
Esas No: 2019/6657
Karar No: 2021/5316
Karar Tarihi: 04.11.2021
Danıştay 10. Daire 2019/6657 Esas 2021/5316 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No: 2019/6657
Karar No: 2021/5316
TEMYİZ EDENLER (DAVACILAR): Kendi adına asaleten, çocukları …,
…, … ve …'e
velayeten …
VEKİLLERİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı (… Kurumu)
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …
MÜDAHİL (DAVALI YANINDA): …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının davacılar tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, yakınları …'in hamile iken kanaması olması nedeniyle Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesine yatışının yapılmasından sonra doktorların ihmal ve hatası sonucunda ölümünde davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu iddiasıyla toplam 110.000,00 TL maddi, 300.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …İdare Mahkemesince; olayla ilgili olarak Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporda, davalı idare tarafından uygulanan tıbbi müdahalenin, tıp kurallarına uygun olduğu görüşüne yer verildiğinden, olayda idarenin hizmet kusuru bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından, hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olduğu, yakınlarının açık rızası olmasına karşın müdahalede geç kalındığı, bunun sonucunda da ölüm hadisesinin meydana geldiği, olayda idarenin hizmet kusurunun bulunduğu, maddi tazminat isteminin reddi üzerine nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMALARI: Davalı idare ve müdahil tarafından, davacıların temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na Ekli (I) sayılı cetvelde yer aldığı cihetle 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2/1-ç ve 6/1 maddeleri uyarınca taraf sıfatını haiz bulunduğundan bakılan davada hasım mevkiinde olan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu'nun, 25/08/2017 tarih ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 203/1-ğ maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na Ekli (I) sayılı cetvelden çıkartılarak anılan Kanun Hükmünde Kararname'nin 184. maddesi ile Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü adıyla Sağlık Bakanlığı'nın hizmet birimi olarak teşkilatlandırıldığı anlaşıldığından, dosya Sağlık Bakanlığı husumetiyle ele alınıp, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenerek dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacı …'in eşi, diğer davacıların annesi olan …, hamile iken rahatsızlanması üzerine önce bir özel hastaneye gitmiş, bu hastanede yapılan muayene sonucu düşük tehlikesi geçirdiğinin anlaşılması sonrasında 04/01/2014 tarihinde Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesine başvurmuştur.
Davacılar yakını, dört gün boyunca Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde tedavi görmüş, 08/01/2014 tarihinde fenalaşması üzerine Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edilmiş, burada yapılan ameliyatta fetüsün anne karnında canlılığını yitirmesine bağlı olarak vefat etmiştir.
Davacılar, ölüm olayı nedeniyle davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu iddiasıyla uğramış oldukları zararlara karşılık maddi ve manevi tazminat ödenmesi talebiyle davalı idareye başvurmuş, başvurularının cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine bakılan davayı açmışlardır.
