve bu gereksinim mevcut durumda karşılandığı aynı yerden karşılanmaya devam etmesi anlamlıdır. Öte yandan iki plan arasında plan kararları birbiriyle çelişkili olarak değerlendirilmemektedir: Sanayi depolama alanı kullanımı altında atık depolama (cüruf depolama) konusunun da kapsanması mümkündür. Bununla birlikte davaya konu planın bu kısmında cüruf depolama ve geri kazanım alanı biçiminde CD olarak bir notasyon da gösterilmiştir. Bu farklılık 10.10.2018 tarihli 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı plan değişikliğinde giderilmiştir.
Cüruf depolama alanının dava konusu planda gösterilmiştir ancak cüruf depolama alanlarının çevreye verecekleri olası olumsuz etki göz ardı edilmemelidir. Aliağa’da yer alan sanayi ölçeğinde bir sanayi alanının çevreye olumsuz etkileri olması da kaçınılmazdır. Bu etkilerin sanayi kullanımının kapasitesinin arttırılmaması ve kontrollü kullanım ile en aza indirilmesi mümkündür. Nitekim dava konusu planın plan hükümlerinde de bu alanlarda atık bertarafının kontrolü ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Her ne kadar cüruf depolama alanlarının konumları yerleşim yerlerine olan uzaklık açısından bir problem yaratmasa da alanın deprem bölgesi olması üzerinde durulması gereken bir konudur. Şekil 7’de de görüleceği gibi İzmir’in yakınlarında yer alan aktif fay hatları ve itiraza konu depolama alanı (sarı yuvarlak ile belirtilen alan) gösterilmektedir. Bu veriye göre İzmir İli, Aliağa İlçesi, Çakmaklı ve Horozgediği mahallerinin yanında yer alan mevcut sanayi bölgesinin yakınlarında cürufların depolanması ve geri kazanılmasına ilişkin alanlar Bergama-Foça fay hattının yanı başında yer almaktadır.
İzmir’in 1. Derece Deprem bölgesi olması gerçeğinden hareketle olası bir depremde, bu bölgede depolanacak tehlikeli atıklardan çıkan kimyasalların yer altı sularına karışma ve çevre sağlığını etkileme riski vardır. Bu bölgede önerilen Cüruf Depolama ve Geri Kazanım Alanlarının, Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 1.maddesinde belirtilen çevre düzeni planlarının “sağlıklı ve güvenli çevreler oluşturulmak üzere hazırlanan” planlardır ifadesi ile çelişip çelişmediğinin ilgili uzmanlarca incelenmesi gerekmektedir. 26.03.2010 tarihinde 27533 sayılı Resmi Gazete’de onaylanan Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik, düzenli depolama alanlarının yer seçiminde yüksek deprem riski olan alanların dikkate alınması gerektiğini ve “Çevresel etki değerlendirmesi sürecinin tamamlanmasını müteakip seçilen alan, ilgili planlara işlenir” demektedir. Bu yüzden bu bölgede cüruf depolama alanlarının ve diğer tür çevreye toz, duman ve kimyasal yayan depolama alanlarının olup olamayacağı, şayet bu tür alanlar bölgede yer alabilirse çevre ve insan sağlığı açısından nasıl bir kompozisyonda olabileceği ve en uygun nerelerde yer seçebileceğine ilişkin kararlarda bilimsel raporlardan elde edilecek bilgilere ihtiyaç vardır. Dava konusu plan açıklama raporunda İzmir’in 1. Derece Deprem bölgesi olması konusunda kapsamlı bir irdeleme yapılmamış olmakla birlikte, İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin ... tarih ve ... sayılı kararı ile uygun görülerek onaylanan 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planının Plan raporunda bu konuya kapsamlı bir şekilde değinildiği görülmektedir. Plan raporunda cüruf depolama alanları ile ilgili olarak “Ayrıca Aliağa ve Foça İlçe sınırlarının kesiştiği Aliağa İlçesi güneyindeki bölgede demir çelik tesislerinin kurulduğu günden bugüne bölge için ciddi sorun yaratan demir-çelik cürufları v.b. atıkların depolanacağı ve geri dönüşümünün yapılabileceği bölgeler için “Cüruf Depolama ve Cüruf Geri Kazanım Alanı” olarak plan kararı getirilmiştir. Bu alanların kapasitesinin dolması ve bu durumun belgelenmesi halinde kullanılmak üzere Yukarı Şehit Kemal Köyü’nün kuzey batısında “Rezerv Cüruf Depolama ve Cüruf Geri Kazanım Alanı” belirlenmiştir.” ifadesi yer almaktadır. Her ne kadar sanayi alanlarının olumsuz etkileri ile ilgili bir takım önlemlerin alındığı anlaşılmaktaysa da Aliağa’da yer alan sanayinin niteliği nedeni ile çevreye olumsuz etkilerinin olabileceği açıktır.
