4. Hukuk Dairesi 2017/3658 E. , 2018/3884 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 09/04/2012 gününde verilen dilekçe ile rücuen tazminat istenmesi üzerine ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 24/01/2017 günlü karara karşı davacı tarafın istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; istinaf başvurusunun kabulü ile ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/165-2017/15 sayılı kararın kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne dair verilen 23/05/2017
günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ve davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, talebin esastan reddine karar verilmiş, hükme karşı; davacı kurum vekilinin istinaf yoluna başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve talebin kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacı kurum vekili; davalının ... Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinde çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı olarak görev yaptığını, dava dışı ... ve ...’nin sağ olarak dünyaya gelen müşterek bebeklerinin davalı doktor tarafından takip ve tedavisinin yapıldığını, davalı tarafından bebek hakkında ölüm raporu düzenlenerek aileye teslim edildiğini; akabinde dava dışı ailenin bebeklerinin nefes aldığını tespit etmeleri üzerine farklı bir hastaneye tedavi için götürdüklerini ancak daha sonra bebeğin yaşamını yitirdiğini, adı geçen dava dışı anne ve baba tarafından ... İdare Mahkemesinin 2010/172 esas sayılı dosyası üzerinden davacı idare aleyhine hizmet kusuru iddiası ile manevi tazminat davası açıldığını, tazminat kararının icra takibine konu edilmesi neticesinde hak sahiplerine davacı idare tarafından ödeme yapıldığını belirterek, ödenen miktarın takip ve tedavide kusuru bulunan davalıdan tahsili isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili; kusurunun bulunmadığını belirterek, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince; Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu ve Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun davalı doktorun kusurunun bulunmadığına ilişkin raporları ve davalı hakkında taksirle ölüme sebep olmak suçundan kesinleşen beraat kararı bir arada değerlendirilerek, davanın reddine karar verilmiş; davacının başvurusu üzerine yapılan istinaf incelemesinde, davalı doktorun canlı olan bebeğe ölüm kararı vermesinde, uyguladığı resüsitasyon ve hasta izlemi ile bebek için en uygun olan üçüncü Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinin bulunduğu daha büyük bir hastaneye sevk etme girişiminde bulunmaması nedeniyle ihmal ve kusurunun bulunduğu gerekçesi ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve talebin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 18/08/2010 ve 21/11/2012 tarihli raporları ile Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun 05/06/2014 tarihli raporunda, dava dışı ... ve ...’nin müşterek bebeklerinde, tıpta “Lazerus Fenomeni” olarak bilinen, ölüm kararı verilen ancak daha sonra canlılık belirtisi gösterme durumunun geliştiği, ayrıca 24 haftalık yaşam sınırında doğan bebeklerde ölüm riskinin çok yüksek olduğu da değerlendirildiğinde, davalı doktorun uygulamalarının tıbben doğru olduğu ve kusur atfedilemeyeceğinin tespit edildiği ve davalı hakkında taksirle ölüme sebep olmak suçundan yapılan ceza yargılamasında, ... 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/787 esas 2016/537 sayılı kararı ile belirtilen raporlar gerekçe gösterilerek atılı suçun unsurları oluşmadığından verilen beraat kararının istinaf incelemesinden geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır. Şu durumda, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesi ve Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun raporları ve ceza mahkemesi tarafından kesinleşmiş beraat kararında tespit edilen olgular bir arada değerlendirildiğinde, davalının dava konusu ölüm olayında kusurunun bulunmadığı ve sorumluluğuna gidilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu haliyle, davacının istinaf başvurusunun esastan reddi yerine, yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE ve davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 08/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.