Olayla ilgili olarak Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde uzman doktor olarak görev yapan Dr. … (müdahil) ile radyoloji uzmanı olarak görev yapan Dr. … hakkında …Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Sor. No: … sayılı dosyasında yürütülen soruşturma kapsamında bilirkişiliğine başvurulan Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun … tarih ve … sayılı raporunda; ...kişinin ölümünün fetüsün anne karnında canlılığını yitirmesi zemininde gelişen DİC (Yaygın Damar İçi Pıhtılaşma) ve komplikasyonlarından meydana gelmiş olduğu, hastanın abortus insipiens tanısı aldığı, önlenemez düşük olup gebeliğin sonlandırılmasının önerildiği, hastanın kabul etmediği, yatışı süresince günlük takip ve tedavilerinin yapılmış olduğu, 08/01/2014 sabahı hastanın rahatsızlandığı, gece konsültasyonunun yapılarak muayene edildiği, tedavisinin düzenlendiği, hızlı gelişen klinik tablo sonucu sabah ileri bir merkeze hastanın sevk edildiği birlikte değerlendirildiğinde; Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde görev yapan ve hastanın takip ve tedavisini düzenleyen Dr. … ile USG' sini (ultrasonografisini) çeken Dr. … ve ebe …'un uygulamalarının tıbben doğru olduğu ve kusurlarının bulunmadığı yolunda görüş bildirilmiş; Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da aktarılan rapora dayanılarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
İdare Mahkemesince de, aynı rapor hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
İdarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Öte yandan, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 1. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu; 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu; 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmiştir. 703 sayılı "Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarih ve 304794 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2.,3. ve 16. maddelerinde yukarıda yer verilen hükümler aynı şekilde yeniden getirilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının tıbbi ihmal nedeniyle ihlal edildiği iddiasıyla açılan tam yargı davalarında, hizmet kusurunun tespitine yönelik olarak ilk derece mahkemelerince yaptırılan bilirkişi incelemesinde, bilirkişinin somut tıbbi verileri kullanarak, sahip olduğu tıbbi bilgilerden hareketle her türlü şüpheden uzak, nesnel bir sonuca varması ve buna göre de somut gerekçelerle kanaat bildirmesi gerekmekte olup; bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Buna ek olarak, bilirkişi veya bilirkişilerce düzenlenen raporda, sorulara verilen cevapların şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, rapor içeriğinin ise hükme esas alınabilecek nitelikte olması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; özel bir hastanede muayene olduktan sonra fetüs (bebek) düşürme tehlikesi ile 04/01/2014 tarihinde Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesine başvuran ve yatışı yapılan davacılar yakını … hakkında düşük tehlikesi nedeniyle Tanısal Terapötik Küretaj Rıza Belgesinin düzenlendiği, belgenin üst kısmında el yazısı ile "yukarıdaki bilgileri okudum, sorunlarımı anladım, müdahaleyi kabul ediyorum." yazdığı, anılan yazının altında … ve eşi davacı …'in 04/01/2014 tarihli imzalarının olduğu, belgenin altında "Düşünceler" kısmında "04/01/2014 hastaya düşük yaptıktan sonra küretaj olması gerekeceği anlatıldı. Ancak hasta küretaj olmak istemediğini söyledi. Onam formunu imzalamadı." ibarelerine yer verildiği, ayrıca aynı kısımda "Daha sonra eşi ile konuştular, eşi ikna etti. Onam formunu imzaladı" ifadesinin yer aldığı, dava konusu olay hakkında düzenlenen ön inceleme raporunda, Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde …'in takip ve tedavisini yapan Op.Dr. …'nin ".. rıza belgesini yatışından bir kaç gün sonra ve eşinin zorlamasıyla imzalamıştır, ancak eşi yatışın olduğu günkü tarih ve saat hanelerini doldurduğu için sanki yattığı gün imzalamış gibi görünmektedir. Ben … için böyle olumsuz bir netice beklemediğim için bu rıza belgesindeki tarih ve saatler üzerinde çok durmadım. Yeni baştan evrak düzenlemek istemedim. Ancak bununla ilgili düşünceler kısmına hastanın imzasını gördükten sonra not düştüm..." şeklinde ifadede bulunduğu anlaşılmaktadır.
Dava konusu olay kapsamında müteveffanın takip ve tedavisinde görev alan davalı idare çalışanlarının müteveffanın son ana kadar kürtaj olmak istemediğini ifade etmelerine karşın, yukarıda da belirtildiği şekilde vefat eden davacılar yakını …'in Tanısal Terapötik Küretaj Rıza Belgesinde imzasının bulunduğu, başta bu yönde bir rızasının olmadığının kabulü halinde bile, soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan doktorun …'in yatışından bir kaç gün sonra kürtaj hususunda rızasının imza karşılığında alındığını ifade ettiği görülmektedir. 04/01/2014 tarihinde fetüs düşürme tehlikesi ile hastaneye yatışı yapılan ve aynı gün hakkında Tanısal Terapötik Küretaj Rıza Belgesi düzenlenerek müdahale bulunulması planlanan …, dört gün boyunca Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde takip ve tedavi edilmiş, 08/01/2014 tarihinde fenalaşması üzerine Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edilmiş, ancak burada yapılan ameliyatta fetüsün anne karnında canlılığını yitirmesine bağlı olarak vefat etmiştir.