Aliağa bölgesi için ayrıntılı bir sanayi çalışması olmadan, bölgede önerilecek yeni sanayi türlerinin İzmir kenti üzerinde yaratacağı tüm çevresel kirlilik tahminleri ve bunların giderilmesine yönelik ayrıntılı incelemeler yapılmadan alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen üst ölçek çevre düzeni planlarını hazırlamak ileride giderilmesi olanaksız sorunlara yol açacaktır. Bu bölgede sanayi alanlarının kapasitesinin arttırılmasının hedeflenmesi durumunda kapsamlı bir çalışma yapılmalı ve bu çalışmalarda önerilen kullanımların çevreye olan etkileri ve alanın özellikleri (depremsellik vb.) değerlendirilerek plan kararları üretilmelidir. " görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Davaya konu planın plan notlarının 8.2.2.1 sayılı maddesinde; "Onaylı alt ölçekli planlarda sanayi olarak belirlenmiş alanlarında, mevcut plan koşulları geçerli olup bu alanlarda yoğunluk artışı ve sanayi türü değişikliği getirecek plan değişikliği/revizyonu ve tevsi yapılamaz." kuralına, 8.2.2.2 sayılı maddesinde, "Kentsel ve kırsal yerleşme alanları içerisinde yeni sanayi tesislerinin yer seçimine izin verilemez."kuralı, 8.2.2.3 sayılı maddesinde, "Bu planla belirlenmiş olan sanayi alanlarındaki yapılanmalarda Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği hükümlerindeki yapılanma koşullarına uyulacaktır." kuralına, 8.2.2.5 sayılı maddesinde, "Bu planla belirlenmiş sanayi alanlarının, organize sanayi bölgeleri olarak geliştirilmesi için, ilgili idarelerce, T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı nezdinde girişimde bulunulması sağlanacaktır." kuralına yer verilmiştir.
8.18.7.3 sayılı plan notunda "Bu planda termik santral olarak gösterilen alanlarda; katı, sıvı ve gaz halindeki yakıtlar (kömür, doğalgaz, jeotermal, LNG) ile elektrik enerjisi üreten tesisler yer alabilir. Bu planın onayından önce onaylanmış olan alt ölçekli imar planları geçerlidir. Bu alanlarda ilave yapılaşma ve yenilemelerde bu planın ilke ve kararlarına aykırı olmayacak biçimde yapılaşma kararlarının üretilmesi zorunludur."kuralı yer almıştır.
4.11 sayılı maddesinde, sanayi alanları: orta ve büyük ölçekli sanayi işletmelerinin 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve ilgili yönetmeliklerine uygun olarak, çevre ve sağlık koşulları gözetilerek, toplu olarak yer almaları öngörülen her türlü sanayi tesislerinin yer alabileceği alanlar olarak tanımlanmış, 4.44 sayılı maddesinde, "Tarım arazileri: toprak, topografya ve iklimsel özellikleri tarımsal üretim için uygun olup halihazırda tarımsal üretim yapılan veya yapılmaya uygun olan veya imar, ihya, ıslah edilerek tarımsal üretim yapılmaya uygun hale dönüştürülebilen arazilerdir." şeklinde tanımlanmış, 5.3.5 sayılı maddesinde, verimli tarım arazilerine baskı yapan plansız sanayileşmenin önlenmesi ve mevcut sanayilerin çevresel etkilerinin kontrol altına alınması planlama ilkeleri arasında sayılmıştır.
Plan Açıklama Raporunda İzmir-Manisa illerinden oluşan planlama bölgesini kapsayan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında temel amacın, yaşanan hızlı ve kontrolsüz kentleşmenin, parçacı ve sektörel planlamanın yarattığı sorunların ortadan kaldırılması, kentleşme ve sanayileşmenin kontrollü gelişiminin sağlanması, gelişmelerin sürdürülebilir kılınması, ekolojik dengeyi bozacak olası etkilerin engellenmesi, 2025 yılına kadar kültürel ve doğal değerlerin korunmasını sağlayacak biçimde gelişmenin yönlendirilmesi olduğu belirtilmiştir.
Plan notlarına bakıldığında bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, alt ölçekli imar planlarının yapım aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı, tarımsal niteliği korunacak alanlarda ise mutlaka ilgili kurumlardan alınan görüşler doğrultusunda yapılaşma olabileceği, çevre düzeni planı ölçeğinde getirilen kullanım kararlarının o bölgenin mutlaka yapılaşacağı yönünde olmayacağı açıktır. Nitekim Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliğinin Araştırma ve Analiz başlıklı 8. maddesi uyarınca planların yapım aşamasında kurum ve kuruluş görüşlerinin alınması gerekmektedir.
Sanayi tesislerinin yaratacağı kirlilik konusunda çevre ve sağlık koşulları gözetilerek çevre mevzuatı kapsamında ilgili idarelerce gerekli izin ve denetimlerin yapılması yasal bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmakta bu durum ise uygulama aşamasında söz konusu olabilmekte olup dava konusu çevre düzeni planının ise bu konuya dikkat çektiği ve planda verimli tarım arazilerine baskı yapan plansız sanayileşmenin önlenmesi ve mevcut sanayilerin çevresel etkilerinin kontrol altına alınmasının ilkesel olarak benimsendiği, sanayileşmenin ekolojik dengeyi bozacak olası etkilerin engellenerek kontrollü gelişiminin sağlanmasının amaçlandığı görülmektedir.
Öte yandan, Aliağa İlçesi Çakmalı Mahallesi'nde önerilen termik santral kararı, 16.11.2015 onay tarihli planda kaldırılarak tarım arazisi olarak düzenlenmiştir. Termik santral gibi yatırım kararlarının plana veri/girdi olarak ele alınmasının zorunlu olduğu Horozgediğinde yer alan santralin ise mevcutta var olduğu görülmektedir.
Liman geri sahalarına gelince, dava konusu çevre düzeni planınında liman ve liman geri sahası aynı lejantta tek bir gösterimde düzenlenmiş, plan notlarının 8.18.2.1 sayılı maddesinde, "Bu planda limanlar, yat limanları, çekek yerleri ve balıkçı barınakları büyüklüklerine bağlı olarak alansal veya sembolik olarak gösterilmiştir." kuralına, 8.18.2.2 sayılı maddesinde "Bu alanlarda yapılaşma koşulları; 3621 sayılı Kıyı Kanunu ve ilgili yönetmelikleri çerçevesinde hazırlanacak alt ölçekli planlarda belirlenecektir." kuralına, 8.18.2.3 sayılı maddesinde, "Bu alanlardaki uygulamalarda varsa bütünleşik kıyı alanı planı kararları dikkate alınacaktır." kuralına yer verilmiş, 8.18.3.1 sayılı maddesinde, liman geri sahalarında limanın kullanımına yönelik açık ve kapalı depolama tesisleri yapılabileceği, bu alanlarda hiçbir koşulda sanayi tesisleri yer alamayacağı, üretim yapılamayacağı, 8.18.3.2 sayılı maddesinde, bu planda liman alanı olarak gösterilen alanların bir bölümünün ilgili mevzuata aykırı olmamak üzere liman geri sahası olarak kullanılabileceği, liman alanı olarak planlanan alanların liman gerisi kullanım açısından yetersiz olması durumunda, bu planın ilkeleri ve ilgili mevzuatla çelişmemek koşuluyla, bu planda hangi kullanımda kaldığına bakılmaksızın ilgili kurumların görüşleri alınarak liman alanlarına bitişik liman geri sahası planlanabileceği düzenlenmiştir.
Dava konusu çevre düzeni planında liman alanlarının ancak liman veya liman geri sahası olarak kullanılabileceği, bu alanlarda hiçbir koşulda sanayi tesisleri yer alamayacağı, üretim yapılamayacağı, ayrıca alanda korunması gereken alanların bulunması durumunda ilgili mevzuat uyarınca ve Kıyı Kanunu ve ilgili yönetmelikler ile varsa bütünleşik kıyı alanı planı kararları doğrultusunda uygulamalara izin verileceği dikkate alındığında, limanın geliştirilmesine yönelik liman sahasına bitişik konumda liman geri sahaları öngörülmesinde şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırılık görülmemiştir.