Buna göre, fetüs düşürme tehlikesi ile hastaneye gelen ve bu nedenle gebeliğin sonlandırılması önerilen …'in hastaneye yatışının yapıldığı 04/01/2014 tarihinde rızasının olmadığı varsayılsa dahi bu tarihten bir kaç gün sonra rızasının alındığı açık olup, İdare Mahkemesince hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunda; …'e durumunun iyice kötüleştiği 08/01/2014 tarihine kadar küretaj müdahalesinde bulunulmama sebebinin "hastanın kabul etmemesi" şeklinde belirtilmesinin gerçek durumla bağdaşmadığı, bu nedenle hastanın yatışının yapılıp durumunun kötüleştiği ana kadarki sürede bir ihmal ya da gecikmenin yaşanıp yaşanmadığı hususlarında somut olayın gerçeklerine uygun bir değerlendirme yapılmadığı, ayrıca raporun ayrıntılı bilgi vermekten uzak ve soyut ifadeler içerdiği görülmektedir.
Bu itibarla; Mahkemece, konuyla ilgili uzman hekimlerin katılımının sağlandığı Adli Tıp Üst Kurulundan, müteveffa hastanın yatışından bir kaç gün sonra, ancak sevk edilmeden önce küretaj yapılması için onay verdiği de dikkate alınarak, tarafların iddialarının karşılandığı, yukarıda belirtilen hususların açık, anlaşılır şekilde cevaplandığı bir rapor temin edilmek suretiyle olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Bu durumda, uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Davacılar tarafından, söz konusu karar vekalet ücreti yönünden de temyiz edilmiş ise de, işbu bozma kararı üzerine yapılacak yargılama neticesinde, davanın esası hakkında yeniden karar verileceğinden davacıların vekalet ücretine ilişkin temyiz istemi bu aşamada incelenmemiş olup; davanın reddi sonucuna varıldığı takdirde davalı idare lehine maddi ve manevi tazminat istemi yönünden maktu ve ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği açıktır.
Ayrıca, bakılan davada hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan ... tarih ve ... sayılı raporun, taraflara tebliğ edilmediği görülmüş olup, işbu karardan sonra İdare Mahkemesince, 2577 sayılı Kanunun 31. maddesinin birinci maddesinin atfıyla uygulanan 6100 sayılı Kanun'un 280. maddesi uyarınca anılan raporun taraflara tebliğ edilerek aynı Kanun'un 281. maddesi kapsamında rapora itiraz imkanının tanınması gerekmektedir.
Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesi, (d) bendinde, dava dilekçelerinde, tam yargı davalarında, uyuşmazlık konusu miktarın gösterilmesi gerektiği hükme bağlanmış olup; zarar kalemleri ile sebeplerinin de miktarla birlikte dava dilekçesinde tereddüde yol açmayacak şekilde açıkça belirtilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Buna göre, dava dilekçesinin "konusu" ve "sonuç ve istem" başlıklı kısımlarında yer almayan "yapılan ve ileride yapılması muhtemel psikolojik tedavi giderleri" ile "Ağır Ceza Mahkemelerinde müdahil vekili için 9.080,00 TL vekalet ücretinin tazminat miktarına eklenmesi" istemine dilekçenin içeriğinde yer verildiği görüldüğünden, Mahkemece yeniden yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucu idarenin hizmet kusurunun bulunduğu kanaatine varılması halinde; dava konusu istemin, ara kararıyla davacılara sorulmak suretiyle netleştirilmesinden sonra bir karar verilmesi gerektiği tabiidir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacıların temyiz istemlerinin kabulüne,
2.Davanın reddine ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3.Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesi, 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/11/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