Dava konusu planın plan notlarının 4.77 sayılı maddesinde, cüruf depolama ve cüruf geri kazanım alanı, ağır sanayi (demir, çelik vb.) sektöründe oluşan cürufların depolandığı ve/veya geri kazanımının yapıldığı alanlar olarak tanımlanmış, 8.20 sayılı plan notunda, bu alanlarda yapılaşma koşullarının kurum görüşleri, Çevre Kanunu, Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik ve diğer ilgili mevzuat doğrultusunda alt ölçekli planlarda belirleneceği, bu alanlarda depolama ve geri kazanıma ilişkin uygulamaların ilgili idaresince etaplanarak yapılabileceği düzenlenmiştir.
Söz konusu bölgede (Aliağa) yoğun olarak bulunan sanayi tesislerinden çıkan atıkların varlığı ve hali hazırda kısmen bu amaçla kullanılıyor olması, kirlilik konusunda alınacak tedbirlere ilişkin ilgili mevzuat uyarınca gerekli izinlerin alınmasının zorunlu olması ve proje alanlarında yapılaşma yasağı söz konusu olduğunda ilgili mevzuat uyarınca uygulamanın yapılabileceği göz önünde bulundurulduğunda cüruf depolama ve geri kazanım alanlarının planlanmasında bölgenin ihtiyaçları, şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Buna ilaveten davacının iddialarının fazlasıyla genel olduğu görülmüş olup, somut olarak aykırılıklar bulunduğunu ileri sürdüğü bir alansal yer seçimi kararı olmaksızın genel olarak tüm alanlara yönelik itirazın ve dava dilekçesindeki iddialarına örnek olarak gösterdiği alanların değerlendirilmesine imkan bulunmamaktadır.

Dava dilekçesinde;
• İzmir'in kuzey aksında yer alan Foça, Karşıyaka, Aliağa, Menemen, vb. yerleşim yerlerinde yetiştirilen zeytinlerin hem İzmir ekonomisine hem de ülke ekonomisine katkıda bulunmakla birlikte yaşanılan yerin daha temiz, daha sağlıklı daha huzurlu bir yer olmasını sağlamakta olduğu,
• Maden ve enerji havzalarının korunması ve dava konusu plan kararı ile arttırılmasının, kamu yararı ilkesi ile yapıldığı iddia edilse de hiçbir kamu yararının yaşam hakkının üstünden olmadığı, ayrıca Bakanlığın tüm diğer sağlık ve çevre açısından tehdit olacak düzenlemelere önayak olmasının hem göreviyle ilgili olmayan bir durum sebebiyle yetki gaspı oluşturduğu, hem de kendisine "devlet kendi eliyle çevreyi kirletiyor" dedirtmekte olduğu,
• 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunun 17. maddesinin 1. fıkrasında; "Devlet, zeytinciliğin ıslahı, yeni zeytin dikim alanlarının tespiti, zeytin dikim ve yetiştirilmesinin teşviki ile verimin artırılması, hastalık ve zararlılarla mücadele ile ürün elde etmekte masrafları azaltıcı araç ve gereçlerin imal ve ithalinde gerekli kolaylıkları sağlar." hükmünün, 20. maddesinde ise; "Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegetatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması halinde altyapı ve sosyal tesisler dâhil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının %10'unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın fenni gerekçeye dayalı iznine tabidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu halde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenlere ağaç başına altmış Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu kanunun yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları geçerlidir." kuralının yer aldığı,
• Taş Ocaklarını en büyük doğal kirleticisi ve zeytin düşmanı olduklarının Danıştay Altıncı Dairesinin birçok kararı ile de saptandığı, bu konuya ilişkin Aliağa Foça aksında yer alan Şakran Mevkiindeki Taş Ocaklarının çevreye verdiği zarar ve sonuçları ile ilgili bilimsel raporun dosyaya sunulduğu,
• Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelik'in Amaç başlıklı 1. maddesinde; "Bu Yönetmelik; ekolojik yönden uygun bölgelerde ve zeytin yetiştiriciliğine elverişli sahalarda zeytinlik kurulmasını sağlamak, mevcut zeytinliklerde ürünün miktar ve kalitesini yükseltmek ve maliyeti düşürmek, birim alandaki verimi artırmak, zeytinyağı ve sofralık zeytin işletmelerindeki teknolojik yapıyı günün koşullarına uygun hale getirmek üzere gerekli teknik, ekonomik, ticari ve sosyal tedbir ve organizasyonları sağlamak amacı ile hazırlanmıştır." kuralı yer alırken, 03.04.2012 tarihli ve 28253 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesi ile "Tanımlar" başlıklı 4. maddeye; "Zeytinlik Saha: Orman sınırları dışında bulunan ve Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yabani zeytinlik, antepfıstığı ve harnupluklar ve her nevi sakız çeşitleri veya şahıs arazisi olan tapuda bu şekilde kayıtlı sahalar ile orman sınırları dışında olup da 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamında bulunmayan zeytin yetiştirmeye elverişli makilik ve fundalıklardan oluşan en az 25 dekarlık alan," ibaresi eklendiği ve 23. maddenin; "Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez.” şeklinde olduğu,
• Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun E:2014/530 sayılı dosyasında verilen yürütmenin durdurulması kararında zeytinlik sahalarda ve bu sahalara üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası ve küçük, ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri dışında kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran bir tesisin yapılmasının mümkün olmadığının belirtildiği,
• Dava konusu 1/100.000 İzmir-Manisa Çevre Düzeni Planının ekolojik kararların bir arada düşünülmesine olanak veren ve strateji ve politika oluşturan bir plan niteliğinde bulunmadığı, veri tabanını doğru yansıtmadığı, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke ve strateji üretmediği, bir strateji planından daha çok, alt ölçekli planların konusuna girebilecek alanların plana yansıtıldığı görüldüğünden anılan plan bu açıdan mevzuata ve yüksek mahkeme içtihatlarına aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Savunmada,
• Davacının iddialarının 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun da Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının çalışma konuları kapsamında kalmakta olup, söz konusu iddiaların dava konusu plan ile ilişkisinin Bakanlık tarafından anlaşılamadığı,
• Plan hükümlerinin Tarım Arazileri (5403 Sayılı Toprak Koruma Ve Arazi Kullanımı Kanununa Tabi Araziler) başlıklı 8.7.6. maddesinde "Zeytinlik Alanlarda, 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı Ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun Hükümleri Geçerlidir." hükmünün yer almakta olup, Plan hükümlerinde, "Değerlendirme ve Gelişme Alanı Kararları kısmında Manisa Akhisar'da Organize Sanayi Bölgesi'ndeki gelişmeler ve zeytincilik amaçlı düzenlenen alan benzeri diğer sanayi alanlarında yaşanacak gelişmeler dikkate alınarak, kentsel gelişme alanları daraltılmamıştır. Kentsel yerleşik alanda mevcut imar planı kararlarının uygulanması öngörülmüştür." ifadesinin yer aldığı belirtilmektedir.

Bilirkişi raporunda;
"Davalı idare Foça, Karşıyaka, Aliağa, Menemen, vb. yerleşim yerlerinde yetiştirilen zeytinlerden ve buradaki her türlü ağır sanayi alanlarının zeytinlikler üzerindeki etkilerinden bahsetmektedir. Dava dosyasında genel iddialar yer almış ve harita üzerinde bir noktaya işaret edilmemiştir. Bu nedenle burada da genel bir değerlendirme yapılacaktır. Bilimsel çalışmaların da açıkça ortaya koyduğu üzere, hava kirliliğinin belirli oranları aşması ağaçların hastalanmasına, metabolizmalarının bozulmalarına ve hatta ölmelerine neden olmaktadır. “Endüstriyel kuruluşların bacalarından atmosfere bıraktıkları zehirli gazların ve hiçbir arıtma işleminden geçirilmeden doğaya doğrudan bırakılan fabrika atıkları ve yıkama sularının akut orman zararları ve kitle halinde ağaç ölümlerine neden olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu tür orman ölümlerinin çarpıcı örnekleri; Murgul, Yatağan ve Aliağa gibi orman bölgelerinde hiçbir tereddüde yer bırakmayacak kadar açık biçimde görülmektedir (Asan, 1993:s 18)
3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun'un 17. Maddesinin 1. Fıkrasında; "Devlet, zeytinciliğin ıslahı, yeni zeytin dikim alanlarının tespiti, zeytin dikim ve yetiştirilmesinin teşviki ile verimin artırılması, hastalık ve zararlılarla mücadele ile ürün elde etmekte masrafları azaltıcı araç ve gereçlerin imal ve ithalinde gerekli kolaylıkları sağlar." Hükmü, 20. Maddesinde ise; "Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegetatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez” demektedir.
Şekil 1 de yer alan haritadan ve keşif sırasında yapılan saptamalardan da anlaşılacağı gibi (Resim 1 ve 2) Aliağa bölgesi hava kirliliğinin yoğun boyutlarda yaşandığı bir bölgedir. Bu durum birçok bilimsel raporda da kanıtlanmıştır. 3,4,5 ve bölgedeki hava kirliliğinin birincil kaynağı çevredeki ağır sanayi tesisleri olarak belirlenmiştir. Şüphesiz ki bu alana daha fazla termik santral ve temiz enerji kaynaklarını kullanmayan sanayi tesislerinin önerilmesi çevredeki hava kirliliğinin artma riskini taşımaktadır (bu tür bir büyümenin etkileri bir önceki maddede tartışılmıştır). Resim 2’de de görüldüğü üzere bölgede zeytilik alanlar sanayi tesislerinin yakın çevresinde bulunmaktadır (mevzuat, yukarıda açıkça yazıldığı üzere atık yayan sanayi tesislere yakın olan zeytinlik alanların verim, ürün kalitesi ve tüketilen ürünlerin insan sağlığına olumsuz etkileri bağlamında zeytinlik alanlar ile havaya atık veren sanayi alanları arasında en az 3 kilometre mesafe bırakılması kuralını getirmiştir). Bunun yanı sıra, Resim 3’den Kozbeyli ve Yeniköy çevresindeki depolama alanları ve cürufların depolanması ve geri kazanılmasına ilişkin alanların tarım arazilerinin ve orman alanlarının bitişiğinde bulunduğu açıkça görülmektedir. Kimyasallar, tozlar ve dumanlar bilimsel çalışmalarda da değinildiği gibi rüzgar yoluyla da çok uzak mesafelere taşınabilmekte ve doğal yaşamı (ve kuşkusuz insan sağlığını) etkileyebilmektedir.
İzmir’de yer alan zeytinliklerin ve ormanların Aliağa’dan yükselen Sülfür Dioksit gazlarının rüzgârlar ile taşınarak olumsuz etkilendiklerini, bölgedeki orman alanlarının azalmasına neden olduğunu bulgulayan bir çalışma gerçekleştirmiştir. Özetle, özellikle sanayi yatırımlarına ilişkin getirilen noktasal plan kararlarının çevreye verdiği kümülatif (katlanmış) etkiler hesaplanmadan sanayiye ilişkin plan kararlarının getirilmemesi, bu hususa en çok mevcutta sanayi alanlarının çevresel etkilerinden olumsuz etkilenen Aliağa gibi bölgelerde dikkat edilmesi gerekmektedir.
Bu yüzden, Aliağa bölgesi için ayrıntılı bir sanayi çalışması olmadan, önerilecek yeni sanayi türlerinin İzmir kenti üzerinde yaratacağı tüm çevresel kirlilik tahminleri ve bunların giderilmesine yönelik ayrıntılı incelemeler yapılmadan üst ölçek çevre düzeni planlarını hazırlamak ileride giderilmesi olanaksız sorunlara yok açacaktır. Buna yasal mevzuatlarla korunmaya çalışılan zeytinlik alanlar üzerindeki etkiler de dahildir. 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin K17 numaralı plan paftasında önerilen sanayi alanları lekeleri ile davaya konu planın K17 numaralı plan paftasında önerilen sanayi alanı lekeleri arasında bir fark göze gözlenmemektedir. Bununla birlikte 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planında yer alan cüruf depolama alanları plana işlenmiştir." görüş ve değerlendirmelerinde bulunulmuştur.
Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Dava konusu planın plan notlarının 8.7.6 sayılı maddesinde, zeytinlik alanlarda 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümlerinin geçerli olduğunun belirtildiği görülmüş olup bu alanlarda anılan Kanun ve ilgili Yönetmelik hükümlerinin uygulanması zorunlu olup, planlama alanında somut olarak aykırılıklar bulunduğunu ileri sürdüğü bir alansal yer seçimi kararı olmaksızın genel olarak tüm alanlara yönelik itirazının değerlendirilmesine imkan bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam ...-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen ...-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacının göstereceği hesap numarasına iadesine,
5. Keşif avansından artan ....-TL tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacının göstereceği hesap numarasına iadesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 14/10/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi